OSMANLI SARAY TEŞKİLATI - akademitarih

EN YENİ MAKALELER

Post Top Ad

Your Ad Spot

13 Kasım 2020 Cuma

OSMANLI SARAY TEŞKİLATI

Osmanlı'da Saray Teşkilatı

EMRE GÖKCEK

Dokuz Eylül Üniversitesi Tarih Öğrencisi


OSMANLI SARAY TEŞKİLATI

Osmanlı Beyliği kurulduğu zaman bunun ilk merkezi Bursa olmuştu, Orhan Bey ilk eseri olan medrese ve imaretini İznik’te ve camisini Bursa’da yaptırmıştı.  Edirne 1.Murad zamanı alındıktan sonra başkent olmuş eski saray inşa edilmiş tabii bu yapı Fatih zamanında yeni saray inşa ettirilecektir. Fatih İstanbul’u aldıktan rivayete göre şehrin tam ortasına eski saray yaptırmış iki sene sonra da Yeni saray İstanbul’un en güzel yerinde olup hem Marmara’ya ve hem de Boğaz’a nezareti olan bir mahallede yapılmıştır. Bu saraya Topkapı sarayı ismi verilmiştir bunun sebebi deniz tarafında bulunan bir kapının adının Topkapı olmasıdır[1]. Beylerbeyi semtinde olan Birinci Ahmet tarafından sevilen İstavruz sarayı vardır. Topkapı sarayının biraz özelliklerine değinelim malum Sultan Abdülmecid zamanına kadar bu saray kullanılacak. Sarayın kapladığı alan yaklaşık 700.000 metrekaredir. Bu alanın yine yaklaşık 80.000 metrekaresini binalar kaplamaktadır[2]. Fatih yeni kurduğu sarayın etrafını çeviren sur duvarını (Sur-ı Sultani) yapımına 1478 yılında başlamıştır[3].  Haliç ile Marmara kıyılarında eski Bizans surlarına bağlanan bu duvar, kara tarafında burçlar ile güçlendirilmiştir. Bu geniş saha yaklaşık 700 bin metre karedir. Topkapı'nın birinci avlusuna "Bab-ı Hümayun / Emperyal Kapı" denen kapıdan girilir. Lale Devri'nin sembol eserlerinden III. Ahmet Çeşmesi'nin yanı başında bulunan bu kapı, diğer kapılara nazaran biraz daha sadedir. Babü's selam (gişelerin bulunduğu kapı), devletin yönetildiği bölüme açılır. Buradan içeriye atla sadece padişah geçebilir.  Üçüncü kapı olan; Babü's saade'den de saray kısmına geçilir. Harem burada bulunur. Topkapı'nın Harem'i padişahın evidir. Harem sadece harem değildir, o da bu dünyanın bir parçasıdır; her şeyden evvel bir okuldur. Topkapı'nın 19. asra ait ilk evi Sultan Abdülmecid tarafından yaptı­rılan Mecidiye Kasrı’dır. Topkapı Sarayı; Bab-ı Hümayun, Babü's selam ve Babü's saade adlı üç ana kapı, dört avlu,
Harem, Has bahçe (Gülhane) ve bahçelerden oluşur. Üç tarafı denizle çevrili olan sarayı 1400 metre uzunluğunda "Sur-ı Sultani" denilen yüksek ihata duvarları çevreler.

BİRİNCİ AVLU (ALAY MEYDANI)

Bu kapıdan itibaren saray alanı başlar. Bununla beraber bu kapıdan girmek o kadar zor değildir. Sarayda işleri olanlar, ziyaret edeceği yakınları bulunanlar, buraya bir iki soruşturma ve ısmarlamayla gayet rahat girerler, içeride çalışan yakınlarıyla görüş eder veya sarayın ilgili bürolarıyla olan işlerini görmek için toplaşırlardı. Birinci avlunun en ilginç köşelerinden biri de Cellat Çeşmesi'dir. Babü's Selam’dan girmeden evvel sağ tarafta bu yapıyı görüyoruz.

