GÖĞÜN TANRISI’NDAN PEYGAMBER ZERDÜŞT’E ANTİK İRAN’DA
İNANCIN EVRİMİ
Aleyna ŞEVİK Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü ve Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Lisans Öğrencisi |
GÖĞÜN TANRISI’NDAN PEYGAMBER ZERDÜŞT’E ANTİK İRAN’DA
İNANCIN EVRİMİ
*Aleyna ŞEVİK[1]
Özet:
Hindistan ve İran coğrafyası, Aryaların hızlı
ve arkası kesilmeyen göçleriyle birlikte, Kuzeyden gelen bu kavimlerin
dinî-mitolojik evrenine dahil oldu. Aryalıların İran platosunun farklı
noktalarında göçebe yaşam tarzlarının bir getirisi olarak farklı inanç
sistemlerinin tohumlarını ekmeleri daha sonra buralarda köklenerek yükselecek
Hint’in Veda ve Buda’ları ile İran’ın Avesta ve Gathalar’ına öncülük etti. İran
platosunun bu dinî karmaşayı uzun bir süre idare edecek olan sosyal tabanı, dinî
ödevleri bir devlet ideolojisi haline getiren Sasaniler ile aradıkları dinî
birliği elde edecekler ve Zerdüşt’ü “kurtarıcı” olarak kabulleneceklerdi.
Böylece Sasaniler çağı İslâmiyet’e değin geçen sürede Zerdüşt dininin altın
çağı olacaktı. Bu çalışmada Antik İran’ın bünyesinde barındırdığı inanç sistemleri
ve dinî bir reform mahiyetinde olan Zerdüştîlik, dönemin geçişkenliği ve
coğrafya göz önünde bulundurularak incelendi.
Anahtar Kelimeler: Ahura Mazda, Ahameniş, Zerdüşt, ateş, Pers,
Arya, Zerdüştlük.
Antik İran’da Hintliler ve İranlıları ortak bir kültür dairesi
içinde tutup kaynaştıran “Arya” adlandırması İran platosundaki dinî reforma
kadar varlığını gelenek ve göreneklerde, dünyayı anlamlandırma aracı olarak
kullanılan dinî çevrede ve sosyal yapıda göstermiştir. Eski İran anlatılarına
göre, “kar ve buzun esaretine mahkum olmuş Kuzey’den” gelen Aryalılar, iki
ana kol halinde güneye göç etmişler burada Hint-İran etnogenezini meydana
getirmişlerdir.[2]
Bu göçebe kavmin M.Ö üçüncü bin yılda kendi
tabanından koparak Hazar ve civarındaki hareketlerini tamamladıktan sonra bin
yıl sürecek İran platosu istikametli göçlerinin neticesinde, M.Ö bininci
yıllarda nihayet Hint ve İran topraklarına yerleşmeleri iki ayrı ırkın tek bir
kültürel birliği ifade etmelerini sağlamıştır. Elbette kuzeyden güneye değin
süren bu uzun yolculukları geçtikleri havalilerden de birtakım değerleri yeni
yurtlarına götürmelerini sağlamıştır. Aryalıların kendileriyle yer yer örtüşen
ve yer yer ters düşen hayat biçimleriyle Orta Asya Uygarlığı ile olan
temasları, onların bu yerleşiklikle yarı zamanlı da olsa tanışmış kavimlerle
kültürel ve dinî bir alışverişte bulunmalarını sağlamıştır. Böylece bu Kuzeyli
göçebeler, İran platosuna vardıklarında beraberlerinde yerel kültürleri de
getirmiş bulunuyorlardı. Bunlardan İran’da tutunamayan ve göçebe hayat tarzını
yeğleyenleri Buhara ve Merv’e yönelmiş burada umduklarını bulamayışları onları
tekrar İran’a ancak bu defa başka yerlerine sürüklemiştir.[3]
Bu yer yer istikrarlı ve yer yer istikrarsız olarak gerçekleşen göç
hareketleri daha sonra iki ayrı etnisiteyi ifade edecek olan Hint ve
İranlıların etno-genetik haritalarını tespit etmede bir muammayı meydana getirmiştir.
Aryalar, Orta Asya Uygarlığı’nın dini, iktisadi ve mitik karakterini İran
platosuna ulaştırmada bir vasıta görevi görmüşlerdir. Böylece İran platosu,
gerek Anadolu ve Mezopotamya gerekse Orta Asya ve Hindistan’dan beslenen yüksek
bir medeniyetin sahnesi olmuştur. Eski Yunan coğrafyacıları bu iki ırkın ortak çatısı
olan İran ve Hindistan havalisini “Aryanâ” olarak isimlendirirken mezkur
bölge Avesta’da “Îranvîc” olarak görülmektedir.[4] Öyle ki Nakş-i
Rüstem’deki Büyük Darius yazıtı Ari ifadesine ve Perslerin etnisite olarak
ayrılışına dair güzel bir örnektir: “Adam Darayavaush khshayathiya vazarka, khshayathiya
khshayathiyanam, Vishtaspahya puthra, Hakhamanishiya, Parsa Parsahya puthra, Ariya
Ariya-cithra.”[5]
Aryaların konuştukları dil Veda’daki ilahilerin ve Gatha’daki
Zerdüşt şarkılarının dilinin en eski ağzı olma özelliğini taşır. Arya
gelenekleri böylece bu iki halka miras kalmış ve Hint’e Veda ve Buda, İran’a
Mitra, Zerdüşt, Mani ve Mazdek’i kazandırmıştır. Avesta’da geçen Pariyotkaşa
öğreticileri antik dönem Ari inancının temsilcileridirler ve Mazdayasni olarak
adlandırılan bu inanç Zerdüşt dinine de bir ön ad olarak sirayet etmiştir. Görüldüğü
gibi yeni inanç antik olanın üzerinde yükselmiştir.[6]
Zerdüştlük öncesi İran dini Hint dini ile ortak bir değerler
bütününü oluşturur. Yine de bu iki toplumun -belki de geçmişlerinden gelen bazı
faktörlerin etkisiyle- kutsal öğelerinin rol ve biçimlerinde farklılıklar
görülür. İran’da Geush Urvan (Boğa Ruhu)’a sunak tertip edilmesi fikri
kabul görmüş tanrısal bir öneme sahip haoma içeceği de tüketilmiştir. Öte
yandan “Ahura” İran’ın en yüce ilahı iken Hint’te “Asura” formuna
bürünmüş bir kötü cindi. Tam tersi olarak İran’ın yalancı tanrıları deavalar
Hint’in iyi ilahlarıydı.[7]
Zerdüşt öncesi İran dininin mitik yönü ağır basmaktadır.
