GÖĞÜN TANRISI’NDAN PEYGAMBER ZERDÜŞT’E ANTİK İRAN’DA İNANCIN EVRİMİ - akademitarih

EN YENİ MAKALELER

Post Top Ad

Your Ad Spot

3 Şubat 2021 Çarşamba

GÖĞÜN TANRISI’NDAN PEYGAMBER ZERDÜŞT’E ANTİK İRAN’DA İNANCIN EVRİMİ


 

GÖĞÜN TANRISI’NDAN PEYGAMBER ZERDÜŞT’E ANTİK İRAN’DA 

İNANCIN EVRİMİ


Aleyna ŞEVİK
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü ve Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Lisans Öğrencisi


GÖĞÜN TANRISI’NDAN PEYGAMBER ZERDÜŞT’E ANTİK İRAN’DA 

İNANCIN EVRİMİ

*Aleyna ŞEVİK[1]

            Özet:

Hindistan ve İran coğrafyası, Aryaların hızlı ve arkası kesilmeyen göçleriyle birlikte, Kuzeyden gelen bu kavimlerin dinî-mitolojik evrenine dahil oldu. Aryalıların İran platosunun farklı noktalarında göçebe yaşam tarzlarının bir getirisi olarak farklı inanç sistemlerinin tohumlarını ekmeleri daha sonra buralarda köklenerek yükselecek Hint’in Veda ve Buda’ları ile İran’ın Avesta ve Gathalar’ına öncülük etti. İran platosunun bu dinî karmaşayı uzun bir süre idare edecek olan sosyal tabanı, dinî ödevleri bir devlet ideolojisi haline getiren Sasaniler ile aradıkları dinî birliği elde edecekler ve Zerdüşt’ü “kurtarıcı” olarak kabulleneceklerdi. Böylece Sasaniler çağı İslâmiyet’e değin geçen sürede Zerdüşt dininin altın çağı olacaktı. Bu çalışmada Antik İran’ın bünyesinde barındırdığı inanç sistemleri ve dinî bir reform mahiyetinde olan Zerdüştîlik, dönemin geçişkenliği ve coğrafya göz önünde bulundurularak incelendi.

Anahtar Kelimeler: Ahura Mazda, Ahameniş, Zerdüşt, ateş, Pers, Arya, Zerdüştlük.

 

Antik İran’da Hintliler ve İranlıları ortak bir kültür dairesi içinde tutup kaynaştıran “Arya” adlandırması İran platosundaki dinî reforma kadar varlığını gelenek ve göreneklerde, dünyayı anlamlandırma aracı olarak kullanılan dinî çevrede ve sosyal yapıda göstermiştir. Eski İran anlatılarına göre, “kar ve buzun esaretine mahkum olmuş Kuzey’den” gelen Aryalılar, iki ana kol halinde güneye göç etmişler burada Hint-İran etnogenezini meydana getirmişlerdir.[2]  Bu göçebe kavmin M.Ö üçüncü bin yılda kendi tabanından koparak Hazar ve civarındaki hareketlerini tamamladıktan sonra bin yıl sürecek İran platosu istikametli göçlerinin neticesinde, M.Ö bininci yıllarda nihayet Hint ve İran topraklarına yerleşmeleri iki ayrı ırkın tek bir kültürel birliği ifade etmelerini sağlamıştır. Elbette kuzeyden güneye değin süren bu uzun yolculukları geçtikleri havalilerden de birtakım değerleri yeni yurtlarına götürmelerini sağlamıştır. Aryalıların kendileriyle yer yer örtüşen ve yer yer ters düşen hayat biçimleriyle Orta Asya Uygarlığı ile olan temasları, onların bu yerleşiklikle yarı zamanlı da olsa tanışmış kavimlerle kültürel ve dinî bir alışverişte bulunmalarını sağlamıştır. Böylece bu Kuzeyli göçebeler, İran platosuna vardıklarında beraberlerinde yerel kültürleri de getirmiş bulunuyorlardı. Bunlardan İran’da tutunamayan ve göçebe hayat tarzını yeğleyenleri Buhara ve Merv’e yönelmiş burada umduklarını bulamayışları onları tekrar İran’a ancak bu defa başka yerlerine sürüklemiştir.[3]

Bu yer yer istikrarlı ve yer yer istikrarsız olarak gerçekleşen göç hareketleri daha sonra iki ayrı etnisiteyi ifade edecek olan Hint ve İranlıların etno-genetik haritalarını tespit etmede bir muammayı meydana getirmiştir. Aryalar, Orta Asya Uygarlığı’nın dini, iktisadi ve mitik karakterini İran platosuna ulaştırmada bir vasıta görevi görmüşlerdir. Böylece İran platosu, gerek Anadolu ve Mezopotamya gerekse Orta Asya ve Hindistan’dan beslenen yüksek bir medeniyetin sahnesi olmuştur. Eski Yunan coğrafyacıları bu iki ırkın ortak çatısı olan İran ve Hindistan havalisini “Aryanâ” olarak isimlendirirken mezkur bölge Avesta’da “Îranvîc” olarak görülmektedir.[4] Öyle ki Nakş-i Rüstem’deki Büyük Darius yazıtı Ari ifadesine ve Perslerin etnisite olarak ayrılışına dair güzel bir örnektir: “Adam Darayavaush khshayathiya vazarka, khshayathiya khshayathiyanam, Vishtaspahya puthra, Hakhamanishiya, Parsa Parsahya puthra, Ariya Ariya-cithra.”[5]  

Aryaların konuştukları dil Veda’daki ilahilerin ve Gatha’daki Zerdüşt şarkılarının dilinin en eski ağzı olma özelliğini taşır. Arya gelenekleri böylece bu iki halka miras kalmış ve Hint’e Veda ve Buda, İran’a Mitra, Zerdüşt, Mani ve Mazdek’i kazandırmıştır. Avesta’da geçen Pariyotkaşa öğreticileri antik dönem Ari inancının temsilcileridirler ve Mazdayasni olarak adlandırılan bu inanç Zerdüşt dinine de bir ön ad olarak sirayet etmiştir. Görüldüğü gibi yeni inanç antik olanın üzerinde yükselmiştir.[6]

Zerdüştlük öncesi İran dini Hint dini ile ortak bir değerler bütününü oluşturur. Yine de bu iki toplumun -belki de geçmişlerinden gelen bazı faktörlerin etkisiyle- kutsal öğelerinin rol ve biçimlerinde farklılıklar görülür. İran’da Geush Urvan (Boğa Ruhu)’a sunak tertip edilmesi fikri kabul görmüş tanrısal bir öneme sahip haoma içeceği de tüketilmiştir. Öte yandan “Ahura” İran’ın en yüce ilahı iken Hint’te “Asura” formuna bürünmüş bir kötü cindi. Tam tersi olarak İran’ın yalancı tanrıları deavalar Hint’in iyi ilahlarıydı.[7]

Zerdüşt öncesi İran dininin mitik yönü ağır basmaktadır. Dolayısıyla şifahi bir kültür üzerinde temellenen tüm inançlar gibi çözümlenmesi güçtür. Göçebe kültürün dinamik ve geçişken yapısı dinde bir birliğin kurulmasını engellediği gibi, ilkel insanın doğaya uyum sağlaması ve pastoral bir kimlik taşıması inançların bölgesel olarak değişkenlik göstermesine sebep olmuştur. Yıldırım’a göre, Hindistan’da yerleşen Aryalılar bu memleketin güzel iklimi sayesinde iktisadi kaygılar çekmemişler ancak İran’a yerleşenler bölgenin dağlık ve yer yer verimsiz topraklarında hayatta kalma mücadelesi vermişlerdir. Bu iklimsel koşullar Hint’in Veda’larında aşıkane imgelerle dolu bir anlatı kurulmasını sağlarken İran’da göçebelikten yerleşikliğe olan geçiş, yani sancılı bir evre işlenmiştir.[8] Doğa unsurlarının inançlar üzerindeki etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Özellikle göçebe yaşam tarzını benimseyen kavimler için dinî imgeler soyuttan ziyade somut gerçeklikten beslenir. Kuraklık, fırtına, kar, sıcaklık, deprem, şimşek, karanlık gibi pek çok doğal olay onların iyi ve kötüyü kategorize etmelerinde ölçüt görevini görmüş olabilir. Yine de Antik Pers dünyasının aydınlatılmaya muhtaç dini yönünü, ak ve pak gökyüzünün, yağmurun, ışığın, ateşin, güneşin ve üstündekilere sayısız nimetlerini sunan yeryüzünün etkisi açıklar. Aryalar tüm bunları kutsar ve karanlık, kıtlık, hastalık gibi olumsuz hadiseleri lanetleyerek onlardan bir takım dinî ritüelleri uygulayarak korunmaya çalışır. Zerdüştlüğün ilkel bir hali olarak, Aryaların inancı doğanın kötülükler grubuna karşı iyiliğin desteği ile savaşmaktadır. Onların kutsal ölüleri, Zerdüştlüğün koruyucu melekleri olmuşlardır.[9]