BABÜS-SELAM VE İKİNCİ AVLU

Babü's selam adeta devlete gösterilen saygının kapısıdır. "Orta kapı" da denilen bu iki kuleli kapı, Topkapı'nın sembolü olmuştur. İmparatorluğun ihtişamını gösteren bu kapı, ilk defa Fatih zamanında inşa edildi. Kapının üzerindeki iki kule Kanuni devrine aittir. İkinci avlu Osmanlı İmparatorluğu'nun kamusal hayatının zirvesiyle karşılaşı­rız. Kamusal görkeminin bütünüyle gözümüze, yüzümüze çarptığı bir
yerdir. Bu avlunun sağ tarafında imparatorluk mutfakları diyeceğimiz Matbah-ı amire bulunurdu. Matbah-ı amire ‘de günde elli ila altmış çeşit yemek çıkarılır. Hiç şüphesiz ki Divan-ı Hümayı1n muhteşem kulesiyle ortadadır. Bu kule önceleri ahşaptır. Bir yangından sonra tekrar restore edilir ve 19. yüzyılda da mimar aile Balyanlar bugünkü görünümünü verir. Kasr-ı Adl yahut Adalet Kulesi'nin alt katında Divan-ı Hümayı1n
toplanır. Buradan hareme ’de gidilmektedir.

BABÜ’S SAADE

Saadet Kapısı denilen bu yer padişahın hususi ikametgahının başlangıcıydı. Topkapı Sarayı'nda ihtişamın kapısıdır. Bab-ı Hümayun ve Babü's selam gibi iç içe iki kapılıdır. Birinci kapı ile ikinci kapı arasında koğuş ve dairelere açılan kapılar vardır. Kapının sağ tarafında uzanan mekân Babü's saade Ağası Dairesi, soldaki ise Ak Ağalar Koğuşu'dur. 

ENDERUN AVLUSU 3.AVLU

Avlu, daha çok koğuşların bulunduğu bir mekandır ve alanı yaklaşık dokuz dönüm kadardır. Enderun avlusu, bir kale içinde iç kale gibidir.  Avlunun başında Arz Odası bulunmaktadır. Yapının hemen arkası­na düşen yerde III. Ahmed Kütüphanesi, avlunun sağ yanında Enderun Mektebi, Meşkhane, Seferli Koğuşu, Fatih dönemine ait bir köşk ve Sultan IL Selim dönemine ait bir hamam kalıntısı; avlunun sol yanında
ise Silahdar Hazinesi, Kilerli koğuşu, Mukaddes Emanetler ‘in saklandığı dört kubbeli Hırka-i Saadet Dairesi, Enderun Ağalar Camii, Ak Ağalar Koğuşu ve Kuşhane bulunmaktadır.

DÖNDÜRCÜ AVLU (KÖŞKLER BAHÇEŞİ)

İlk zamanlar sadece bahçe olan bu avlu, zaman içinde yapılan köşklerden dolayı Köşkler Bahçesi adını almıştır. Dördüncü Avlu büyük bir duvarla koruma altına alınmıştır. Bu bölüm iki ana kısımdan müteşekkildir. Bunlar Sofa-i Hümayun ve Lale Bahçesi'dir.