Dolayısıyla şifahi bir kültür üzerinde temellenen tüm inançlar gibi
çözümlenmesi güçtür. Göçebe kültürün dinamik ve geçişken yapısı dinde bir
birliğin kurulmasını engellediği gibi, ilkel insanın doğaya uyum sağlaması ve
pastoral bir kimlik taşıması inançların bölgesel olarak değişkenlik göstermesine
sebep olmuştur. Yıldırım’a göre, Hindistan’da yerleşen Aryalılar bu memleketin
güzel iklimi sayesinde iktisadi kaygılar çekmemişler ancak İran’a yerleşenler
bölgenin dağlık ve yer yer verimsiz topraklarında hayatta kalma mücadelesi
vermişlerdir. Bu iklimsel koşullar Hint’in Veda’larında aşıkane imgelerle dolu
bir anlatı kurulmasını sağlarken İran’da göçebelikten yerleşikliğe olan geçiş,
yani sancılı bir evre işlenmiştir.[8] Doğa
unsurlarının inançlar üzerindeki etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Özellikle göçebe
yaşam tarzını benimseyen kavimler için dinî imgeler soyuttan ziyade somut
gerçeklikten beslenir. Kuraklık, fırtına, kar, sıcaklık, deprem, şimşek,
karanlık gibi pek çok doğal olay onların iyi ve kötüyü kategorize etmelerinde
ölçüt görevini görmüş olabilir. Yine de Antik Pers dünyasının aydınlatılmaya
muhtaç dini yönünü, ak ve pak gökyüzünün, yağmurun, ışığın, ateşin, güneşin ve
üstündekilere sayısız nimetlerini sunan yeryüzünün etkisi açıklar. Aryalar tüm
bunları kutsar ve karanlık, kıtlık, hastalık gibi olumsuz hadiseleri
lanetleyerek onlardan bir takım dinî ritüelleri uygulayarak korunmaya çalışır. Zerdüştlüğün
ilkel bir hali olarak, Aryaların inancı doğanın kötülükler grubuna karşı iyiliğin
desteği ile savaşmaktadır. Onların kutsal ölüleri, Zerdüştlüğün koruyucu
melekleri olmuşlardır.[9]
Gökyüzü tüm dinlerde olduğu gibi Antik Pers inanç sisteminde de
aşkın, kutsal ve ulu bir gücü temsil ediyordu. Ancak onların bu gök tanrıyı
nasıl adlandırdıkları hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Heredotos, Perslerin hakikatten
beslenen ancak yeryüzünde bulunamayacak kadar da ulaşılamaz olan tanrısından
bahsederken: “Tanrı heykeli, tapınak, sunak yapmak gibi şeyler bilmezler
hatta yapanlara deli derler, bu sanırım, onların tanrılara, Yunanlılar gibi
insan biçimi yakıştırmış olmamalarından iler gelir. Dinleri Zeus’a kurban
kesmeyi gerektirir. Kurbanlarını dağ başında keserler ve Zeus dedikleri de
tanrısal gök kubbedir,” der. Yine Perslerin gök tanrı dışında güneşe,
aya, toprağa, ateşe, suya ve rüzgâra da kurban adadığını ekler.[10] İran dillerinde bu gök tanrının nasıl
adlandırıldığı bilinmemektedir. Zerdüşt ile gelen dinsel devrimin hedefinde “Bilge
Efendi” ve “Her Şeyi Bilen” anlamlarına gelen Ahura Mazda vardı. Ahura Mazda’yı niteleyen bir diğer
sıfat da vouru casani idi. Yani,“her şeyi engince gören”. Göksel
bir özellik taşıyan bu tanrı Zerdüşt’ün reformu ile pastoral özelliklerini
kaybetmiştir. Veda’nın Varuna’sı ile Ahura Mazda’nın örtüştüğü pek çok nokta
vardır.[11]
O dönemine ait resmî vesikalarda İndra, Mithra, Nasatia gibi
tanrı isimlerinden söz edilmektedir ki bunlardan Mithra, Ahura Mazda’nın eski
formu Ahura ile birleşmiştir. Bu iki
kelime bir arada olarak Avesta’da sıkça geçmektedir. Bahsedilen kombinasyon, Veda
metinlerindeki Asura’ya da atıf yapar. Ahura (Asura) üstün, bir diğer
deyişle “egemen tanrı” konumundadır ve Sanskritçe’de karşılığı “şeytan”dır.
Rig Veda’nın eski metinlerinde sonsuz yaşamı simgeler ve henüz anlamca
kötüleşmemiştir. Hindistan rivayetlerine göre Daevalar gelene değin
dünyayı Asura’lar yönetmiştir. Eski metinlerin Asura’sı sonsuz gökyüzü
küresinin hakimi Varuna yerine kullanılmıştır. Varuna yaşamın özü ve onun
varlığının babası konumundadır. Yasa koyucudur ve düzen sağlayıcıdır. Bu yönü
ile ilk olağanüstü doğruluk tanrısı olmuştur. Taraporewala’ya göre, Asura
Varuna’nın her şeye muktedir oluşu Ahura-Mazda ile de paraleldir. Deavalar ve
Asuralar arasındaki çatışma ise Aryalıların iki kolu olan Hint ve İran
kavimleri arasındaki dinî ve siyasî birçok mücadelenin izdüşümü niteliğindedir.[12]
Yine aynı araştırmacıya göre, Daeva, Ahura’yı tamamlamaktaydı. İlk
bölümlerde tanrı anlamında kullanılmasa da sonraki Avesta’da şeytan anlamına gelen
bu adlandırmanın, Zerdüşt öncesi inanç sisteminde yer aldığı düşünülen bir tanrıyı
işaret ettiği de ihtimaller arasındadır. Ahura Mazda’nın her şeyi görüp kontrol
edebilecek bir mevkiye sahip olması onun gökselliğine gönderme yapan bir diğer
yanıydı. Onun Zerdüştîlik’teki formuna kavuşuncaya kadar birtakım yüceliklere
sahip olduğu; yani, herhangi bir zamanda gök tanrısı olarak var olduğu meselesi
bugün çözümlenemese de tartışılan konulardan birisidir. Zerdüşt öncesi
kavramlarda rastladığımız deus otiosus, belki Ahura Mazda’ya karşılık
gelebilir ancak o bilinen Ahura Mazda’dan farklı olarak dünyayı bizzat değil,
Spenta Mainyu aracılığı ile yaratmıştır. Dinler tarihinin temelinde yer
alan vasıtalı yaratım Zerdüşt’ün Ahura Mazda’sında görülmez ve o gücünü
paylaşmaksızın her şeyin düzenleyici olur.[13]
Eski Hint-İran tanrısı olan Deus’un yerini Mithra’ya
bırakması Andoronova kültürü devrini bulmuştur. Mithra ve diğer ulu tanrıların
yardımcısı konumundaki Varuna ise Arya göçlerinin başlangıcından M.Ö
ikinci bin yılın ortalarına kadar tanrı konumunda kalmıştır. Rig Veda’da
kaydedildiğine göre; eller, ayaklar ve birisi güneş olan bin adet göze sahip
Varuna, tıpkı bir insan gibi yürümekte ve yiyip içmektedir. Makamı gök kubbedir
ve Tanrı Mihr ile daima orada gezinmektedir. İşte Ahura Mazda gök kubbenin bu
pırıltılı ve muktedir tanrısının mirasına konmuştur. Hint ve İran inançlarında
savaşçıların tanrısı İndra’nın Deava’ların tanrılık makamından düşmesiyle deve
yani Ehrimen’e dönüştüğü görülür. Ahameniş döneminde Mihr ve Anahita adıyla
anılan tanrılara rastlanılır. Bunlardan Mihr Hint-İran inançlarının ortak
bereket tanrısıdır. Anahita da İran mitolojisine bu yönüyle sirayet etmiştir.
Zerdüşt öncesinde görülen bu politeist inanışlar, Ahura Mazda’nın Ehrimen’i
sonunda mağlup edeceği inanışının yerleşmesiyle tektanrılı bir inanca
evrilecektir.[14]
Zerdüşt’ün kendisinden önceki panteondan beslenmesi öğretisinin yerleşmesi için
uygun bir zemin arayışı ile de ilgiliydi.
Ateş kültünün en yaygın olduğu coğrafyalardan biri olan Hindistan
ve İran’da bu kült iki tanrı aracılığı ile temsil ediliyordu. Hindistan’da,
Sanskritçesi “ateş” manasına gelen Agni, yedi kolu, üç bacağı, bir ateş
gibi dimdik saçları ve yanından ayırmadığı koçu ile ilahî bir gücü temsil
ediyordu. İran’da ise, onun benzeri olan “Atar” ebedî ilahi ışığın dünyadaki
sembolü olan ateşin temsilcisiydi. Ateş temizleyiciydi ve Ahura Mazda’nın
oğluydu. Zerdüşt’ü var eden, işte bu ateşti. [15]
Agni
Ateşi Agni’nin bir simgesi olarak gören İranlılar bu yönüyle onu sıkça methetmişler ve saygı göstermişlerdir. Rig Veda’nın ateş ilahisi ile başlaması, bu kutsal yönünü pekiştiren güzel bir örnektir. “Ātūr” ve “Azer” adlarıyla da bilinen ateş Mazdeizm’de de tanrılar arasında varlığını göstermiştir. Ahura Mazda’nın kimliğinde birleşen pırıltı, yani ilahî ışık ve ateş bu kutsal varlığın somut bir sembolü haline gelmiştir.[16]
Antik İran’ın doğaüstü
tanrılarından birisi de, ejderhalarla boy ölçüşüp onları mağlup eden, yağmur
yağdırıp toprağı bereketlendiren İndra/Andra’dır. Parlak silahları ve onu takip
eden bulut kümeleri ile her an savaşa hazır olan bu tanrının sürati, bulutların
sularını yeryüzüne bırakmasını sağlamaktadır.