Gökyüzü tüm dinlerde olduğu gibi Antik Pers inanç sisteminde de aşkın, kutsal ve ulu bir gücü temsil ediyordu. Ancak onların bu gök tanrıyı nasıl adlandırdıkları hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Heredotos, Perslerin hakikatten beslenen ancak yeryüzünde bulunamayacak kadar da ulaşılamaz olan tanrısından bahsederken: “Tanrı heykeli, tapınak, sunak yapmak gibi şeyler bilmezler hatta yapanlara deli derler, bu sanırım, onların tanrılara, Yunanlılar gibi insan biçimi yakıştırmış olmamalarından iler gelir. Dinleri Zeus’a kurban kesmeyi gerektirir. Kurbanlarını dağ başında keserler ve Zeus dedikleri de tanrısal gök kubbedir,” der. Yine Perslerin gök tanrı dışında güneşe, aya, toprağa, ateşe, suya ve rüzgâra da kurban adadığını ekler.[10]  İran dillerinde bu gök tanrının nasıl adlandırıldığı bilinmemektedir. Zerdüşt ile gelen dinsel devrimin hedefinde “Bilge Efendi” ve “Her Şeyi Bilen” anlamlarına gelen Ahura Mazda vardı.            Ahura Mazda’yı niteleyen bir diğer sıfat da vouru casani idi. Yani,“her şeyi engince gören”. Göksel bir özellik taşıyan bu tanrı Zerdüşt’ün reformu ile pastoral özelliklerini kaybetmiştir. Veda’nın Varuna’sı ile Ahura Mazda’nın örtüştüğü pek çok nokta vardır.[11]

O dönemine ait resmî vesikalarda İndra, Mithra, Nasatia gibi tanrı isimlerinden söz edilmektedir ki bunlardan Mithra, Ahura Mazda’nın eski formu Ahura ile birleşmiştir.  Bu iki kelime bir arada olarak Avesta’da sıkça geçmektedir. Bahsedilen kombinasyon, Veda metinlerindeki Asura’ya da atıf yapar. Ahura (Asura) üstün, bir diğer deyişle “egemen tanrı” konumundadır ve Sanskritçe’de karşılığı “şeytan”dır. Rig Veda’nın eski metinlerinde sonsuz yaşamı simgeler ve henüz anlamca kötüleşmemiştir. Hindistan rivayetlerine göre Daevalar gelene değin dünyayı Asura’lar yönetmiştir. Eski metinlerin Asura’sı sonsuz gökyüzü küresinin hakimi Varuna yerine kullanılmıştır. Varuna yaşamın özü ve onun varlığının babası konumundadır. Yasa koyucudur ve düzen sağlayıcıdır. Bu yönü ile ilk olağanüstü doğruluk tanrısı olmuştur. Taraporewala’ya göre, Asura Varuna’nın her şeye muktedir oluşu Ahura-Mazda ile de paraleldir. Deavalar ve Asuralar arasındaki çatışma ise Aryalıların iki kolu olan Hint ve İran kavimleri arasındaki dinî ve siyasî birçok mücadelenin izdüşümü niteliğindedir.[12]

Yine aynı araştırmacıya göre, Daeva, Ahura’yı tamamlamaktaydı. İlk bölümlerde tanrı anlamında kullanılmasa da sonraki Avesta’da şeytan anlamına gelen bu adlandırmanın, Zerdüşt öncesi inanç sisteminde yer aldığı düşünülen bir tanrıyı işaret ettiği de ihtimaller arasındadır. Ahura Mazda’nın her şeyi görüp kontrol edebilecek bir mevkiye sahip olması onun gökselliğine gönderme yapan bir diğer yanıydı. Onun Zerdüştîlik’teki formuna kavuşuncaya kadar birtakım yüceliklere sahip olduğu; yani, herhangi bir zamanda gök tanrısı olarak var olduğu meselesi bugün çözümlenemese de tartışılan konulardan birisidir. Zerdüşt öncesi kavramlarda rastladığımız deus otiosus, belki Ahura Mazda’ya karşılık gelebilir ancak o bilinen Ahura Mazda’dan farklı olarak dünyayı bizzat değil, Spenta Mainyu aracılığı ile yaratmıştır. Dinler tarihinin temelinde yer alan vasıtalı yaratım Zerdüşt’ün Ahura Mazda’sında görülmez ve o gücünü paylaşmaksızın her şeyin düzenleyici olur.[13]

Eski Hint-İran tanrısı olan Deus’un yerini Mithra’ya bırakması Andoronova kültürü devrini bulmuştur. Mithra ve diğer ulu tanrıların yardımcısı konumundaki Varuna ise Arya göçlerinin başlangıcından M.Ö ikinci bin yılın ortalarına kadar tanrı konumunda kalmıştır. Rig Veda’da kaydedildiğine göre; eller, ayaklar ve birisi güneş olan bin adet göze sahip Varuna, tıpkı bir insan gibi yürümekte ve yiyip içmektedir. Makamı gök kubbedir ve Tanrı Mihr ile daima orada gezinmektedir. İşte Ahura Mazda gök kubbenin bu pırıltılı ve muktedir tanrısının mirasına konmuştur. Hint ve İran inançlarında savaşçıların tanrısı İndra’nın Deava’ların tanrılık makamından düşmesiyle deve yani Ehrimen’e dönüştüğü görülür. Ahameniş döneminde Mihr ve Anahita adıyla anılan tanrılara rastlanılır. Bunlardan Mihr Hint-İran inançlarının ortak bereket tanrısıdır. Anahita da İran mitolojisine bu yönüyle sirayet etmiştir. Zerdüşt öncesinde görülen bu politeist inanışlar, Ahura Mazda’nın Ehrimen’i sonunda mağlup edeceği inanışının yerleşmesiyle tektanrılı bir inanca evrilecektir.[14] Zerdüşt’ün kendisinden önceki panteondan beslenmesi öğretisinin yerleşmesi için uygun bir zemin arayışı ile de ilgiliydi.

Ateş kültünün en yaygın olduğu coğrafyalardan biri olan Hindistan ve İran’da bu kült iki tanrı aracılığı ile temsil ediliyordu. Hindistan’da, Sanskritçesi “ateş” manasına gelen Agni, yedi kolu, üç bacağı, bir ateş gibi dimdik saçları ve yanından ayırmadığı koçu ile ilahî bir gücü temsil ediyordu. İran’da ise, onun benzeri olan “Atar” ebedî ilahi ışığın dünyadaki sembolü olan ateşin temsilcisiydi. Ateş temizleyiciydi ve Ahura Mazda’nın oğluydu. Zerdüşt’ü var eden, işte bu ateşti. [15]


Agni

             Ateşi Agni’nin bir simgesi olarak gören İranlılar bu yönüyle onu sıkça methetmişler ve saygı göstermişlerdir. Rig Veda’nın ateş ilahisi ile başlaması, bu kutsal yönünü pekiştiren güzel bir örnektir.  Ātūr” ve “Azer” adlarıyla da bilinen ateş Mazdeizm’de de tanrılar arasında varlığını göstermiştir. Ahura Mazda’nın kimliğinde birleşen pırıltı, yani ilahî ışık ve ateş bu kutsal varlığın somut bir sembolü haline gelmiştir.[16]

            Antik İran’ın doğaüstü tanrılarından birisi de, ejderhalarla boy ölçüşüp onları mağlup eden, yağmur yağdırıp toprağı bereketlendiren İndra/Andra’dır. Parlak silahları ve onu takip eden bulut kümeleri ile her an savaşa hazır olan bu tanrının sürati, bulutların sularını yeryüzüne bırakmasını sağlamaktadır.

 


Indra

             Hindistan’ın kurak toprakları İndra’nın kendisinden önceki efsanevî kahramanların tüm özelliklerini üzerinde toplamasına önayak olmuştur. Zira o, büyük silahı yıldırım ile kuraklık üreten kötü ruhları yok etmekte ve yağmuru toprağa ulaştırmaktadır. Böylece Hindistan’ın güçlü ve büyük tanrı tasavvuruna uygun bir tavır sergilemiştir. İndra gücü doğanın sınırlarını aşan büyük bir tanrıydı ve barındırdığı soyut imgeler onun pastoral yanını gölgede bırakmaktadır.[17]

            Asura-Varuna ile ilişik antik Arya tanrılarından birisi de Mitra’dır. Göksel ışığın ta kendisi olan Mitra’ya varlığın babası Varuna ile birlikte yakarışta bulunulurdu. Aşağıda inceleyeceğimiz Avesta ve Veda ilahilerinde de Mitra ışığın tanrısı olarak anılmaya devam etmiştir. Güneş, Mitra’nın yeryüzüne sunduğu somut bir halidir. Dolayısıyla Zerdüştîler, Hurşid’e olan seslenişlerinin ardından Mitra’ya da ilahiler okurlar. Bin kulağa ve on bin göze sahip olan Mitra’yı kimse aldatamaz ve bu yönü onu antlaşmaların garantörü haline getirir. İran’da verdikleri sözü tutmayanların Mitra’ya karşı günah işlediklerine inanılır ve bu kişiler Mitra-Druj olarak adlandırılırdı. Işığı ile verimliliği ve üremeyi de temsil eden Mitra bu gücü ile yeryüzüne soy sop ve sürülerce hayvan vermiştir. Su ile bitkilerin köklerini beslemiş, kavimlerin üzerinden barış ve görkemi eksik etmemiş onların nesillerini yetenekli çocuklarla ödüllendirmiştir. Elbette ışık ile özdeşleşen Mitra, karanlığın ve pisliğin de en azılı düşmanı konumundaydı. Gökyüzünün ordularını cehenneme karşı olan savaşta komuta eden Mitra bu yönüyle başmelek Michael’in arkeik formu gibidir.[18]