Harem

Sultan Orhan Gazi'nin Bizans imparatorunun kızı Halofera (Nilüfer) ile evlenmesinden beri hanedana devamlı yabancı gelin geldiği bilinir. Osmanlı Sarayı'nda ve kapıkulu ocaklarında devşirme erkek çocuk ve kızlar Türk dili ve İslam kültürüne göre yetiştirilirdi. Ukraynalı Roksolana, Hürrem oldu ve birkaç yıl içinde şiir yazacak kadar güzel Türkçe öğrendi.  Harem; Arapçada yasak ve gizli anlamındadır. Mahrem bundan
türer; çoğumuzun avami bir yanlış olarak düşündüğü "selamlık" karşıtı "haremlik" sözü de bu anlamda doğrudur.  Harem'de yetişen kızların bir kısmı sarayın Enderun kısmında yetişen genç devlet adamlarıyla evlendirilirler. Hatta padişahın kız kardeşleri ile kızları da münasip devlet adamlarıyla evlendirilmişti. Kızlar önce Türkçe, ardından Kur'an ve okuma yazma öğrenirlerdi. Musiki, raks, ince sanatlar vb. konularda dersler
alırlardı. Mutlaka saray protokolü, etiketi ve adabı öğrenirlerdi.  Venedikli Bafo (Nurbanu veya Safiye Sultan), Hürrem Sultan, Kösem Sultan siyasi entrikalarla birlikte anılan isimlerdi. Hatice Turhan ve gelini Gülnuş Emetullah ise politikadan uzak durmuştur. 

SARAY’DA MERASİM VE USULLERİ

Bu konuyu sarayda olan görevlileri anlatmadan önce vermek istedim. Padişahların cülusları merasimle yapılır ve hiç vakit geçirilmeden yeni padişaha hemen o gün biat edilir. Padişah tahta otururken Divan üyeleri alkışlarlar, padişahların kılıç alayları vardır. Bayram namazı sonrası bayram tebriki en son bayram alayı olur. Elçi kabulleri Avlunun sağ tarafına yeniçeriler, sol tarafına sipahiler mutantan bir
düzenle dizilirler ve gösterişli duruşları ile gelen elçilik heyetini kendilerine hayran bırakırlardı. Revaklara halılar ve diğer değerli kumaşlar asılır, saraydaki aslanlar ve kaplanlar dolaştırılırdı. Yapılan uygulamalar bir güç gösterisiydi. Dosta güven veren, düşmanı ürküten bir devletin varlığı gösterilmeye çalışılırdı. Baklava Alayı Baklava Alayı, Topkapı'da ramazan hayatının güzel bir misalidir. Padişahın askerlerine ramazan ikramıdır. Baklavalar, Matbah-ı amire ‘de hazırlanırdı. Yeniçeri, sipahi, topçu ve cebeci gibi kapıkulu askerinin her on neferine bir tepsi hesabıyla hazırlanan baklava sinileri futalarına (örtülere) sarılmış olarak Matbah- ı amire önüne dizilirdi.

YENİSARAY İÇOĞLANLARI

Büyük ve küçük odalar, doğancı koğuşu, seferli odası, kiler odası, hazine odası, has oda bunlara tek tek bakacağız. Babüssadeden içeri girilince sağ tarafta büyük oda ve sol tarafta has oda ile kuşhane arasında küçük oda bulunuyordu. Bunların yaşları küçüktür din dersleri ve Kur’an-ı Kerim’le beraber Türkçe, Arapça, Fars-çayı öğrendikten sonra spor hareketlerinden bulunurlar. Bu iki odanın efradı dolama denilen sako veya cübbeyi giydikleri için kendilerine dolamalı denirlidir. Doğancı Koğuşu kırk kişilik bir cemaat olup bunlar da kaftanlı denilen Enderunluların beşinci kısmı itibar edilmiştir. Avcı Sultan Mehmed bunları kaldırmış olduğundan daha sonraki teşkilat kitaplarında müstakil bir oda halinde gelmiştir. Seferli Koğuşu bu koğuş Dördüncü Murad Revan seferine giderken büyük odadan bir kısım içoğlanı almak suretiyle ihdas etmiştir. Sonradan sanat mektebi haline getirilerek musikişinaslar, hanendeler, kemankeşler, pehlivanlar, berberler, hamamcılar, tellaklar yetiştirilmiştir. Çamaşırların yıkandığı koğuştur. Kiler koğuşu Fatih Sultan Mehmet zamanında ihdas edilmiştir. Padişah has ’odada yemek yediği zaman, padişahın önüne yemeği koyup kapağını açan, sahan değiştiren bu koğuşun amiri kilerci başı tır. Sarayın reçel ve şerbetlerini ihzar ettirmek de bunu vazifesi cümlesindendi. Peşkir başı, hünkarın nefsi için gelen emeği ve bunun altında olan mum başı, padişahin suyunu saklarlardı. Peşkir şağirdi, padişah yemek yedikten sonra altın sini ile kaşıkları ve sofrayı yıkardı. Turşucu, turşu ve yoğurtları yemişçi de padişaha mahsus yemişleri saklardı. Hazine koğuşu Fatih Sultan Mehmed zamanında ihdas edilmişti. Hazine Koğuşu Fatih Sultan Mehmed zamanında ihdas edilmiştir. Bunların en büyük amirleri, Serhazin-i Enderun denilen hazinedar başı ve hazine kethüdası idi. Enderun hazinesi (taşra Enderun ve iç en Enderun hazinelerini) muhafazaya memur idiler. Hazinedar başı seferde ve hazerde padişahtan ayrılmazdı, padişahtan önce cuman namazına gider. Has Oda Fatih Sultan Mehmed yaptırmış ve buranın hizmetine otuz iki içoğlanı koymuştu. Hırka-i saadet dairesini Yavuz Sultan Selim yaptırmıştır.