Indra
Hindistan’ın kurak toprakları İndra’nın kendisinden önceki efsanevî kahramanların tüm özelliklerini üzerinde toplamasına önayak olmuştur. Zira o, büyük silahı yıldırım ile kuraklık üreten kötü ruhları yok etmekte ve yağmuru toprağa ulaştırmaktadır. Böylece Hindistan’ın güçlü ve büyük tanrı tasavvuruna uygun bir tavır sergilemiştir. İndra gücü doğanın sınırlarını aşan büyük bir tanrıydı ve barındırdığı soyut imgeler onun pastoral yanını gölgede bırakmaktadır.[17]
Asura-Varuna ile
ilişik antik Arya tanrılarından birisi de Mitra’dır. Göksel ışığın ta
kendisi olan Mitra’ya varlığın babası Varuna ile birlikte yakarışta
bulunulurdu. Aşağıda inceleyeceğimiz Avesta ve Veda ilahilerinde de Mitra
ışığın tanrısı olarak anılmaya devam etmiştir. Güneş, Mitra’nın yeryüzüne
sunduğu somut bir halidir. Dolayısıyla Zerdüştîler, Hurşid’e olan
seslenişlerinin ardından Mitra’ya da ilahiler okurlar. Bin kulağa ve on bin
göze sahip olan Mitra’yı kimse aldatamaz ve bu yönü onu antlaşmaların garantörü
haline getirir. İran’da verdikleri sözü tutmayanların Mitra’ya karşı günah
işlediklerine inanılır ve bu kişiler Mitra-Druj olarak adlandırılırdı.
Işığı ile verimliliği ve üremeyi de temsil eden Mitra bu gücü ile yeryüzüne soy
sop ve sürülerce hayvan vermiştir. Su ile bitkilerin köklerini beslemiş,
kavimlerin üzerinden barış ve görkemi eksik etmemiş onların nesillerini yetenekli
çocuklarla ödüllendirmiştir. Elbette ışık ile özdeşleşen Mitra, karanlığın ve
pisliğin de en azılı düşmanı konumundaydı. Gökyüzünün ordularını cehenneme karşı
olan savaşta komuta eden Mitra bu yönüyle başmelek Michael’in arkeik formu
gibidir.[18]
Hintliler için
Arya panteonun ulu lideri olan Varuna’nın kızkardeşi Mitra’ydı. İkisi arasında
statüsel bir eşitlik olduğunu kabul eden Hintlilere karşın İranlılar
Asura-Varuna’nın yani Ahura’nın asla Mitra ile denk olamayacağını
düşünüyorlardı. Bu neden Zerdüşt’ün Gathalar’ında Mitra’dan ayrıca söz edildiği
görülmez. Ahura tüm olağanüstü yetenekleri egemen yaratıcı konumunda
kendi benliğinde toplamıştır. Mitra’nın Hurşid ile olan dostluğu sonraki
Zerdüşt teolojisinde kendisini göstermiştir. Raşnu (adalet)
yetkisini toplayan Mitra, ayrılan ruhların yargıcı konumuna yükselmiştir.
Ahameniş dönemi İran’ının inanç sisteminde Babil ve Mısır’ın etkisi görülür.
Verimli toprakların kavimleri olmaları onların baştanrılarını verimlilik ölçütüyle
belirlemelerini sağlamıştır. Babil’in İştar’ı ve Mısır’ın İsis’i,
Aryalarda Anahita’da birleşmiştir. Anahita verimliliği ile eril, sulara
hükmetmesiyle de arındırıcı olan dişil gücü temsil etmiştir. Erken Ahameniş
yazıtlarında Ahura Mazda’ya “tanrıların en ulusu” olarak yakarılırken
geç dönem yazıtlarında Mitra ve Anahita’nın da eklendiği görülür. Bu üç
tanrının imparatorluğu kutsaması istenirdi. Mitra, Heredotos’ta çıkış itibari
ile bereket tanrıçası olan Aphrodite’nin karşılığı olarak verilmiştir.[19] II.
Artakserkses’in (405-359) hükümdarlığında Ahura Mazda ile Anahita ve Mitra’nın
birlikte anılır olması Bressos’a göre imparatorluk diasporasındaki Pers
toplumlarının imparatorlukla daha yakın bir ilişki kurmasının doğal bir sonucuydu.
[20]
Geç Ahameniş döneminde hanedanın dininin Zerdüştlük olmasına rağmen
Mitra-Anahita kültü de toplumda oldukça yaygındı. İskender
İmparatorluğu’nun parçalanması ile meşruiyetlerine bir zemin arayışına giren
pek çok hanedan, neseplerini Kyros ve Darius’a bağlamak suretiyle Ahameniş inançlarını
canlı tutma gayretine girişmiştir. Arsacid hanedanının Mithradates
adını almaları bu bağlamda dikkat çekicidir.[21]
Roma’nın doğuya uzanan seferleri iki dünyayı birbirine bağlamış ve Anadolu’da
yerleşen İranlılar da bu kültürel alışverişte bir köprü görevini görmüşlerdir. İran
kültürü ile tanışan Romalılar Hristiyanlığın ilk yıllarında bu toplumun düşünce
ve kültüründen hayli etkilenmiş bulunuyorlardı. Kilikya’nın İ.Ö 67’de
alınmasıyla Mitraizm bir diğer deyişle Mitra kültü de Roma
İmparatorluğu’nda yayılacak geniş bir saha elde etmişti. Kilikya İranlıları
Zerdüştî özelliklerini yitirmemişlerse de buna Babil inançlarını da ekleyerek
bir çeşit senteze varmışlardı. Yunan düşünce dünyasının mistik sembolizme olan
görece uzaklığı Mitra’ya ilahî bir değer atfetmeleri önünde büyük bir engeldi. Makedon
istilası Mitraizm’in ihtiyacı olduğu dinamizmi ve passioner güdüyü sağlamıştır.
Böylece son halini alan bu din, Romalılar tarafından da benimsenince Tuna ve
Ren’i aşacak kadar ses getirmiştir. [22]
Yine de Roma üzerindeki etkisine rağmen Batı’nın inancı olmayı
başaramayan Mitraizm, putperestliği büyük oranda ortadan kaldırması bakımından
Hristiyanlığın kolayca yerleşmesini sağlamaya yaramış, son büyük temsilcisi Julien’in
de ölümüyle hem Batı’da hem de anavatanı olan İran’da yerini başka inançlara
bırakarak gözden kaybolmuştur.[23]
Ahameniş hükümdarları meşruiyetlerini sağlamada Ahura Mazda’yı bir
araç olarak da kullanıyorlardı. Krallık ideolojisine göre büyük tanrı Ahura
Mazda Pers kralını yeryüzünün hakimi tayin etmiş ve bu görevde ondan desteğini
esirgememiştir. Krallar buna dayanarak halkından itaat, hürmet ve haraç
beklemekteydi. Bu ilkel toplumlarda din ve politikanın birlikte bir yönetim
mekanizmasını ifade ediyor oluşuna güzel bir örnektir. Öyle ki Behistun
Yazıtı’nda Kral Darius: “Ahuramazda bu yeryüzünün keşmekeş halini görünce
onu bana bağışladı, beni kral yaptı; ben kralım…Bütün bu yapılanların hepsini
Ahura Mazda’nın iradesiyle yerine getirdim. İşi yapana dek Ahura Mazda bana
yardım etti,” diyerek kral ve tanrının birbirlerinin doğal tümleci olduğunu
vurgular.