            Hintliler için Arya panteonun ulu lideri olan Varuna’nın kızkardeşi Mitra’ydı. İkisi arasında statüsel bir eşitlik olduğunu kabul eden Hintlilere karşın İranlılar Asura-Varuna’nın yani Ahura’nın asla Mitra ile denk olamayacağını düşünüyorlardı. Bu neden Zerdüşt’ün Gathalar’ında Mitra’dan ayrıca söz edildiği görülmez. Ahura tüm olağanüstü yetenekleri egemen yaratıcı konumunda kendi benliğinde toplamıştır. Mitra’nın Hurşid ile olan dostluğu sonraki Zerdüşt teolojisinde kendisini göstermiştir. Raşnu (adalet) yetkisini toplayan Mitra, ayrılan ruhların yargıcı konumuna yükselmiştir. Ahameniş dönemi İran’ının inanç sisteminde Babil ve Mısır’ın etkisi görülür. Verimli toprakların kavimleri olmaları onların baştanrılarını verimlilik ölçütüyle belirlemelerini sağlamıştır. Babil’in İştar’ı ve Mısır’ın İsis’i, Aryalarda Anahita’da birleşmiştir. Anahita verimliliği ile eril, sulara hükmetmesiyle de arındırıcı olan dişil gücü temsil etmiştir. Erken Ahameniş yazıtlarında Ahura Mazda’ya “tanrıların en ulusu” olarak yakarılırken geç dönem yazıtlarında Mitra ve Anahita’nın da eklendiği görülür. Bu üç tanrının imparatorluğu kutsaması istenirdi. Mitra, Heredotos’ta çıkış itibari ile bereket tanrıçası olan Aphrodite’nin karşılığı olarak verilmiştir.[19] II. Artakserkses’in (405-359) hükümdarlığında Ahura Mazda ile Anahita ve Mitra’nın birlikte anılır olması Bressos’a göre imparatorluk diasporasındaki Pers toplumlarının imparatorlukla daha yakın bir ilişki kurmasının doğal bir sonucuydu. [20]

Geç Ahameniş döneminde hanedanın dininin Zerdüştlük olmasına rağmen Mitra-Anahita kültü de toplumda oldukça yaygındı. İskender İmparatorluğu’nun parçalanması ile meşruiyetlerine bir zemin arayışına giren pek çok hanedan, neseplerini Kyros ve Darius’a bağlamak suretiyle Ahameniş inançlarını canlı tutma gayretine girişmiştir. Arsacid hanedanının Mithradates adını almaları bu bağlamda dikkat çekicidir.[21] Roma’nın doğuya uzanan seferleri iki dünyayı birbirine bağlamış ve Anadolu’da yerleşen İranlılar da bu kültürel alışverişte bir köprü görevini görmüşlerdir. İran kültürü ile tanışan Romalılar Hristiyanlığın ilk yıllarında bu toplumun düşünce ve kültüründen hayli etkilenmiş bulunuyorlardı. Kilikya’nın İ.Ö 67’de alınmasıyla Mitraizm bir diğer deyişle Mitra kültü de Roma İmparatorluğu’nda yayılacak geniş bir saha elde etmişti. Kilikya İranlıları Zerdüştî özelliklerini yitirmemişlerse de buna Babil inançlarını da ekleyerek bir çeşit senteze varmışlardı. Yunan düşünce dünyasının mistik sembolizme olan görece uzaklığı Mitra’ya ilahî bir değer atfetmeleri önünde büyük bir engeldi. Makedon istilası Mitraizm’in ihtiyacı olduğu dinamizmi ve passioner güdüyü sağlamıştır. Böylece son halini alan bu din, Romalılar tarafından da benimsenince Tuna ve Ren’i aşacak kadar ses getirmiştir. [22]                                               

Yine de Roma üzerindeki etkisine rağmen Batı’nın inancı olmayı başaramayan Mitraizm, putperestliği büyük oranda ortadan kaldırması bakımından Hristiyanlığın kolayca yerleşmesini sağlamaya yaramış, son büyük temsilcisi Julien’in de ölümüyle hem Batı’da hem de anavatanı olan İran’da yerini başka inançlara bırakarak gözden kaybolmuştur.[23]            

Ahameniş hükümdarları meşruiyetlerini sağlamada Ahura Mazda’yı bir araç olarak da kullanıyorlardı. Krallık ideolojisine göre büyük tanrı Ahura Mazda Pers kralını yeryüzünün hakimi tayin etmiş ve bu görevde ondan desteğini esirgememiştir. Krallar buna dayanarak halkından itaat, hürmet ve haraç beklemekteydi. Bu ilkel toplumlarda din ve politikanın birlikte bir yönetim mekanizmasını ifade ediyor oluşuna güzel bir örnektir. Öyle ki Behistun Yazıtı’nda Kral Darius: “Ahuramazda bu yeryüzünün keşmekeş halini görünce onu bana bağışladı, beni kral yaptı; ben kralım…Bütün bu yapılanların hepsini Ahura Mazda’nın iradesiyle yerine getirdim. İşi yapana dek Ahura Mazda bana yardım etti,” diyerek kral ve  tanrının birbirlerinin doğal tümleci olduğunu vurgular.                                                  

Bu sözlerin yer aldığı Nakş-i Rüstem’de kral ayak ucunda bulunan yay ile bir kürsüde ateş sunağının karşısında durmaktadır. Hemen yukarıda kanatlı bir platform üzerinde tanrı bulunur ve kralın eli sanki onu selamlarmışçasına havaya kalkmıştır. Diğer eliyle de kraliyet yüzüğünü sıkıca tutmakta olan kralın selam verdiği tanrının Ahura Mazda olup olmadığı bazı çevrelerce su götürmez bir gerçekken bazı araştırmacılar için bir muammadır.[24]


Behistun Yazıtı

            Eco, kraliyet ideolojisinin Zerdüştçü bir hüviyete sahip olduğu hipotezini reddeder. Ona göre bu ideolojinin konturlerini en net şekilde belirleyen, imparatorluğun çeşitli bölgelerine dağılmış kabartmalarda, Ahura Mazda’dan söz edilmesine karşın kesin sayılan temas noktaları çok azdır. Dolayısıyla bu ideolojinin Zerdüştçü hipotezi din ve etik kaynağı olarak alması oldukça düşük bir ihtimaldir. Bu ideoloji M.Ö VII. Yüzyılda göçebe Persler ve Elamlıların ortak yaşam alanlarında aranmalıdır.[25]  

            Ahamenişleri, Mazdeizmle ilişik görmeyen araştırmacılara karşın Büyük Kyros’un anıt mezarının bulunduğu Pasargad’da bu ilişkiyi sembolize edecek ateşkede kalıntılarına rastlanılmıştır. Ateşkedinin inşasının Büyük Kyros dönemine işaret ettiğini öne süren bilim insanları bu ateşkede de sunağın derin çanağa sahip olduğuna dikkat çekmişlerdir. Zerdüştîlikte sadece odunla canlandırılan ateşin sönmeksizin yanmaya devam edebilmesi için ateşin altında sürekli sabit duran sıcak bir kül yığınına ihtiyaç duyulmaktadır.  Yine yukarıda naklettiğimiz üzere Darius’un Ahura Mazda’dan övgü ve bağlılıkla bahsetmesi Pasargad’daki kalıntıların ihtiva ettiği ayrıntılarla da birleşince çoğu araştırmacının Ahamenişleri Mazdeizmle doğrudan ilişkilendirmesine sebep olmuştur.[26]

I.Darius’un anıt mezarında merdivenli bir yapının bulunduğu kare biçiminde tasarlanmış ve üzerinde ateş tüten bir sunak tasviri mevcuttur. Zerdüşt’ün öğretisine göre sunaklarda at, koyun, keçi ve sığır gibi hayvanlar yer alamazdı. Persler Asurluların tanrısı Asshur’un da kanatları oldukça uzun olan benzer bir tasvirini yapmışlardır. Bu çizim kralın Fravaşisini sembolize etse de sonradan Zerdüştlük ile özdeşleşmiştir.[27]

            Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta milattan önce ikinci bin yıla değin uzanan köklü bir tarihe sahip olmakla beraber İran dilinde kaleme alınmış ilk eser olması bakımında da ayrıca önem taşır. Komşu kavimlerin folklorik, dinî ve siyasî serencamları da yine bu kutsal kitabın ilgilendiği konulardan olmuştur. Avesta’nın en eski bölümlerinin ortaya çıktığı ikinci binyıl İranlı kabilelerin Orta Asya istikametinde gerçekleştikleri göç hareketleri de ile kesişir. Farklı kişiler tarafından farklı zamanlarda derlenen Avesta bu yönüyle çok karmaşık ancak zengin bir yapıya sahiptir. Ahamenişler döneminde Zerdüşt ve öğretisinin kabul edilmesiyle Zerdüştlük elit tabakanın dünyasına da dahil olmuş oldu. Sasaniler dönemine kadar diğer Antik inançlarla birlikte varlığını sürdüren Zerdüştlük, Sasanilerle birlikte devleti teokratik bir yapıya büründürecek kadar büyük bir öneme sahip olmuştur. [28]

Sasaniler dönemindeki teokratik devlet anlayışı çevre kavimlerin edebiyatlarında da kendisini göstermiştir. Öyle ki Kartli (Gürcü) ülkesinin kralı Prens Varsken Pitiahşi, metinde geçtiği üzere İran şahı I. Firuz’un (457-484) hükümdarlığının sekizinci senesinde İran sarayına gitmiş İsa’yı reddedip Zerdüştlüğü kabul ederek kendisini ona bir hediye olarak sunmuştur. Eşi ve çocuklarının da bu dine gireceğini taahhüt eden Varsken’e I.Firuz kızını eş olarak vereceğini söylemiştir.[29] İşte Prens Varsken’in eşi Şuşanik’in Mazdekizm’i kabul etmemek için verdiği savaş ve çektiği acılar rahip İakob Tsurtaveli tarafından kaleme alınmıştır. İki dinin, siyasi organizasyonlar üzerinden çekişmesi; Don Quijote’den yüzlerce yıl önce yazılmış ilk roman olabileceği nedeniyle edebiyat camiasında tartışılan Şuşanik ‘i doğurmuştur.