HAS ODANIN BÜYÜK AĞALARI

Enderun’un birinci ve en mühim odası olan Hane-i hassa veyahut has Oda’nın baş amirine has’odabaşı denilirdi. Odabaş ılığın en yüksek olduğu zamanlarda, silahdar ağa bunun maiyyeti idi. Silahdar Ağa Yıldırım Bayezid zamanında ihdas edilmiştir. Merasim ve alaylarda at üzerinde padişahın kılıcını sağ omuzunda tutarak taşır ve başında zülüf ve kırmızı kadifeli üsküfle hükümdarın sağ gerisinde yürürdü. Kılıç, tüfenk, ok, yay, zırh gibi eşyaları silahdar ağa muhafaza ederdi. Çuhadar ağa Çelebi Mehmet zamanında ihdas edildiği rivayet edilen çuhadarlık, saraydaki mühim memuriyetlerdendi. Padişahın bayramda camiye gidişlerinde ve merasimde çuhadarın ahaliye gümüş para serptiğini beyan ediyor. Hükümdarın giysilerini taşır, yağmurluğunu da tutar. Rikabdar Padişahın çizmelerine bakar ve ayakkabılarını giydirdi. Tülbend gulamı padişahın sarıklarını ve giydiği çamaşırı muhafaza etmek olup icabında bunları giydirirdi.

Ak Ağalar

Yenisarayın başnazırı ve zabıtçısı ve Babüssaadenin amiri idi. Darüssaade ağalığı da ilave olarak bu kapıağasının üzerinde idi. 


DİVAN-I HÜMAYUN

Divan-ı Hümayun, Farsça bir tabirdir. ‘’Divan’’ kelimesi ise Sami asıllı bir deyim olup bir defteri ve dildeki dönüşümle bir büroyu ifade eder. ‘’Padişah divanı’’ veya ‘’imparatorluk kurulu’’ da denebilir. Nedir bu kurum? Divan-ı Hümayun, devletin başlangıcından beri Osmanlı hükümdarlarının başkanlığında toplanan bir kuruldu. Hükümdar nerede ise divan orada kurulurdu. Daha sonra Kubbealtı’nda yapılmaya başlandı. Divan-ı Hümayun, belirli işlere bakan bir meclis ve bakanlık demektir. Savaşa ve barışa karar verilir. Tabii bu kararları tasdik edecek kişi padişahtır. Müftü de kararı berkitecek fetvayı verir.  Fatih Sultan Mehmet devrinden itibaren padişahların, Divan-ı Hümayun’a başkanlık etmedikleri görülür. Bu dönemden itibaren padişahlar, toplantı salonu üzerinde, ayrılan bir hücrede oturarak müzakereleri takip etmeye başlamışlardır.(Kasr-ı Adl) Pek nadiren sesle, daha çok asayla vurarak toplantıyı dağıttıkları vakidir. Toplantı dağıldıktan sonra vezir-i azam ve ilgili kurul üyeleri öbür kapıyı, Babüssade’yi geçerek arz odasına girerler. Padişah, hepsini dinler ve müzakerelerin özetini alır. Nitekim Fatih Sultan Mehmet, ‘’Kanunumdur’’ veya ‘’Emrim olmuştur’’ ifadelerini kullanarak sunulan kararları onaylamıştır. Genellikle baş vezirin yahut vezir-i azamın padişaha yazılı olarak verdiği arz tezkiresi diye bilinen evrakın adı, 15-19 asırlarda telhistir. Divan-ı Hümayun gerçek anlamda imparatorluğun yönetildiği merkezi bir kuruldur. Aynı zamanda 15. Ve 16. asırlarda dünyanın yönetildiği yerdir.