Bu sözlerin yer aldığı Nakş-i Rüstem’de kral
ayak ucunda bulunan yay ile bir kürsüde ateş sunağının karşısında durmaktadır.
Hemen yukarıda kanatlı bir platform üzerinde tanrı bulunur ve kralın eli sanki
onu selamlarmışçasına havaya kalkmıştır. Diğer eliyle de kraliyet yüzüğünü
sıkıca tutmakta olan kralın selam verdiği tanrının Ahura Mazda olup olmadığı
bazı çevrelerce su götürmez bir gerçekken bazı araştırmacılar için bir
muammadır.[24]
Behistun Yazıtı
Eco, kraliyet
ideolojisinin Zerdüştçü bir hüviyete sahip olduğu hipotezini reddeder. Ona göre
bu ideolojinin konturlerini en net şekilde belirleyen, imparatorluğun çeşitli
bölgelerine dağılmış kabartmalarda, Ahura Mazda’dan söz edilmesine karşın kesin
sayılan temas noktaları çok azdır. Dolayısıyla bu ideolojinin Zerdüştçü
hipotezi din ve etik kaynağı olarak alması oldukça düşük bir ihtimaldir. Bu
ideoloji M.Ö VII. Yüzyılda göçebe Persler ve Elamlıların ortak yaşam
alanlarında aranmalıdır.[25]
Ahamenişleri,
Mazdeizmle ilişik görmeyen araştırmacılara karşın Büyük Kyros’un anıt mezarının
bulunduğu Pasargad’da bu ilişkiyi sembolize edecek ateşkede
kalıntılarına rastlanılmıştır. Ateşkedinin inşasının Büyük Kyros dönemine
işaret ettiğini öne süren bilim insanları bu ateşkede de sunağın derin çanağa
sahip olduğuna dikkat çekmişlerdir. Zerdüştîlikte sadece odunla canlandırılan
ateşin sönmeksizin yanmaya devam edebilmesi için ateşin altında sürekli sabit
duran sıcak bir kül yığınına ihtiyaç duyulmaktadır. Yine yukarıda naklettiğimiz üzere Darius’un
Ahura Mazda’dan övgü ve bağlılıkla bahsetmesi Pasargad’daki kalıntıların ihtiva
ettiği ayrıntılarla da birleşince çoğu araştırmacının Ahamenişleri Mazdeizmle
doğrudan ilişkilendirmesine sebep olmuştur.[26]
I.Darius’un anıt mezarında merdivenli bir yapının bulunduğu kare
biçiminde tasarlanmış ve üzerinde ateş tüten bir sunak tasviri mevcuttur. Zerdüşt’ün
öğretisine göre sunaklarda at, koyun, keçi ve sığır gibi hayvanlar yer
alamazdı. Persler Asurluların tanrısı Asshur’un da kanatları oldukça
uzun olan benzer bir tasvirini yapmışlardır. Bu çizim kralın Fravaşisini
sembolize etse de sonradan Zerdüştlük ile özdeşleşmiştir.[27]
Zerdüştlüğün
kutsal kitabı Avesta milattan önce ikinci bin yıla değin uzanan köklü
bir tarihe sahip olmakla beraber İran dilinde kaleme alınmış ilk eser olması
bakımında da ayrıca önem taşır. Komşu kavimlerin folklorik, dinî ve siyasî
serencamları da yine bu kutsal kitabın ilgilendiği konulardan olmuştur. Avesta’nın
en eski bölümlerinin ortaya çıktığı ikinci binyıl İranlı kabilelerin Orta Asya
istikametinde gerçekleştikleri göç hareketleri de ile kesişir. Farklı kişiler
tarafından farklı zamanlarda derlenen Avesta bu yönüyle çok karmaşık ancak
zengin bir yapıya sahiptir. Ahamenişler döneminde Zerdüşt ve öğretisinin kabul
edilmesiyle Zerdüştlük elit tabakanın dünyasına da dahil olmuş oldu. Sasaniler
dönemine kadar diğer Antik inançlarla birlikte varlığını sürdüren Zerdüştlük,
Sasanilerle birlikte devleti teokratik bir yapıya büründürecek kadar büyük bir
öneme sahip olmuştur. [28]
Sasaniler dönemindeki teokratik devlet anlayışı çevre kavimlerin
edebiyatlarında da kendisini göstermiştir. Öyle ki Kartli (Gürcü) ülkesinin
kralı Prens Varsken Pitiahşi, metinde geçtiği üzere İran şahı I. Firuz’un
(457-484) hükümdarlığının sekizinci senesinde İran sarayına gitmiş İsa’yı
reddedip Zerdüştlüğü kabul ederek kendisini ona bir hediye olarak sunmuştur.
Eşi ve çocuklarının da bu dine gireceğini taahhüt eden Varsken’e I.Firuz kızını
eş olarak vereceğini söylemiştir.[29] İşte Prens
Varsken’in eşi Şuşanik’in Mazdekizm’i kabul etmemek için verdiği savaş
ve çektiği acılar rahip İakob Tsurtaveli tarafından kaleme
alınmıştır. İki dinin, siyasi organizasyonlar üzerinden çekişmesi; Don
Quijote’den yüzlerce yıl önce yazılmış ilk roman olabileceği nedeniyle
edebiyat camiasında tartışılan Şuşanik ‘i doğurmuştur.
Sasanilerin bir
din devleti olarak biçimlenmesi Avesta’nın da tamamen yazıya aktarılıp tek ve
kesin bir form olarak derlenmesini gerektiriyordu. Sözlü kültürden yazılı
kültüre geçişine değin geçen sürede birçok dinî-mitolojik değeri de bünyesinde
toplayan Avesta bu açıdan da oldukça zengin bir içeriğe sahipti. İnanışa göre Avesta,
Ahameniş döneminde de vardı ve Istahr hazinesinde sığır derisine
kazınmış altın yazılar halinde saklanıyordu. Makedonyalı İskender’in İran’a
girmesiyle bu metinler ortadan kaldırılmıştı. Part hükümdarı I. Belâş’ın
derleme girişimleri neticesinde ise Yeni Avesta, Urûmiyye Ateşkedesi’ne
teslim edilmiştir. Antik dönemin diplomatik dilleri arasında yer alan Aramice
Avesta’nın ilk hali kaleme alınırken de tercih edilmişti. O dönemde Yunan
hegemonyası da kırılmaya yüz tuttuğundan belki de milli duygulara hitap etmesi
amacıyla birtakım esatirlere de yer verilmiştir. Sasani döneminde yürütülen
Zerdüştlük propogandasında, Avesta’yı derleyenler dönemin gereklerine uyan bazı
bölümler eklediler ve bazılarını da çıkarttılar. Kutsal metni Arami yazı sistemine
dayanılarak oluşturulmuş Orta Farsça Alfabesi’ni baz alan “Avesta Alfabesi”
adlı yeni bir yazıyla kaleme alsalar da bu dilin belli çevrelerce bilinmesi
kitabın dilini ölü diller arasına kattığından dönemin etkin dillerinden Orta
Farsça’ya çevrilmiştir.[30] Dindar
bir aileye mensup I. Belaş’ın İran ulusal değerlerini ön plana çıkarma
projesinin en etkili yolu Avesta’ydı. Dolayısıyla Eşkaniler hanedanlığının, Ermenistan
ve Roma İmparatorluğu karşısındaki su götürmez üstünlüğü bu dönemde böylesi düşünsel
ve folklorik bir faaliyete girişilmesinde uygun ortamı hazırlamıştır.[31]
Zerdüştîliğin ilk