            Sasanilerin bir din devleti olarak biçimlenmesi Avesta’nın da tamamen yazıya aktarılıp tek ve kesin bir form olarak derlenmesini gerektiriyordu. Sözlü kültürden yazılı kültüre geçişine değin geçen sürede birçok dinî-mitolojik değeri de bünyesinde toplayan Avesta bu açıdan da oldukça zengin bir içeriğe sahipti. İnanışa göre Avesta, Ahameniş döneminde de vardı ve Istahr hazinesinde sığır derisine kazınmış altın yazılar halinde saklanıyordu. Makedonyalı İskender’in İran’a girmesiyle bu metinler ortadan kaldırılmıştı.  Part hükümdarı I. Belâş’ın derleme girişimleri neticesinde ise Yeni Avesta, Urûmiyye Ateşkedesi’ne teslim edilmiştir. Antik dönemin diplomatik dilleri arasında yer alan Aramice Avesta’nın ilk hali kaleme alınırken de tercih edilmişti. O dönemde Yunan hegemonyası da kırılmaya yüz tuttuğundan belki de milli duygulara hitap etmesi amacıyla birtakım esatirlere de yer verilmiştir. Sasani döneminde yürütülen Zerdüştlük propogandasında, Avesta’yı derleyenler dönemin gereklerine uyan bazı bölümler eklediler ve bazılarını da çıkarttılar. Kutsal metni Arami yazı sistemine dayanılarak oluşturulmuş Orta Farsça Alfabesi’ni baz alan “Avesta Alfabesi” adlı yeni bir yazıyla kaleme alsalar da bu dilin belli çevrelerce bilinmesi kitabın dilini ölü diller arasına kattığından dönemin etkin dillerinden Orta Farsça’ya çevrilmiştir.[30] Dindar bir aileye mensup I. Belaş’ın İran ulusal değerlerini ön plana çıkarma projesinin en etkili yolu Avesta’ydı. Dolayısıyla Eşkaniler hanedanlığının, Ermenistan ve Roma İmparatorluğu karşısındaki su götürmez üstünlüğü bu dönemde böylesi düşünsel ve folklorik bir faaliyete girişilmesinde uygun ortamı hazırlamıştır.[31]

            Zerdüştîliğin ilk dönemlerine atfedilen dilin eski Veda dili ile örtüştüğü pek çok nokta olduğu görülür. Bahsi geçen metinlerde nazım biçiminde söylenmiş ve oluşumları Zerdüşt’e dayandırılmıştır. İçerik olarak kutsal mesajın prensiplerinin ahenkli bir üslup ile ifadesidir. Ancak bu yanı Gathalar’ı yalnıza bir dinî dogmalar derlemesi yapmaz, Zerdüşt’ün peygamberliğini ilan edişi ile başlayan sancılı süreci çeşitli duygusal formlarda dile getirdiği için kişisel bir mahiyete de sahiptir. Kişisel yönü yansıtması bakımında Zerdüşt’ün: “Hangi topraklara kaçayım, nereye kaçip gideyim? Onlar beni boylardan ve kabile birliklerinden ayırıyorlar, ne köylüler beni memnun etmeye uğraşıyor, ne de ülkenin kötü hükümdarları olanlar. Ahura Mazda, seni nasil memnun edeceğim?” şeklindeki yakarışı dikkat çekicidir.[32]

            Gathalar zengin içeriklerine rağmen bir dinin iman esasların ve vecibelerini ifade edecek kadar yeterli değildir. Ölümden sonraki hayata dair bilgiler birer ima olmaktan öteye geçmez. Avesta’nın Gathalar dışında kalan bölümleri daha sonraki devirlerde bir takım harici etkilere de maruz kalarak eklendikleri için Geç Avesta olarak anılırlar. Bu bölümler: Yeştler, Vendidat, Visperat ve Khorde Avesta’dır.[33]

            Avesta’nın girişinde dinî törenlere eşlikçi olarak tanzim edilen ayinler bir diğer deyişle Yasna kısmı bulunur. Dili Gathalar’a hayli yakın olan Yasna, dildeki gelişimden kaynaklı biçimsel kusurlara da sahiptir. Dikkat çekici noktalardan birisi haoma’nın Zerdüşt’e gelen kutsal mesajda yer aldığını temsil eden Homyaşt’tır. Bu da Zerdüşt’ün ölümüyle birlikte eski geleneğe ait kavramların tekrar dirilmeye yüz tuttuğunun açık bir göstergesidir. Yasna’nın büyük kısmı yakarışlardan mürekkeptir ve diğer yakarı Visprat’a göre dinî göndermeler açısından çok daha donanımlıdır.[34]

            Övgü Şarkıları’nın bir derlemesi olan Yaştlar, Avesta panteonundaki belirli tanrıları yücelten dinî deyişlere yer verir ve tanrılara karşı bir methetme gayesinin güdüldüğü görülür. Zerdüşt’ten önceye işaret eden birçok destansı rivayet yine derlemede yer almıştır. Yaştlar arasında beşinci, tamamen nazım biçimindedir ve Bakire Aradvi Sura Anahita’yı temsil eden mistik bir nehrin suları ve verimliliğine övgüler yağdırılmaktadır. Anlatıya göre Tanrıça Aradvi “kunduz kürkü en kalın olduğu zaman en güzel olduğundan her biri dört genç yavrulayan üç yüz dişi kunduzdan yapılmış elbise giymektedir. Kunduz su hayvanıdır. Uygun zamanda uygun giyilirse, postlar altın ve gümüş parıltısını seyredenlere saçar,” şeklinde betimlenen bir elbise giymektedir[35] burada başvurulan kunduz motifi dikkat çekicidir. Öyle ki Kelt mitolojisinde Kunduz evrenden gelen mesajların habercisi olarak ön plana çıkar.

            Yukarıda bahsetmiş olduğumuz Mithra, Yaştlar’ın onuncusunda ortaya çıkar ve ışık kültünü hala elinde tutmaktadır. “Düzen, Sadakat ve Yemin Koruyucusu Işık Tanrısı Mithra” olarak anılır.” On dördüncü Yaşt’ta tanrı Ahura Mazda’nın, Zerdüşt’e destek amaçlı yolladığı zafer dehası Varathraghna görülür. Bu Hintlilerin İndra’sının Zerdüşt reformuyla yenilenmiş halinden başkası değildir. Ancak dikkat çekici nokta Varathraghna’nın kendisini birçok temsil dışında bir de yırtıcı kuş olarak göstermesidir. Zerdüşt büyüden korunmak için ne yapması gerektiğini tanrısına danıştığında :  “O açılmış kanatları olan varangan kuşunun tüyünü al, ey Spitama Zerdüşt! O tüyle kendi vücudunu ovmalı, o tüyle düşmanlarına geri lanet etmelisin,” şeklinde bir cevap almıştır. [36]

            Spitama ailesinden Paourusaspa ve Dughdova’nın oğlu olan Zerdüşt’ün hayat hikayesini tarihe realiteye uygun olarak ortaya çıkarmak neredeyse imkansızdır. Onun yaşamına dair oluşan boşluklar daha çok rivayetlerle doldurulmuş ve çocukluğuna ilişkin ağlayarak değil de gülerek doğduğu gibi birtakım efsaneler ileri sürülmüştür. Onun on,on bir ve altıncı yüzyıllar arasına yerleştirilen peygamberliği, kendisine Ahura Mazda tarafından henüz otuzundayken tevcih edilmiştir. Anlatıya göre bahar şenlikleri için hazırlanacak haoma içeceğinin su ihtiyacını halletmek için şafak vaktinde nehire gittiği esnada pırıldayan bir varlık Vohu Manah ona göründü ve Zerdüşt’ü yanına alarak Ahura Mazda’nın ve beş diğer ışıldayan varlığın huzuruna çıkardı. Zerdüşt Ahura Mazda’ya tapındı ve onun ezelden beri var olan tek tanrı olduğunu söyledi.[37]  Bu göksel kuş akla yümn-ü hümay’ı, yani hükümdarlık/devlet kuşunun prototipini getirmektedir.

            Videvdat ise bir çeşit kanunlar derlemesidir ve ihtiyaca binaen tanzim edilmiştir. Maddi ve metafizik dünya arasındaki ilişkileri düzenleyen, insan davranışlarını ele alan kuralları içermekle birlikte antik dindeki çeşitli gelenek ve batıllar da baz alınmıştır. Kötü ruhlara karşı etki gösterecek gatha dizeleri belirtilmiştir. Aynı zamanda İran devletlerinin teşekkülü ve Cemşid’in hükümdarlığı bu bölümün ilgilendiği ayrıca konulardandır.[38] Yine Videvdat’tan anlaşıldığı üzere insan teni candan ayrılınca artık Ehrimen’in kontrolü altına geçiyordu ve cansız bir bedene dokunmak da pagmîz temizliğini gerektiriyordu. Cansız bedenin Ehriman’a atfedilmesi, yaşamın iyilikle doğrudan ilişkili olduğunun güzel bir göstergesidir. Böylece zıtlıklar üzerine örülmüş Ahura Mazda ve Angra Mainyu ilişkisinin yansıdığı alanlardan birisi de ölü bedene kötülüğün diri bedene iyiliğin hakim olması olmuştur.[39]

            Zerdüşt’ün dinine göre insanların birincil vazifesi Ahura Mazda’ya dua etmek ve yakarışta bulunmaktır. Ruhban sınıfına sadakat ve güven duymak, üst makamlara saygı göstermek, dört temel unsur ve ateşe önem atfetmek, hayvanlara -özellikle de boynuzlu olanlara- merhametle yaklaşmak Zerdüştîlerin diğer önemli sorumluluklarındadır.