Divan-ı Hümayun Üyeleri

Tabii ilk önce vezir-i azam ve sonra sırayla birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü vezirler gelir. Anadolu ve Rumeli Kazaskeri Efendiler de Divan-ı Hümayun’un en önemli üyelerindendir. Şeyhülislam ise üye değildir. Müftü hiçbir zaman Divan-ı Hümayun’da bulunmamıştır. Vezirlerden sonra gelen üye tabii ki Yeniçeri Ağası’dır. Ağa burada general demektir. Ardından bir mareşal olarak, 19. Asırda Bahriye nazırı olan Kaptan-ı Derya gelir. Asıl önemlisi Nişancı kurulda üyedir. Bütün Osmanlı İmparatorluğu’nun tapu kadastro amiridir. Bütün tımarlıların, zeamet sahiplerinin kayıtları Nişancı’da tutulur. Reis-ülküttab gibi, dışişlerinde uzmanlaşan kalabalık bir kâtip ordusunun, yani Divan-ı Hümayun tercümanlarının reisi durumundaki memur ona bağlıdır. Nişancı ayrıca gelen giden evrak kaleminin de başındadır. En önemli görevi tabii ki İmparatorluğun tapu kadastro nazırı olmasıdır. Tabii bunları kontrol etmek, icabında boşalan tımarların akıbetini izlemek, bazı tımarlıları gerektiği halde azletmek de tamamı ile bu önemli göreve bağlıdır. Nişancıların arasında Kanuni zamanının ünlü nişancısı Celalzade Mustafa gibi hem tarihte hem edebiyatta üstatlığa erişenler de vardır. Divan-ı Hümayun’un en önemli iki unsurunun Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri olduğunu söyledik. Bu iki memur zamanla bir hiyerşiye bağlı kadıların tayin-terfilerinin olağan olarak tekrar azledilmesi yani görevden çağrılıp beklemesi, tekrar bir üst rütbeye yükselmesi gibi çok önemli bir mekanizmanın başındadırlar. Anadolu ve Rumeli Beylerbeyi payesini taşıyan beylerbeyi vezirler ise Divan-ı Hümayun’ un en başından beri üyeleri idi. Hiç şüphesiz Kaptan Paşa gibi servet sahibi, deniz işlerinden anlaması şart olmayan ama bir donanmayı teçhiz edecek marifetteki birinin de Divan’da bulunması gerekiyordu. Nihayet müşavir durumundaki vezirlerden sonra Yeniçeri Ağası, askerin başı olarak buradaydı.