dönemlerine atfedilen dilin eski Veda dili ile örtüştüğü pek çok nokta olduğu
görülür. Bahsi geçen metinlerde nazım biçiminde söylenmiş ve oluşumları Zerdüşt’e
dayandırılmıştır. İçerik olarak kutsal mesajın prensiplerinin ahenkli bir üslup
ile ifadesidir. Ancak bu yanı Gathalar’ı yalnıza bir dinî dogmalar
derlemesi yapmaz, Zerdüşt’ün peygamberliğini ilan edişi ile başlayan sancılı
süreci çeşitli duygusal formlarda dile getirdiği için kişisel bir mahiyete de
sahiptir. Kişisel yönü yansıtması bakımında Zerdüşt’ün: “Hangi topraklara
kaçayım, nereye kaçip gideyim? Onlar beni boylardan ve kabile birliklerinden ayırıyorlar,
ne köylüler beni memnun etmeye uğraşıyor, ne de ülkenin kötü hükümdarları
olanlar. Ahura Mazda, seni nasil memnun edeceğim?” şeklindeki yakarışı
dikkat çekicidir.[32]
Gathalar zengin
içeriklerine rağmen bir dinin iman esasların ve vecibelerini ifade edecek kadar
yeterli değildir. Ölümden sonraki hayata dair bilgiler birer ima olmaktan öteye
geçmez. Avesta’nın Gathalar dışında kalan bölümleri daha sonraki
devirlerde bir takım harici etkilere de maruz kalarak eklendikleri için Geç
Avesta olarak anılırlar. Bu bölümler: Yeştler, Vendidat, Visperat ve
Khorde Avesta’dır.[33]
Avesta’nın
girişinde dinî törenlere eşlikçi olarak tanzim edilen ayinler bir diğer deyişle
Yasna kısmı bulunur. Dili Gathalar’a hayli yakın olan Yasna, dildeki
gelişimden kaynaklı biçimsel kusurlara da sahiptir. Dikkat çekici noktalardan
birisi haoma’nın Zerdüşt’e gelen kutsal mesajda yer aldığını temsil eden
Homyaşt’tır. Bu da Zerdüşt’ün ölümüyle birlikte eski geleneğe ait
kavramların tekrar dirilmeye yüz tuttuğunun açık bir göstergesidir. Yasna’nın
büyük kısmı yakarışlardan mürekkeptir ve diğer yakarı Visprat’a göre dinî
göndermeler açısından çok daha donanımlıdır.[34]
Övgü Şarkıları’nın
bir derlemesi olan Yaştlar, Avesta panteonundaki belirli tanrıları
yücelten dinî deyişlere yer verir ve tanrılara karşı bir methetme gayesinin
güdüldüğü görülür. Zerdüşt’ten önceye işaret eden birçok destansı rivayet yine derlemede
yer almıştır. Yaştlar arasında beşinci, tamamen nazım biçimindedir ve Bakire
Aradvi Sura Anahita’yı temsil eden mistik bir nehrin suları ve
verimliliğine övgüler yağdırılmaktadır. Anlatıya göre Tanrıça Aradvi “kunduz
kürkü en kalın olduğu zaman en güzel olduğundan her biri dört genç yavrulayan
üç yüz dişi kunduzdan yapılmış elbise giymektedir. Kunduz su hayvanıdır. Uygun
zamanda uygun giyilirse, postlar altın ve gümüş parıltısını seyredenlere saçar,”
şeklinde betimlenen bir elbise giymektedir[35] burada
başvurulan kunduz motifi dikkat çekicidir. Öyle ki Kelt mitolojisinde Kunduz
evrenden gelen mesajların habercisi olarak ön plana çıkar.
Yukarıda bahsetmiş
olduğumuz Mithra, Yaştlar’ın onuncusunda ortaya çıkar ve ışık kültünü hala
elinde tutmaktadır. “Düzen, Sadakat ve Yemin Koruyucusu Işık Tanrısı Mithra”
olarak anılır.” On dördüncü Yaşt’ta tanrı Ahura Mazda’nın, Zerdüşt’e destek amaçlı
yolladığı zafer dehası Varathraghna görülür. Bu Hintlilerin İndra’sının
Zerdüşt reformuyla yenilenmiş halinden başkası değildir. Ancak dikkat çekici
nokta Varathraghna’nın kendisini birçok temsil dışında bir de yırtıcı kuş
olarak göstermesidir. Zerdüşt büyüden korunmak için ne yapması gerektiğini
tanrısına danıştığında : “O açılmış
kanatları olan varangan kuşunun tüyünü al, ey Spitama Zerdüşt! O tüyle
kendi vücudunu ovmalı, o tüyle düşmanlarına geri lanet etmelisin,” şeklinde bir
cevap almıştır. [36]
Spitama ailesinden
Paourusaspa ve Dughdova’nın oğlu olan
Zerdüşt’ün hayat hikayesini tarihe realiteye uygun olarak ortaya çıkarmak
neredeyse imkansızdır. Onun yaşamına dair oluşan boşluklar daha çok
rivayetlerle doldurulmuş ve çocukluğuna ilişkin ağlayarak değil de gülerek
doğduğu gibi birtakım efsaneler ileri sürülmüştür. Onun on,on bir ve altıncı
yüzyıllar arasına yerleştirilen peygamberliği, kendisine Ahura Mazda tarafından
henüz otuzundayken tevcih edilmiştir. Anlatıya göre bahar şenlikleri için
hazırlanacak haoma içeceğinin su ihtiyacını halletmek için şafak
vaktinde nehire gittiği esnada pırıldayan bir varlık Vohu Manah
ona göründü ve Zerdüşt’ü yanına alarak Ahura Mazda’nın ve beş diğer ışıldayan
varlığın huzuruna çıkardı. Zerdüşt Ahura Mazda’ya tapındı ve onun ezelden beri
var olan tek tanrı olduğunu söyledi.[37] Bu göksel kuş akla yümn-ü hümay’ı, yani
hükümdarlık/devlet kuşunun prototipini getirmektedir.
Videvdat
ise bir çeşit kanunlar derlemesidir ve ihtiyaca binaen tanzim edilmiştir. Maddi
ve metafizik dünya arasındaki ilişkileri düzenleyen, insan davranışlarını ele
alan kuralları içermekle birlikte antik dindeki çeşitli gelenek ve batıllar da
baz alınmıştır. Kötü ruhlara karşı etki gösterecek gatha dizeleri
belirtilmiştir. Aynı zamanda İran devletlerinin teşekkülü ve Cemşid’in
hükümdarlığı bu bölümün ilgilendiği ayrıca konulardandır.[38] Yine
Videvdat’tan anlaşıldığı üzere insan teni candan ayrılınca artık Ehrimen’in kontrolü
altına geçiyordu ve cansız bir bedene dokunmak da pagmîz temizliğini
gerektiriyordu. Cansız bedenin Ehriman’a atfedilmesi, yaşamın iyilikle doğrudan
ilişkili olduğunun güzel bir göstergesidir. Böylece zıtlıklar üzerine örülmüş
Ahura Mazda ve Angra Mainyu ilişkisinin yansıdığı alanlardan birisi de ölü
bedene kötülüğün diri bedene iyiliğin hakim olması olmuştur.[39]
Zerdüşt’ün dinine
göre insanların birincil vazifesi Ahura Mazda’ya dua etmek ve yakarışta
bulunmaktır. Ruhban sınıfına sadakat ve güven duymak, üst makamlara saygı
göstermek, dört temel unsur ve ateşe önem atfetmek, hayvanlara -özellikle de
boynuzlu olanlara- merhametle yaklaşmak Zerdüştîlerin diğer önemli
sorumluluklarındadır.