Arya ayrışmasında Hintliler kabileler halinde göçebeliği benimsemişler, İranlılar ise tarıma yönelmişlerdi. Değişen hayat şartları, eski dinin günceli yakalayamamasını ve toplumdaki çözülmeleri engelleyememesini sağlamıştı. İşte Zerdüşt’ün dini her ne kadar sancılı bir şekilde yerleşse de, bu topraklara karşı bütüncül bir tavır sergilemişti. İnsanlar keşmekeşe son verecek kurtarıcıyı dört gözle bekledikleri için Zerdüştîlik köklendi. Ahura Mazda dışındaki tanrıları reddetmesiyle Zerdüşt, putları hedef alarak kendi çağının en büyük işini başarmış oldu.[40]

            Zerdüşt adı da tartışılan bir diğer konudur. Bazı araştırmacılar onun dini  bir reform lideri olarak Zerdüşt adını sonradan aldığını ileri sürmektedirler. Spitama adı onun asıl adıdır ve dedesinden miras olarak bu ada sahip olmuştur. Gathalar’da Zarathushtra formuyla görülen Zerdüşt isminin sonundaki ushtra/uştradeve” olarak çözümlenmeye çalışılsa da kökü “-” olan parıldamakla alakalı olabileceği daha yüksek bir ihtimal olarak kabul edilmektedir. Zaratha (altın) ve uştra (ışık) ifadelerinin birleşiminden oluştuğu varsayılırsa peygamberliğini üstlendiği dine uygun olarak “Altın ışığın adamı” gibi özel bir manaya varılır.[41]

            Dilbilimciler bu adın hangi sözcüklerden türemiş olabileceği konusunda ortak bir paydada buluşamasalar da o dönemde hayvancılığın yaygın olması ve Zerdüşt’ün bu hayat tarzının içinde doğup yetişen bir birey olması adının “deveci”, “deve sahibi” gibi anlamlarının olabileceğini işaret etmektedir. Yine “yıldızları öven” anlamında da çözümlenen bu ismin anlamları arasına, Zerdüşt’ün ve Zerdüştî din adamlarının astroloji ve tıp gibi bilimlerle de yakından ilgilenmesi sonucu “yıldız bilimci” ve “yıldıza tapan” da eklenmiştir. Onun adı kimilerince “yaşlı deve sahibi”, “sarı deve sahibi” gibi bileşik şekillerde de ifade edilmiştir. “İlk yaratılan” , “saf nur”, “doğru sözlü”, “Yezdân’ın nuru”, “ateşperestlerin lideri, önderi” gibi karşılıklarla adlandırılmaya çalışan Zerdüşt isminin kesin bir karşılığı yoktur.[42]

Zerdüşt’ün babası olan Paourusaspa -ya da Pouruşaspa- dindarlığı ve bilgeliği ile meşhurdu ve yine kendisi gibi dindarlığı ile bilinen asilzade Frahimrava’nın kızı Dughdhova ile evlenmişti. Bu evlilikten doğan üçüncü çocuk olan Zerdüşt’ün doğduğu sıralarda Arya toplumunda kötülük hakim olmuş ve çözülmeler meydana gelmişti. Dolayısıyla insanların kafalarında bir kurtarıcı tasavvuru çoktan oluşmuştu.[43] Yasna 29’da öküzün ruhu ile özdeşleşen toprak ananın : “Beni kimin için biçimlendirdin? Beni kim yarattı? Şiddet ve talan ezdi beni, öfke ve kudret. Senden başka çobanım yok o zaman beni otlakların kutsaması için hazırla,” şeklindeki yakarışı bu düşünceyi destekler niteliktedir.[44] Göksel baba toprak ananın bu yakarışlarına karşı düzeni sağlaması için Spitama Zerdüşt’ü görevlendirmiştir.

            Zerdüşt’ün doğumu da tıpkı temsil ettiği din gibi pırıltılı ve olağanüstüdür. Henüz anne karnında gelişimi devam ederken etrafını kutsal bir ışıkla aydınlatmış doğum yaklaştıkça ışığın şiddeti de artmıştır. Doğduğu mekan görkemli bir ışık içinde salınmış doğa neşelenmiş ve Spitama gülümsemiştir.[45] Zerdüşt bu yönüyle Türk destanlarının şüphesiz en ünlüsü Oğuz Kağan Destanı’nın başkahramanı Oğuz ile kıyaslanmıştır. İki toplum arasındaki tabiat varlıklarının kutsanarak zamanla bir totem haline gelmesi, tanrının simgesi olarak güneşin kabul edilmesi ve ona ibadetlerin ana ekseninde yer verilmesi gibi benzerlikler iki mitolojik karakterin doğumlarında da görülür. Öyle ki Oğuz Kağan birtakım olağanüstülükler ile doğmuş, tanrı tarafından kut almıştır. Birçok araştırmacı Oğuz Kağan’ın kimliği meselesinde  peygamberliği de bu sebeple değerlendirmişlerdir.[46]

            Spitama Zerdüşt’ün doğumu tüm kötüleri derinden sarsar ve onu ortadan kaldırmak için ellerinden geleni yaparlar. Ancak tanrının desteği Zerdüşt’üm tüm bu girişimlerden koruyarak onu peygamberlik makamına hazırlar. On beş yaşına bastığında inzivaya çekilir ve böylece onun için sınavlarla dolu bir yolculuk başlamış olur. Hayatının bu kısımlarıyla ilgili bilgiler olmasa da kendisini baştan çıkarmak isteyenlerle karşılaştığını Avesta’nın Vendidad 19 bölümünden anlamaktayız. Buna göre “kötü kişi” Zerdüşt’ün onu kutsaması karşılığında bütün dünya egemenliğini ona vereceğini söylemesine karşın o: “Hayır Mazda’ya tapanların büyük dininden ayrılmayacağım,” diyerek son sınavını da başarıyla vermiş olur. Şeytan, Zerdüştîler arasında ona atfedilen bölgeye, kuzeye kaçar ve iyilik galip gelir.

Spitama Zerdüşt’ün peygamberliği uzun süre ses getirmemiş ve tek müridi Pouruşaspa’nın erkek kardeşi Arasti’nin oğlu Maidhyoi-Maongha olmuştur. Burada on iki sene daha kalıp yeni dinin öğretilerini yaymaya çalışan Zerdüşt nihayetinde umduğunu bulamayarak Viştaspa’nın yönettiği Baktria’ya gitmiştir. Kral Viştaspa’nın huzurunda çeşitli gerçeküstü yeteneklerini sergileyen Zerdüşt, peygamberliğini ve öğretisini burada kabul ettirmeyi başarmıştır. Bu yönüyle Viştaspa’nın sarayı Zerdüşt ve Zerdüştîlik için bir dönüm noktası olmuştur. Zerdüşt’ün saray efradınca benimsenmesi ve bilginlerce hoca olarak kabul edilmesi yeni dinin hızla yayılmasında bir sıçrama tahtası niteliği görmüştür. İnancın oluşumu için kırk yedi yıl çabalayan Zerdüşt’ün yetmiş yedisinde ölümüyle İranlılara büyük bir dinî miras intikal etmiş oldu.[47]

            Zerdüşt’ün gelişiyle toplumda barışçı özelliklere sahip Ahura tanrılarının köklendiği görülür. Kahramanlıkları ile ünlü savaşçı Daevalar zamanla terkedildiler. Uzun süredir bilinen Ahura Mazda’nın tanrılığı Zerdüşt ile birlikte sarsılmaz bir zemine oturmuş oldu. Kendi grubuna karşı çıkan bir ikircikliği meydana getirdi, eskatoloji ile ilgili kehanetleriyle grubunun ihtiyaç duyduğu motivasyonu da açığa çıkardı. Kendi toplumunun dışından da beslenmeyi felsefe edinen Zerdüşt kabile sınırlarını aşan dinî cemiyeti daenayı da böylece kurmuş oldu. Bu cemiyetin müridleri gözünde Spitama Zerdüşt sarsılmaz bir otorite, bir mehdi rolündeydi.[48]

            Zerdüşt’ün öğretisi Aryaların bir izdüşümü olarak meydana gelmişti. Dolayısıyla büyük kısmı kendisinden çok daha önce var olmuş kavramlar üzerine kurulu bir din inşa etmiştir. Ahura Mazda’dan getirdiği mesajlar bu manada oldukça bütüncüldür. Yani eski hakikatler ve inançlar yeni bir yorum altında toplanmıştır. Din kuruculardaki protest tavır Zerdüşt’te de kendisini gösterir. Onun ineklerin kurban edildiği büyük “orgiastik kurban törenlerine” karşı çıkması bu açıdan değerlendirildiğinde protest tavır kendisini açıkça gösterecektir. Zerdüşt eski dine reformist bir yaklaşım sergileyerek yeni bir dinî toplum inşa etmeyi başarmıştır.[49]