Divan-ı Hümayun üyeleri sabah namazını genellikle Ayasofya’da kılar ardından divanda toplanırlardı. Divan-ı Hümayun, imparatorluğun bütün mesellerini tartışırdı. Yabancı devletlerle olan ilişkiler buradan yürütülürdü. Harp kararı için padişaha tavsiye bulunmak Divan’ın işidir. Divan, Cuma günleri de toplanırdı ve en yoğun çalışma günüydü. Bunun yanında Divan-ı Hümayun temyiz davalarına bakar, halkın müracaatlarını dinlerdi. Divan’ın üç ayda toplaması da ayrı bir törene bağlıydı. O gün Divan-ı Hümayun toplandığında Babüsselam’dan içeri Babüssaade önüne gelen yani kinci avluya toplanan yeniçeri ortalarının zabitleri ve temsilcileri hassaten bir gülbank çekerlerdi. O anda askere çorba ikram edilirdi. Çorba içilirse maaşlar yani ulufe dağıtılmaya başlanırdı. İçilmezse isyan alametiydi. Divan-ı Hümayun’nun yanında ise sarayın kalemleri yer alırdı. Divan-ı Hümayun’un ikinci mercii ise Babüssade’nin hemen girişinde sonra yer alan arz odasıdır. Vezirler burada belirli zamanlarda padişaha layihalar sunar, sadrazam ise telhis sunardı.

KUBBEALTI (DİVANHANE)

İkinci Avlunun yanındaki Kubbealtı adeta imparatorluğun cihanşümul karakterini temsil eder. Bir dönem dünyanın yönetildiği bu mütevazı mekân ilk olarak II.Mehmet döneminde ahşap olarak yapılmış daha sonra  ı6. yüzyılda Kanuni tarafından yeniden yaptırılmıştır. Üç kubbeden ibaret olan yapı, ı665 Saray Yangını neticesinde çok ciddi hasar görmüş; Sultan IV. Mehmet tarafından neredeyse yeniden imar edilmiştir. Kubbealtı, geniş saçakları, zarif parmaklıkları ile Lale Devri'nden mimari izler taşır. Derin kubbesi ve geniş pencereleri ile sağlanan aydınlık ortamla divan üyelerine ferah bir çalışma ortamı sunar. Kubbe ·ve kemer süslemelerinde Kanuni devri klasik süslemesi esasla görülür. Kubbe göbeği ise 17. yüzyılın klasik süslemelerini havidir. Divit Odası, Kubbealtı'nın sadrazarnlara mahsus kısımlarındandır. Divan'da görevli kâtiplerin başında reisülküttap bulunur, ileride yetki ve görevleri aşırı derecede yükselecek olan reisülküttaba ait ikinci kubbe ile üçüncü kubbe arasında oluşturulmuş bölme vardır. Buraya "reisülküttap tahtası" adı verilir ki reisülküttaba bağlı divan kâtipleri burada oturmaktadır. Üçüncü kubbenin altı ise Maliye Defterhanesi olup divanda tutulan defterdarlıkla ilgili kayıtların saklandığı bölümdü. Bu bölüm toplantı sonunda sadrazamda bulunan padişah mührüyle mühürlenirdi.
Kubbealtı'nın avluya bakan dış taraflarını geniş bir revak kuşatır. Yeşil porfir ve beyaz mermer, on bir sütun üzerindeki kemerlere dayanan bu revak, ahşap tavanıdır ve enfes kalem işleri ile tezyin edilmiştir.




KAYNAKÇA

Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınevi, İstanbul, 2007

Halil İnalcık, Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet, Eren Yayıncılık, İstanbul, 2005

İlber Ortaylı, Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek, Timaş Yayınları İstanbul 2006

Murat Aydemir, Osmanlı’da Devlet Teşkilatı, Ezr Yayıncılık, İstanbul, 2017





[1] İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI, OSMANLI DEVLETİNİN SARAY TEŞKİLATI, TTK 2014 S.9

[2] İLBER ORTAYLI, OSMANLI SARAYINDA HAYAT, HAZİNE YAYINLARI 2008 S.28

[3] SEMAVİ EYİCE TOPKAPI SARAYI, EPOCH YAYINLARI,1985 S.7 






                                                         




1 yorum:

  1. Çok güzel bir anlatım olmuş. Teşekkürler Emre Gökçek.

    YanıtlaSil

Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.

Post Top Ad

Your Ad Spot