Arya ayrışmasında Hintliler kabileler halinde göçebeliği
benimsemişler, İranlılar ise tarıma yönelmişlerdi. Değişen hayat şartları, eski
dinin günceli yakalayamamasını ve toplumdaki çözülmeleri engelleyememesini
sağlamıştı. İşte Zerdüşt’ün dini her ne kadar sancılı bir şekilde yerleşse de,
bu topraklara karşı bütüncül bir tavır sergilemişti. İnsanlar keşmekeşe son
verecek kurtarıcıyı dört gözle bekledikleri için Zerdüştîlik köklendi. Ahura
Mazda dışındaki tanrıları reddetmesiyle Zerdüşt, putları hedef alarak
kendi çağının en büyük işini başarmış oldu.[40]
Zerdüşt adı da
tartışılan bir diğer konudur. Bazı araştırmacılar onun dini bir reform lideri olarak Zerdüşt adını
sonradan aldığını ileri sürmektedirler. Spitama adı onun asıl adıdır ve
dedesinden miras olarak bu ada sahip olmuştur. Gathalar’da Zarathushtra
formuyla görülen Zerdüşt isminin sonundaki ushtra/uştra “deve”
olarak çözümlenmeye çalışılsa da kökü “-uş” olan parıldamakla
alakalı olabileceği daha yüksek bir ihtimal olarak kabul edilmektedir. Zaratha
(altın) ve uştra (ışık) ifadelerinin birleşiminden
oluştuğu varsayılırsa peygamberliğini üstlendiği dine uygun olarak “Altın
ışığın adamı” gibi özel bir manaya varılır.[41]
Dilbilimciler bu
adın hangi sözcüklerden türemiş olabileceği konusunda ortak bir paydada
buluşamasalar da o dönemde hayvancılığın yaygın olması ve Zerdüşt’ün bu hayat
tarzının içinde doğup yetişen bir birey olması adının “deveci”, “deve
sahibi” gibi anlamlarının olabileceğini işaret etmektedir. Yine “yıldızları
öven” anlamında da çözümlenen bu ismin anlamları arasına, Zerdüşt’ün ve
Zerdüştî din adamlarının astroloji ve tıp gibi bilimlerle de yakından
ilgilenmesi sonucu “yıldız bilimci” ve “yıldıza tapan” da eklenmiştir. Onun adı
kimilerince “yaşlı deve sahibi”, “sarı deve sahibi” gibi bileşik şekillerde de
ifade edilmiştir. “İlk yaratılan” , “saf nur”, “doğru sözlü”, “Yezdân’ın nuru”,
“ateşperestlerin lideri, önderi” gibi karşılıklarla adlandırılmaya çalışan Zerdüşt
isminin kesin bir karşılığı yoktur.[42]
Zerdüşt’ün babası olan Paourusaspa -ya da Pouruşaspa-
dindarlığı ve bilgeliği ile meşhurdu ve yine kendisi gibi dindarlığı ile
bilinen asilzade Frahimrava’nın kızı Dughdhova ile evlenmişti. Bu
evlilikten doğan üçüncü çocuk olan Zerdüşt’ün doğduğu sıralarda Arya toplumunda
kötülük hakim olmuş ve çözülmeler meydana gelmişti. Dolayısıyla insanların
kafalarında bir kurtarıcı tasavvuru çoktan oluşmuştu.[43] Yasna
29’da öküzün ruhu ile özdeşleşen toprak ananın : “Beni kimin için
biçimlendirdin? Beni kim yarattı? Şiddet ve talan ezdi beni, öfke ve kudret.
Senden başka çobanım yok o zaman beni otlakların kutsaması için hazırla,” şeklindeki
yakarışı bu düşünceyi destekler niteliktedir.[44] Göksel
baba toprak ananın bu yakarışlarına karşı düzeni sağlaması için Spitama
Zerdüşt’ü görevlendirmiştir.
Zerdüşt’ün doğumu
da tıpkı temsil ettiği din gibi pırıltılı ve olağanüstüdür. Henüz anne karnında
gelişimi devam ederken etrafını kutsal bir ışıkla aydınlatmış doğum yaklaştıkça
ışığın şiddeti de artmıştır. Doğduğu mekan görkemli bir ışık içinde salınmış doğa
neşelenmiş ve Spitama gülümsemiştir.[45] Zerdüşt
bu yönüyle Türk destanlarının şüphesiz en ünlüsü Oğuz Kağan Destanı’nın
başkahramanı Oğuz ile kıyaslanmıştır. İki toplum arasındaki tabiat
varlıklarının kutsanarak zamanla bir totem haline gelmesi, tanrının
simgesi olarak güneşin kabul edilmesi ve ona ibadetlerin ana ekseninde yer
verilmesi gibi benzerlikler iki mitolojik karakterin doğumlarında da görülür.
Öyle ki Oğuz Kağan birtakım olağanüstülükler ile doğmuş, tanrı tarafından kut
almıştır. Birçok araştırmacı Oğuz Kağan’ın kimliği meselesinde peygamberliği de bu sebeple
değerlendirmişlerdir.[46]
Spitama Zerdüşt’ün
doğumu tüm kötüleri derinden sarsar ve onu ortadan kaldırmak için ellerinden
geleni yaparlar. Ancak tanrının desteği Zerdüşt’üm tüm bu girişimlerden koruyarak
onu peygamberlik makamına hazırlar. On beş yaşına bastığında inzivaya çekilir ve
böylece onun için sınavlarla dolu bir yolculuk başlamış olur. Hayatının bu
kısımlarıyla ilgili bilgiler olmasa da kendisini baştan çıkarmak isteyenlerle
karşılaştığını Avesta’nın Vendidad 19 bölümünden anlamaktayız.
Buna göre “kötü kişi” Zerdüşt’ün onu kutsaması karşılığında bütün
dünya egemenliğini ona vereceğini söylemesine karşın o: “Hayır Mazda’ya
tapanların büyük dininden ayrılmayacağım,” diyerek son sınavını da
başarıyla vermiş olur. Şeytan, Zerdüştîler arasında ona atfedilen bölgeye,
kuzeye kaçar ve iyilik galip gelir.
Spitama Zerdüşt’ün peygamberliği uzun süre ses getirmemiş ve tek
müridi Pouruşaspa’nın erkek kardeşi Arasti’nin oğlu Maidhyoi-Maongha olmuştur.
Burada on iki sene daha kalıp yeni dinin öğretilerini yaymaya çalışan Zerdüşt
nihayetinde umduğunu bulamayarak Viştaspa’nın yönettiği Baktria’ya
gitmiştir. Kral Viştaspa’nın huzurunda çeşitli gerçeküstü yeteneklerini
sergileyen Zerdüşt, peygamberliğini ve öğretisini burada kabul ettirmeyi
başarmıştır. Bu yönüyle Viştaspa’nın sarayı Zerdüşt ve Zerdüştîlik için bir dönüm
noktası olmuştur. Zerdüşt’ün saray efradınca benimsenmesi ve bilginlerce hoca
olarak kabul edilmesi yeni dinin hızla yayılmasında bir sıçrama tahtası
niteliği görmüştür. İnancın oluşumu için kırk yedi yıl çabalayan Zerdüşt’ün yetmiş
yedisinde ölümüyle İranlılara büyük bir dinî miras intikal etmiş oldu.[47]
Zerdüşt’ün
gelişiyle toplumda barışçı özelliklere sahip Ahura tanrılarının köklendiği
görülür. Kahramanlıkları ile ünlü savaşçı Daevalar zamanla terkedildiler. Uzun
süredir bilinen Ahura Mazda’nın tanrılığı Zerdüşt ile birlikte sarsılmaz bir
zemine oturmuş oldu. Kendi grubuna karşı çıkan bir ikircikliği meydana getirdi,
eskatoloji ile ilgili kehanetleriyle grubunun ihtiyaç duyduğu motivasyonu da
açığa çıkardı. Kendi toplumunun dışından da beslenmeyi felsefe edinen Zerdüşt
kabile sınırlarını aşan dinî cemiyeti daenayı da böylece kurmuş oldu. Bu
cemiyetin müridleri gözünde Spitama Zerdüşt sarsılmaz bir otorite, bir mehdi rolündeydi.[48]
Zerdüşt’ün
öğretisi Aryaların bir izdüşümü olarak meydana gelmişti. Dolayısıyla büyük
kısmı kendisinden çok daha önce var olmuş kavramlar üzerine kurulu bir din inşa
etmiştir. Ahura Mazda’dan getirdiği mesajlar bu manada oldukça bütüncüldür.