            Zerdüşt’ün düşüncelerinin ana belgesi konumunda olan Avesta’nın ne zamansal ne de mekânsal olarak kesin bir çıkış noktasının bulunmaması onun Meşhed, Harezm, Baktria-Margia ve Sistan yörelerinde aranmasını sağlamıştır. Zerdüşt ilahileri olan Gathalar içerik bakımından “bilge efendi” olarak nitelenen Ahura Mazda’nın otoritesi altında kalmışlardır. Öyle ki tek bir tanrı olarak var olan Ahura Mazda kendisine bağlı olarak sayısı belli olmayan yardımcı tanrılar tasarlamış ve bu tanrısal yardımcılar, Ahuralar olarak onun kızları ve oğulları gibi görülmüştür. Ahura Mazda’nın kişiselleştirdiği tasarımlarından birisi ve belki de en önemlisi Aşa’dır.[50] Yeni Avesta’da Ahura Mazda ve çocukları Ameşa Spentaş formunda kendilerini göstermiştir. Rig Veda’da ise giderek kötü özellikler kazanan Asuraslar, iyi Daevalar ile çatışmaya başlamışlardır. İran’da bunun tam tersi olarak Ahuralar tanrısal köklerine daha sıkı bir şekilde tutunmuşlardır. Daevalar ise barış karşıtı yanlarıyla kötü ruhlara dönüşmüşlerdir. Bu eski tanrıların gözden düşmeleri Zerdüşt’ün kanlı kurbanlara ve zihni uyuşturan Haoma içeceğine olan olumsuz bakış açısı ile doğrudan ilgilidir.[51]

            Rig Veda ve Avesta aynı kökten beslenmelerine karşın zamanla farklı bir inanç sistemine evrilmişlerdir. Yine de iki kutsal kitapta birbiriyle örtüşen yerler de mevcuttur. Bunlardan birisi de yukarıda bahsetmiş olduğumuz Aşa yani doğruluğun, Rig Veda’daki Rita şeklindeki karşılığıdır. Vedalar’da Varuna’nın elinde bulundurduğu bir güç olarak karşımıza çıkan rita her şeyi belli bir ölçüte göre tanzim eden ve sürdüren yasadır. Bu yönüyle “yaratımın ritmini” temsil eder. Veda’da geçen: “Ey hâkim güç, ey rita’yı elinde bulunduran, bana karşı lütufkâr ol,” cümlesi, Varuna’nın yaratım aracı olarak ritaya sahip olduğunu işaret eder. Rita’nın maddi yönü yasaları tanzim ediştir ancak onu İran’ın Aşa’sına yaklaştıran asıl nokta manevi yanıdır. Gerçekleştirme idealinin altında dünyanın en ulu kanunu olan Aşa yatmaktadır ve o sanılanın aksine yalnızca doğruluğu ve gerçekliği ifade etmez. Aşa terimi oldukça derin anlam katmanlarına bürünmüştür ve evrimin ana kaynağını işaret eder. Tanrı’nın tahtı Aşa’nın omuzlarındadır. O, tanrısal bir tasarı, bir idealdir. Avesta’da farklı kullanımlarıyla dikkat çeken Aşa terimine “O insan, gerçekten, her hareketini, Tapınma olarak yapan, Aşa’nın yasasına göre, Mazda Ahura tarafından en iyi sayılır, “ifadeleri örnek teşkil eder.[52]

            Zerdüş dinî ödevlerin ölümden sonraki hayatta cezaya yahut ve ödüle mazhar olabileceğini savunan ilk dinî liderdir. İnsan iradesine dayandırdığı iyilik ve kötülük ikircikliğinde iyiliği, ameli ve iradeyi esas alan Ahura Mazda’ya tapınarak yaşamdaki etkinliği, üretimi işaret etmiştir.[53] Onun öğretisi eskinin yeni bir yorumu olarak beş temel esas üzerinde yükselmiştir: Ahura Mazda’nın ululuğu, varlığın doğruluk ve yalan arasında bölünmesi, yaratılanların özgürlüğü, Aşha’nın ateşte vücut bulması, Ehrimen’in kötülüklerin anası olduğu.[54]

            En büyük tanrının Ahura Mazda olarak kabul edilmesi bütün yaratımı ona mal etmektedir. Kutsal ve temiz olan Ahura Mazda kötülüklerin ulaşamayacağı kadar uludur ve ilk defa Spend Mîno’da tecelli etmiştir. Behmen, Ordîbehişt, Şehrîver, Sipendârmuz, Hordâd ve Mordâd onun varlığının gösterdiği diğer tasarımlarıdır. Bu altı öz “kutsal ölümsüzler” olarak anılırlar. Ahura Mazda ile tek bir öze sahip olan bu grup aynı zamanda onun çocukları olarak da anılırlar. Hayat; Aşa (doğruluk)  ve Durûğ (yalan) arasında paylaşılan bir öze sahipti. Aşa’yı yaratan Ahura Mazda’ydı ancak Zerdüşt Durûğ’un yaratıcısının kim olduğu hakkında bilgi vermemiştir. İnsanlar mükafat görecekleri iyilikleri ve ceza alacakları kötülükleri yapmak konusunda serbest bırakılmışlardır. Cennet de cehennem de onların elindedir. Ahura Mazda’nın yaratım ritmi, yani Aşa’nın yeryüzündeki simgesi ateştir ve Ahura Mazda’ya yapılacak övgüler bu kutsal ateşlerin yükseldiği ateşkedelerde olmalıdır. Ehrimen yani kötülüklerin anasının dünyaya olan saldırısı tüm kötülüklerin yayılmasını ve toplumdaki keşmekeşliğin başlamasını sağlamıştır. Yine de Ahura Mazda -yani iyilik- sonunda galip gelecektir.[55]

            Her dinin ve din kurucusunun dünyayı bir algılama şekli vardır. Zerdüştîliğin zaman anlayışı ebediyet temelinde değerlendirilecek doğrusal bir çizgidir. Yani yaratım bu ebedî süre içinde herhangi bir yerde başlayıp bitecek bir süreci ifade eder. Kıyametin gelmesiyle ortadan kalkacak tek şey tanrının tasarımlarıdır. Ancak Zerdüştlüğün yaşam algısı ne tamamen doğrusal zamana karşılık gelir ne de döngüsel zamana. Yaratılışın sürerliliğini savunan döngüsellik, yaratımdaki iki uçlu süreci (var oluş-yok oluş) kendi içinde verilmiş molalarla tekrar tekrar başlayacak süreçler bütünü olarak ifade eder. Zerdüştlük sonsuz ve sürekli zamanın bir sentezine ulaşmıştır.[56]

            Zerdüşt kozmogonisine göre, insanlar yeryüzünün yedi bölümünden birisi olan Khavaniratha’da otururlar. Burasının güneyinde ortasında ilahî kristalden oluşan bir dağa sahip Vuruksha denizi vardır. Hara’dan akan sular Vuruksha’yı besler. İlahî kristalden oluşan dağın üzerinde bütün ağaç türlerinin ilk örnekleri bulunur. Ölümsüzlük ağacı ve Beyaz Haoma da bunlar arasındadır. Khvaniratha’nın doğu ve batı sınırları Vuruksha’dan ayrılan iki nehir ile belirlenmiştir. Aryaların yaşadıkları yeri dünyanın merkezi kabul etmeleri ve Hara-bareza Dağı’nı da kutsal bir dağ olarak görmeleri Zerdüştîliğe sirayet eden motiflerden bazılarıdır. Yaratım gök kubbede başlamış ve tam altı kademeden oluşmuştur. Ahura Mazda tanrı olarak hayatı yaratırken Ehrimen şeytan olarak ölümü yaratmıştır. Yani dünya onların arasındaki çatışmanın doğal bir meyvesi olarak var olmuştur. Ahura Mazda’nın yarattığı saf ve temiz ilk memleket Airyana Vaeja’dır. Ancak Angra Mainyu buraya gelerek nehire bir yılan bıraktı ve kışı peyda etti. Böylece Airyana Vaeja’da on ay kış iki ay yaz yaşanmaya başladı.  Ahura Mazda böylece Soğdluların topraklarını yarattı ve iyiliği hakim kıldı. Angra Mainyu buraya da çekirgeleri getirdi ve bitkilerle sığırları telef etti. Bu durum bir kısır döngü haline geldi ve nihayetinde Ahura Mazda’nın yarattığı her iyiliğe Angra Mainyu’nun kötülüğü bulaştı.[57]

            Zerdüşt’ün tanrı Ahura Mazda’ya olan sorularının temelinde toplumun varoluşsal bunalımı da yatıyordu. Dolayısıyla bu dünyanın bunluğunda verdikleri mücadelenin mükafatını arayan insanlar için ölümden sonra iyiliklerin ödüllendirildiği bir cennet tasavvuru gerekli motivasyonu sağlamaktaydı. Zerdüşt:

            “Bunu sana soruyorum, ey Ahura, bana doğruyu söyle, Doğrunun Babası nesil olarak ilk olan kimdir? Güneşin ve yıldızların yolunu kim tayin etti? Ay tekrar tekrar ne ile aydınlanıp sönümlendi? Bunu ve daha fazlasını bilmek istiyorum, ey Mazda,” (Yasna 44/3)

            “Bunu sana soruyorum, ey Ahura, bana doğruyu söyle gerçekten de benim ilan ettiğim gerçek mi değil mi? Doğru, eylemleriyle birlikte sonunda yardım verecek mi? Dindarlık verecek mi? İyi düşünce egemenlikten ilan edilecek mi? Sen kimin için şans getiren gebe ineği yarattın?” (Yasna 44/6)  şeklindeki soruları ve:

            “…Bütün bu şeylerle seni tanımaya çalışıyorum, ey Mazda, kutsal ruhla bütün şeyleri yaratan sen.” (Yasna 44/7)  sözleriyle öldükten sonraki yaşam ve zıtlıkların savaşının neticesi hakkında tanrı Ahura Mazda’dan bir garanti almaya çalışıyordu.

            Zerdüşt’ün öğretisi Sasani devirlerinin sonuna gelindiğinde Yunan felsefesiyle kaynaşan pek çok yön elde etmişti. Son dönemlerin dinsel bir kargaşa altında bulunması, din adamlarının aşırılıkları ve baskıcı tutumları bazı fikir çevrelerinin oluşmasına ve yeniden yorumlayışın yaygınlaşmasına ön ayak olmuştur. Devletin resmi dininin Zerdüştîlik olmasına rağmen aykırı düşünceler arka plana atılamayacak kadar fazlaydı. Özellikle Maniheizm’in Zerdüştîlik, Budizm ve Hristiyanlık gibi geniş ve köklü dinlerden beslenmesi bu dönemde yoğun ilgi görmesini sağlamıştır.[58] Tarih sahnesinden silinirken hayli heterodoks bir tavır sergileyen Sasaniler’in kuruluşu Arsacid hükümdarlarının din dışı eylemleri sonucu ihtilalde bulunan Ardeşir’e dayanıyordu. Sasani ailesinden olan Ardeşir Papakan, Pers topraklarını diriltmenin ve eski refahına kavuşturmanın antik dini canlandırmakla mümkün olacağına inanıyordu. Ölürken oğlu I. Şapur’a vasiyeti devlet mekanizmasının nasıl işleyeceği hakkında sinyaller vermekteydi: “İman dayanamaz tahtsız ne de krallık kalır imansız; iki parça örüntülü kumaş oluşturulur tümüyle birbirine örülü bilgelerin önünde…Her biri gereksiniz ötekine ve görürüz çiftin iyilikte birleştiğini,”[59]

            Ardeşir hükümdarlığı süresince din ve bürokrasiyi birbirleri için bir gereksinim haline getirene dek uğraşmıştır. Bu durum bastırılan paralara da yansımıştır.


    Her madeni paranın arka yüzünde ellerinde silahları ile iki insan figürünün varlığı dikkat çeker. Bu figürlerin ortasında bir ateş sunağı bulunmaktadır. Silahlı figürler krallık ve buna bağlı olarak dünyevî gücü; sunak ise kutsal gücü temsil eder. Dinin idarî organizasyonun temel yapıtaşını oluşturması din adamlarına da “Tanrı’nın seçilmiş kulları” payesini veriyordu. Bu durum din adamlarının diğer dinlerin dünyasına üstten bakmalarına sebep olmuş ve aykırı düşünce bir suç gibi görülmüştür. Öte yandan I. Şapur tahta çıktığında Mani dini öğretisinin manifestosunu ilan etmiş bulunuyordu ve Zerdüşt rahipler onu “insan biçimindeki zebani” olarak nitelemekten geri durmayacaklardı. Mani’nin öğretisi aslında yeni bir dinî dalga değildi.[60] .Tam aksine Zerdüşt’ün ruh ve madde savaşını, Buda’nın yaşam  felsefesini ve İsa’nın doğrulanmış ideal fikrini sahiplenerek bir senteze varmıştı. Eski Babil inançları ve Hindiuzm’in de izlerini taşıyan Maniheizm bu yönüyle kolay benimsenebilir bir din haline gelmiştir. Öyle ki I. Şapur onu himaye etmekten geri durmamış nihayetinde ise Zerdüşt rahiplerin baskısı ve ata dinini üstün görmesi Mani’nin İran’dan sürülmesiyle sonuçlanmıştır.[61] I. Şahpur’un halefi I. Hürmüz döneminde tekrar İran’a dönen Zerdüşt burada ilgiye mazhar olsa da I. Behram döneminde aradığı hoşgörü ortamını bulamamış bu da onun katledilmesi sonucunu doğurmuştur. Sasaniler döneminin tartışma konularından birisi de Zurvan olmuştur. Avesta edebiyatında Venvidat ve Niyayiş metinlerinde geçen bu kelime sınırlı ve sınırsız Zurvan olarak yinelenmektedir: “Ey Zerdüşt, Mazda’nın iyi yasasına yakar, yedi bölgeye hâkim olan Amesa Spenta’ları çağır, egemen cenneti, sınırsız zamanı/Zrvânahe Akaranahe ve Vayu’yu çağır...” [62]

Bu pasajda Ahura Mazda’nın kötülükle savaşması için Zerdüşt’e, Zurvan’a yakarmasını ve ona kurban kesmesini söylemesi Zurvan’ın Yazatalar seviyesinde görüldüğünü gösterir. Zurvan’a Anahita ve Mithra’ya atfedildiği gibi Yeşt metninin ayrılmaması paradoksu ve onun ikiz ruh tartışmasından doğduğu fikri Sasani geleneğinin tartışma merkezi olmuştur. Bu bakışaçısı aydınlık ve karanlığı doğuracak sınırsız bir ata olarak Zurvan’ı işaret etmiştir. Dolayısıyla Sasani metinlerinde Zurvan ile alakalı söylemlere rastlayan bazı araştırmacılar bu kelimeyi Sasani teolojisinin Zurvanist bir karakter taşıdığını gösteren bir delil olarak değerlendirmişlerdir. Sasanilerde farklı dini algıların görülmesi tarihsel süreç içinde farklı mezhep ya da okulların çıkmasına önayak olmuş olabilecekse de Ardavirafname’de Adurbad’ın tüm heretiklerin fikirlerini çürütmesi esnasında Zurvan’dan bahsetmemesi bu kültün yaygın olmadığı fikrini akla getirmektedir.[63]

 

                                               SONUÇ

Anadolu ve Mezopotamya’nın dinî ve kültürel dinamiklerinden büyük ölçüde beslenen İran toprakları, Aryaların bin yıl sürecek düzenli göçleriyle hem Kuzey’den hem de Orta Asya’dan gelen değerleri de bünyesine katmıştır. Yerleşikler ve göçebeler arasındaki farklılıklar onların dünyayı algılayış biçimlerinde de kendisini göstererek varoluşlarını farklı dinî telakkiler çerçevesinde sorgulamalarını sağlamıştır. Hint-İran kolunun ayrışana değin aynı sosyal tabanı paylaşmaları bu iki toplumun dinî-mitolojik birtakım ortak öğelere sahip olmaları sonucunu doğurmuştur. Aryaların dinî mirası, yerel halkların bunu yorumlayışları, Babil, Mısır kültlerinin etkileri gibi dahilî ve haricî pek çok etken benzer dinî telakkileri kabul etmelerini gerektirmiş; ancak bugün tespit edilmesi mümkün olmayan bazı faktörler onları ortak bir paydada birleştiren öğelerin zamanla farklı anlam formlarına bürünerek bir ayrıştırıcı görevi görmesini sağlamıştır. Zerdüşt’ün peygamberliği antik dinlerin ihtiyaca yanıt vermediği bir zaman diliminde gerçekleştiğinden bu dinî reform başarıya ulaşmış ve İran’daki darmadağın dinî söylenceleri bir araya toplayarak bütüncül bir ilke izleneceğinin sinyallerini vermiştir. Zerdüşt öğretisinin gelenekten beslenmesi, geriye ait olduğu toplumun gereksinimine göre bir mesaj bırakması onu doğduğu topraklarda kalıcı kılmıştır. Sasaniler döneminde devlet mekanizmasına tamamlayıcı bir nitelikte eklemlenen Zerdüşt dini, devletin yıkılışına doğru İslâmi dönemde de baş gösterecek pek çok tasavvuf çevresinin oluşumunu da tetiklemiştir. Sasani hükümdarı III. Yezdicerd’in III. İslâm halifesi Hz. Ömer tarafından mağlup edilmesiyle Zerdüşt dini İran’daki sarsılmaz tahtını İslâmiyet’e bırakmıştır.