Yani eski hakikatler ve inançlar yeni bir yorum altında toplanmıştır. Din
kuruculardaki protest tavır Zerdüşt’te de kendisini gösterir. Onun ineklerin
kurban edildiği büyük “orgiastik kurban törenlerine” karşı çıkması bu
açıdan değerlendirildiğinde protest tavır kendisini açıkça gösterecektir. Zerdüşt
eski dine reformist bir yaklaşım sergileyerek yeni bir dinî toplum inşa etmeyi
başarmıştır.[49]
Zerdüşt’ün
düşüncelerinin ana belgesi konumunda olan Avesta’nın ne zamansal ne de mekânsal
olarak kesin bir çıkış noktasının bulunmaması onun Meşhed, Harezm,
Baktria-Margia ve Sistan yörelerinde aranmasını sağlamıştır. Zerdüşt ilahileri
olan Gathalar içerik bakımından “bilge efendi” olarak nitelenen Ahura
Mazda’nın otoritesi altında kalmışlardır. Öyle ki tek bir tanrı olarak var olan
Ahura Mazda kendisine bağlı olarak sayısı belli olmayan yardımcı tanrılar
tasarlamış ve bu tanrısal yardımcılar, Ahuralar olarak onun kızları ve
oğulları gibi görülmüştür. Ahura Mazda’nın kişiselleştirdiği tasarımlarından
birisi ve belki de en önemlisi Aşa’dır.[50] Yeni
Avesta’da Ahura Mazda ve çocukları Ameşa Spentaş formunda kendilerini
göstermiştir. Rig Veda’da ise giderek kötü özellikler kazanan Asuraslar,
iyi Daevalar ile çatışmaya başlamışlardır. İran’da bunun tam tersi
olarak Ahuralar tanrısal köklerine daha sıkı bir şekilde tutunmuşlardır. Daevalar
ise barış karşıtı yanlarıyla kötü ruhlara dönüşmüşlerdir. Bu eski tanrıların
gözden düşmeleri Zerdüşt’ün kanlı kurbanlara ve zihni uyuşturan Haoma
içeceğine olan olumsuz bakış açısı ile doğrudan ilgilidir.[51]
Rig Veda ve Avesta
aynı kökten beslenmelerine karşın zamanla farklı bir inanç sistemine
evrilmişlerdir. Yine de iki kutsal kitapta birbiriyle örtüşen yerler de
mevcuttur. Bunlardan birisi de yukarıda bahsetmiş olduğumuz Aşa yani
doğruluğun, Rig Veda’daki Rita şeklindeki karşılığıdır. Vedalar’da
Varuna’nın elinde bulundurduğu bir güç olarak karşımıza çıkan rita her
şeyi belli bir ölçüte göre tanzim eden ve sürdüren yasadır. Bu yönüyle “yaratımın
ritmini” temsil eder. Veda’da geçen: “Ey hâkim güç, ey rita’yı
elinde bulunduran, bana karşı lütufkâr ol,” cümlesi, Varuna’nın yaratım
aracı olarak ritaya sahip olduğunu işaret eder. Rita’nın maddi yönü yasaları
tanzim ediştir ancak onu İran’ın Aşa’sına yaklaştıran asıl nokta manevi
yanıdır. Gerçekleştirme idealinin altında dünyanın en ulu kanunu olan Aşa
yatmaktadır ve o sanılanın aksine yalnızca doğruluğu ve gerçekliği ifade etmez.
Aşa terimi oldukça derin anlam katmanlarına bürünmüştür ve evrimin ana
kaynağını işaret eder. Tanrı’nın tahtı Aşa’nın omuzlarındadır. O, tanrısal bir
tasarı, bir idealdir. Avesta’da farklı kullanımlarıyla dikkat çeken Aşa terimine
“O insan, gerçekten, her hareketini, Tapınma olarak yapan, Aşa’nın
yasasına göre, Mazda Ahura tarafından en iyi sayılır, “ifadeleri örnek
teşkil eder.[52]
Zerdüş dinî
ödevlerin ölümden sonraki hayatta cezaya yahut ve ödüle mazhar olabileceğini
savunan ilk dinî liderdir. İnsan iradesine dayandırdığı iyilik ve kötülük
ikircikliğinde iyiliği, ameli ve iradeyi esas alan Ahura Mazda’ya tapınarak
yaşamdaki etkinliği, üretimi işaret etmiştir.[53] Onun
öğretisi eskinin yeni bir yorumu olarak beş temel esas üzerinde yükselmiştir: Ahura
Mazda’nın ululuğu, varlığın doğruluk ve yalan arasında bölünmesi, yaratılanların
özgürlüğü, Aşha’nın ateşte vücut bulması, Ehrimen’in kötülüklerin anası olduğu.[54]
En büyük tanrının
Ahura Mazda olarak kabul edilmesi bütün yaratımı ona mal etmektedir. Kutsal ve
temiz olan Ahura Mazda kötülüklerin ulaşamayacağı kadar uludur ve ilk defa Spend
Mîno’da tecelli etmiştir. Behmen, Ordîbehişt, Şehrîver, Sipendârmuz, Hordâd
ve Mordâd onun varlığının gösterdiği diğer tasarımlarıdır. Bu altı öz “kutsal
ölümsüzler” olarak anılırlar. Ahura Mazda ile tek bir öze sahip olan bu grup
aynı zamanda onun çocukları olarak da anılırlar. Hayat; Aşa (doğruluk) ve Durûğ (yalan) arasında paylaşılan bir
öze sahipti. Aşa’yı yaratan Ahura Mazda’ydı ancak Zerdüşt Durûğ’un
yaratıcısının kim olduğu hakkında bilgi vermemiştir. İnsanlar mükafat
görecekleri iyilikleri ve ceza alacakları kötülükleri yapmak konusunda serbest
bırakılmışlardır. Cennet de cehennem de onların elindedir. Ahura Mazda’nın
yaratım ritmi, yani Aşa’nın yeryüzündeki simgesi ateştir ve Ahura
Mazda’ya yapılacak övgüler bu kutsal ateşlerin yükseldiği ateşkedelerde
olmalıdır. Ehrimen yani kötülüklerin anasının dünyaya olan saldırısı tüm
kötülüklerin yayılmasını ve toplumdaki keşmekeşliğin başlamasını sağlamıştır.
Yine de Ahura Mazda -yani iyilik- sonunda galip gelecektir.[55]
Her dinin ve din
kurucusunun dünyayı bir algılama şekli vardır. Zerdüştîliğin zaman anlayışı
ebediyet temelinde değerlendirilecek doğrusal bir çizgidir. Yani yaratım bu
ebedî süre içinde herhangi bir yerde başlayıp bitecek bir süreci ifade
eder. Kıyametin gelmesiyle ortadan kalkacak tek şey tanrının tasarımlarıdır.
Ancak Zerdüştlüğün yaşam algısı ne tamamen doğrusal zamana karşılık gelir ne de
döngüsel zamana. Yaratılışın sürerliliğini savunan döngüsellik,
yaratımdaki iki uçlu süreci (var oluş-yok oluş) kendi içinde verilmiş
molalarla tekrar tekrar başlayacak süreçler bütünü olarak ifade eder.