 

 KAYNAKÇA

Makale, Kitap ve Tezler:

Akyar, N., “Zerdüştîlikte Ahiret İnancı ve Cenaze Törenleri”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa, 2018;

Alıcı, M., “Mecusi Geleneğinde Tektanrıcılık ve Düalizm İlişkisi”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2011;

Altungök, A., “İnançlar Bağlamında Tarihten Günümüze Türk-İran İlişkileri”, Oğuz-Türkmen Araştırmaları Dergisi I, 2017, Aralık, ss.:137-151;

Antik Yakın-Doğu, ed.: Umberto Eco, çev.: Leyla Tonguç Basmacı, 1. Baskı, Alfa Yayınları, İstanbul, 2018;

Aro, J., “Zerdüşt Muamması”,  çev.: Esko Naskali, Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, cilt. 1, sa. 2, Sonbahar, 2014, ss. 197-208;

Eliade, M. – Couliano, I., P., Dinler Tarihi Sözlüğü, çev.:Ali Erbaş, 1. Baskı, İnsan Yayınları, İstanbul, 1997;

Eliade, M., Dinler Tarihine Giriş, çev.: Lale Arslan Özcan, 2. Baskı, Kabalcı Yayınları, İstanbul,  2015;

Herodotos, Tarih, çev.: Müntekim Ökmen, 14. Baskı, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2018;

Karaketir, E., “Pers Kralı Büyük Kyros’un (M.Ö. 559-530) Antik İran Dinleriyle İlişkisi”, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, cilt.:3, sa.:9, Ağustos, 2016, ss.:1-18,

Khurt, A., Eski Çağ’da Yakındoğu II, çev.: Dilek Şendil, 2.Baskı, İş Bankası Kültür Yayınları,  İstanbul, 2010;

Kızıl, H., “Rig Veda ve Avesta Tanrı Panteonundaki Benzerlikler”, Marife, Bahar, 2013, ss.29-52;

Küçük, A.-Tümer, G.–Küçük, M., A., Dinler Tarihi, 9. Baskı, Berikan Yayıncılık, Ankara, 2017;

Omerxali, X., Avesta: Zerdüştilerin Kutsal Metinleri, çev.: Fahriye Adsay, 3. Baskı, Avesta Yayınları, İstanbul, 2010;

Otakar, K., “Avesta, Antik Pers Kitabeleri, Orta Farsça Edebiyatı”, çev.:Ayşe Gül Fidan, TAD, C.37/S.63, 2018, ss.: 433-460;

Sayım, H., “Zerdüştîlik’de Kozmogoni ve Yaratılış”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 , 2004/1, ss. 91-101;

Taraporewala, I., J., Zerdüşt’ün Gathaları Üç Unutulmuş Din: Mitraizm, Maniheizm, Mazdakizm, çev.: Nice Damar, 4. Baskı, İstanbul, 2016;

Tsurtaveli, I., Şuşanik, çev.: Parna-Beka Çilaşvili, 1. Baskı, Othello Yayıncılık, İstanbul, 2019;

Wiesehöfer, J., Antik Pers Tarihi, çev.: Mehmet Ali İnci,  1. Baskı, Telos Yayınları, İstanbul, 2003;

Yıldırım, N., “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar – I”, Doğu Araştırmaları V, 2010/1, ss.:5-32;

Yıldırım, N., “Zerdüşt ve Öğretisi”, Doğu Araştırmaları III, 2009/1,  ss. 5-24;

Yıldırım, N., “Zerdüşt’ün Kutsal Kitabı Avesta”, Şarkiyat Mecmuası, 2011, ss. 147-170;

Yıldırım, N., İran Edebiyatı, 1. Baskı, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2012;

Yıldırım, N., İran Mitolojisi Sözlüğü, 1. Baskı, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2012;

Zerrinkûb, A., “Antik İran’ın Mirâsı”, çev.: Nimet Yıldırım, Doğu Esintileri, 2016, ss.133-173.

 

Görsel Kaynaklar:

 

https://www.antaryami.com/hinduism/who-is-the-hindu-god-lord-indra/  Son erişim tarihi:  28.01.2021.

 

http://historyofthearts.blogspot.com/2018/03/behistun-inscription.html  Son erişim:  28.01.2021.

 

http://www.freebsd.nfo.sk/hinduism/inibohovia.htm     Son erişim:28.01.2021.

 

https://www.wikiwand.com/tr/Sasani_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu   Son erişim tarihi: 28.01.2021.



[1] A.Ü. DTCF Tarih Bölümü ve AÜ. DTCF Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı lisans öğrencisi.

[2] Irach J., Taraporewala, Zerdüşt’ün Gathaları Üç Unutulmuş Din: Mitraizm, Maniheizm, Mazdakizm, çev.: Nice Damar, 4. Baskı, İstanbul, 2016, s.:15.

[3]Nimet Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar – I”, Doğu Araştırmaları V, 2010/1, s.:6-8.

[4] Nimet Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar – 1”, s.:7

[5] Taraporewala, age, s.:15. (“Ben Darius, büyük kral, kralların kralı,… Viştaspa’nın oğlu, Ahameniş, bir Parsi, bir Parsi’nin oğlu, Ari soyunun Arya’sı.”)

[6] Taraporewala, age, s.:16; Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar – 1”, s.:9.

[7] Mircea Eliade, M. – Couliano, Dinler Tarihi Sözlüğü, çev.:Ali Erbaş, İnsan Yayınları, İstanbul, 1997, s.:33: Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”, s.:9,10.

[8] Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”, s.:10.

[9] Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”, s.:11.

[10] Herodotos, Tarih, çev.: Müntekim Ökmen, 14. Baskı, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2018, s.: 75.

[11] Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, çev.: Lale Arslan Özcan, 2. Baskı, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2015, s.:91

[12] Taraporewala, age, s.:19,20.

[13] Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s.:91,92; Taraporewala, age, s.:20.

[14] Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”, s.:13-16.

[15] Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”, s.:17.

[16] Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar” s.:19.

[17] Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”, s.:20,21

[18] Taraporewala, age, s.:186,187.

[19] Heredotos, age, s.:75.

[20] Amelie Khurt, Eski Çağ’da Yakındoğu II, çev.: Dilek Şendil, 2.Baskı, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2010, s.:391.

[21] Taraporewala, age, s.:189.

[22] Taraporewala, age, s.:190-192.

[23] Taraporewala, age, s.:193.

[24] Amelie Khurt, age, s.:394-396.

[25] Antik Yakın-Doğu, ed.: Umberto Eco, çev.: Leyla Tonguç Basmacı, 1. Baskı, Alfa Yayınları, İstanbul, 2018, s.:268,269.

[26] Karaketir, E., “Pers Kralı Büyük Kyros’un (M.Ö. 559-530) Antik İran Dinleriyle İlişkisi”, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, cilt.:3, sa.:9, Ağustos, 2016, s.:6

[27] Nevfel Akyar, “Zerdüştîlikte Ahiret İnancı ve Cenaze Törenleri”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa, 2018, s.:16.

[28] Nimet Yıldırım, “Zerdüşt’ün Kutsal Kitabı Avesta”, Şarkiyat Mecmuası, 2011, s.: 149,150.

[29] İakob Tsurtaveli, Şuşanik, çev.: Parna-Beka Çilaşvili, 1. Baskı, Othello Yayıncılık, İstanbul, 2019, s.: 11,12.

[30] Yıldırım, “Zerdüşt’ün Kutsal Kitabı Avesta”, s.:150,151.

[31] Nimet Yıldırım, İran Edebiyatı, 1. Baskı, Pinhan Yayıncılıık,  s.:294.

[32] Otakar, “Avesta, Antik Pers Kitabeleri, Orta Farsça Edebiyatı”, çev.:Ayşe Gül Fidan, TAD, C.37/S.63, 2018, s.:437.

[33] Nevfel Akyar, “Zerdüştîlikte Ahiret İnancı ve Cenaze Törenleri”, s.:26.

[34] Otakar, “agm”, s.:440.

[35] Otakar, “agm”, s.:440.

[36] Otakar, “agm”, s:441.

[38] Otakar, “agm”, s.:442.

[39] Abdülhüseyin Zerrinkûb., “Antik İran’ın Mirâsı”, çev.: Nimet Yıldırım, Doğu Esintileri, 2016, s.:165,166.

[40] Nimet Yıldırım, İran Mitolojisi Sözlüğü, 1. Baskı, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2012, s.:183,184.

[41] Omerxali, age, s.:11.

[42] Nimet Yıldırım, “Zerdüşt ve Öğretisi”, Doğu Araştırmaları III, 2009/1,  s.:8.

[43] Taraporewala, age, s.:29,30.

[44] Omerxali, age, s.:230.

[45] Taraporewala, age, s.:30.

[46] Ahmet Altungök, “İnançlar Bağlamında Tarihten Günümüze Türk-İran İlişkileri”, Oğuz-Türkmen Araştırmaları Dergisi I, 2017, Aralık, s.:140-142.

[47] Taraporewala, age, s.:31,32.

[48] Jussi Aro, “Zerdüşt Muamması”, çev.: Esko Naskali, Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, cilt. 1, sa. 2, Sonbahar, 2014, s.:200,201.

[49]  Aro, “agm”, s.:207.

[50] Josef Wiesehöfer, Antik Pers Tarihi, çev.: Mehmet Ali İnci,  1. Baskı, Telos Yayınları, İstanbul, 2003, s.: 152.

[51] Wiesehöfer, age, s.:152,153.

[52] Hayreddin Kızıl, “Rig Veda ve Avesta Tanrı Panteonundaki Benzerlikler”, Marife, Bahar, 2013, s.:40,41.

[53] Abdurrahman Küçük, Günay Tümer, M. Alparslan Küçük, Dinler Tarihi, 9. Baskı, Berikan Yayıncılık, Ankara, 2017, s.:119.

[54] Yıldırım, İran Mitolojisi Sözlüğü, s.:181.

[55] Yıldırım, İran Mitolojisi Sözlüğü , s.:181.

[56] Huzeyfe Sayım, “Zerdüştîlik’de Kozmogoni ve Yaratılış”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 , 2004/1, s.:92.

[57] Sayım, “agm”, s.:93.

[58] Zerrinkûb, “agm”, s.:168,169.

[59] Taraporewala, age, s.:198,199.

[60] Taraporewala, age, s.:119-203.

[61] Nimet Yıldırım, İran Edebiyatı, s.:317.

[62] Alıcı, M., “Mecusi Geleneğinde Tektanrıcılık ve Düalizm İlişkisi”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2011, s.:203.

[63] Alıcı, “Mecusi Geleneğinde Tektanrıcılık ve Düalizm İlişkisi”, s.:203-208.






1 yorum:

Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.

Post Top Ad

Your Ad Spot