Zerdüştlük sonsuz ve sürekli zamanın bir sentezine ulaşmıştır.[56]
Zerdüşt
kozmogonisine göre, insanlar yeryüzünün yedi bölümünden birisi olan
Khavaniratha’da otururlar. Burasının güneyinde ortasında ilahî kristalden
oluşan bir dağa sahip Vuruksha denizi vardır. Hara’dan akan sular
Vuruksha’yı besler. İlahî kristalden oluşan dağın üzerinde bütün ağaç
türlerinin ilk örnekleri bulunur. Ölümsüzlük ağacı ve Beyaz Haoma da bunlar
arasındadır. Khvaniratha’nın doğu ve batı sınırları Vuruksha’dan ayrılan iki
nehir ile belirlenmiştir. Aryaların yaşadıkları yeri dünyanın merkezi kabul
etmeleri ve Hara-bareza Dağı’nı da kutsal bir dağ olarak görmeleri Zerdüştîliğe
sirayet eden motiflerden bazılarıdır. Yaratım gök kubbede başlamış ve tam altı
kademeden oluşmuştur. Ahura Mazda tanrı olarak hayatı yaratırken Ehrimen şeytan
olarak ölümü yaratmıştır. Yani dünya onların arasındaki çatışmanın doğal bir
meyvesi olarak var olmuştur. Ahura Mazda’nın yarattığı saf ve temiz ilk memleket
Airyana Vaeja’dır. Ancak Angra Mainyu buraya gelerek nehire bir yılan
bıraktı ve kışı peyda etti. Böylece Airyana Vaeja’da on ay kış iki ay yaz
yaşanmaya başladı. Ahura Mazda böylece
Soğdluların topraklarını yarattı ve iyiliği hakim kıldı. Angra Mainyu buraya da
çekirgeleri getirdi ve bitkilerle sığırları telef etti. Bu durum bir kısır
döngü haline geldi ve nihayetinde Ahura Mazda’nın yarattığı her iyiliğe Angra
Mainyu’nun kötülüğü bulaştı.[57]
Zerdüşt’ün tanrı
Ahura Mazda’ya olan sorularının temelinde toplumun varoluşsal bunalımı da
yatıyordu. Dolayısıyla bu dünyanın bunluğunda verdikleri mücadelenin mükafatını
arayan insanlar için ölümden sonra iyiliklerin ödüllendirildiği bir cennet
tasavvuru gerekli motivasyonu sağlamaktaydı. Zerdüşt:
“Bunu sana
soruyorum, ey Ahura, bana doğruyu söyle, Doğrunun Babası nesil olarak ilk olan
kimdir? Güneşin ve yıldızların yolunu kim tayin etti? Ay tekrar tekrar ne ile
aydınlanıp sönümlendi? Bunu ve daha fazlasını bilmek istiyorum, ey Mazda,”
(Yasna 44/3)
“Bunu sana
soruyorum, ey Ahura, bana doğruyu söyle gerçekten de benim ilan ettiğim gerçek
mi değil mi? Doğru, eylemleriyle birlikte sonunda yardım verecek mi? Dindarlık
verecek mi? İyi düşünce egemenlikten ilan edilecek mi? Sen kimin için şans
getiren gebe ineği yarattın?” (Yasna 44/6) şeklindeki soruları ve:
“…Bütün bu
şeylerle seni tanımaya çalışıyorum, ey Mazda, kutsal ruhla bütün şeyleri
yaratan sen.” (Yasna 44/7) sözleriyle öldükten sonraki yaşam ve
zıtlıkların savaşının neticesi hakkında tanrı Ahura Mazda’dan bir garanti
almaya çalışıyordu.
Zerdüşt’ün
öğretisi Sasani devirlerinin sonuna gelindiğinde Yunan felsefesiyle kaynaşan
pek çok yön elde etmişti. Son dönemlerin dinsel bir kargaşa altında bulunması,
din adamlarının aşırılıkları ve baskıcı tutumları bazı fikir çevrelerinin
oluşmasına ve yeniden yorumlayışın yaygınlaşmasına ön ayak olmuştur. Devletin
resmi dininin Zerdüştîlik olmasına rağmen aykırı düşünceler arka plana
atılamayacak kadar fazlaydı. Özellikle Maniheizm’in Zerdüştîlik, Budizm ve Hristiyanlık
gibi geniş ve köklü dinlerden beslenmesi bu dönemde yoğun ilgi görmesini
sağlamıştır.[58]
Tarih sahnesinden silinirken hayli heterodoks bir tavır sergileyen
Sasaniler’in kuruluşu Arsacid hükümdarlarının din dışı eylemleri sonucu
ihtilalde bulunan Ardeşir’e dayanıyordu. Sasani ailesinden olan Ardeşir
Papakan, Pers topraklarını diriltmenin ve eski refahına kavuşturmanın antik
dini canlandırmakla mümkün olacağına inanıyordu. Ölürken oğlu I. Şapur’a
vasiyeti devlet mekanizmasının nasıl işleyeceği hakkında sinyaller vermekteydi:
“İman dayanamaz tahtsız ne de krallık kalır imansız; iki parça örüntülü
kumaş oluşturulur tümüyle birbirine örülü bilgelerin önünde…Her biri gereksiniz
ötekine ve görürüz çiftin iyilikte birleştiğini,”[59]
Ardeşir
hükümdarlığı süresince din ve bürokrasiyi birbirleri için bir gereksinim haline
getirene dek uğraşmıştır. Bu durum bastırılan paralara da yansımıştır.
Bu pasajda Ahura Mazda’nın kötülükle savaşması için Zerdüşt’e,
Zurvan’a yakarmasını ve ona kurban kesmesini söylemesi Zurvan’ın Yazatalar
seviyesinde görüldüğünü gösterir. Zurvan’a Anahita ve Mithra’ya atfedildiği
gibi Yeşt metninin ayrılmaması paradoksu ve onun ikiz ruh tartışmasından
doğduğu fikri Sasani geleneğinin tartışma merkezi olmuştur. Bu bakışaçısı
aydınlık ve karanlığı doğuracak sınırsız bir ata olarak Zurvan’ı işaret
etmiştir. Dolayısıyla Sasani metinlerinde Zurvan ile alakalı söylemlere rastlayan
bazı araştırmacılar bu kelimeyi Sasani teolojisinin Zurvanist bir karakter
taşıdığını gösteren bir delil olarak değerlendirmişlerdir. Sasanilerde farklı
dini algıların görülmesi tarihsel süreç içinde farklı mezhep ya da okulların
çıkmasına önayak olmuş olabilecekse de Ardavirafname’de Adurbad’ın tüm
heretiklerin fikirlerini çürütmesi esnasında Zurvan’dan bahsetmemesi bu kültün
yaygın olmadığı fikrini akla getirmektedir.[63]
SONUÇ
Anadolu ve Mezopotamya’nın dinî ve kültürel dinamiklerinden büyük
ölçüde beslenen İran toprakları, Aryaların bin yıl sürecek düzenli göçleriyle
hem Kuzey’den hem de Orta Asya’dan gelen değerleri de bünyesine katmıştır. Yerleşikler
ve göçebeler arasındaki farklılıklar onların dünyayı algılayış biçimlerinde de
kendisini göstererek varoluşlarını farklı dinî telakkiler çerçevesinde
sorgulamalarını sağlamıştır. Hint-İran kolunun ayrışana değin aynı sosyal
tabanı paylaşmaları bu iki toplumun dinî-mitolojik birtakım ortak öğelere sahip
olmaları sonucunu doğurmuştur. Aryaların dinî mirası, yerel halkların bunu
yorumlayışları, Babil, Mısır kültlerinin etkileri gibi dahilî ve haricî pek çok
etken benzer dinî telakkileri kabul etmelerini gerektirmiş; ancak bugün tespit
edilmesi mümkün olmayan bazı faktörler onları ortak bir paydada birleştiren
öğelerin zamanla farklı anlam formlarına bürünerek bir ayrıştırıcı görevi
görmesini sağlamıştır. Zerdüşt’ün peygamberliği antik dinlerin ihtiyaca yanıt
vermediği bir zaman diliminde gerçekleştiğinden bu dinî reform başarıya ulaşmış
ve İran’daki darmadağın dinî söylenceleri bir araya toplayarak bütüncül bir
ilke izleneceğinin sinyallerini vermiştir. Zerdüşt öğretisinin gelenekten
beslenmesi, geriye ait olduğu toplumun gereksinimine göre bir mesaj bırakması
onu doğduğu topraklarda kalıcı kılmıştır. Sasaniler döneminde devlet
mekanizmasına tamamlayıcı bir nitelikte eklemlenen Zerdüşt dini, devletin
yıkılışına doğru İslâmi dönemde de baş gösterecek pek çok tasavvuf çevresinin
oluşumunu da tetiklemiştir. Sasani hükümdarı III. Yezdicerd’in III. İslâm
halifesi Hz. Ömer tarafından mağlup edilmesiyle Zerdüşt dini İran’daki sarsılmaz
tahtını İslâmiyet’e bırakmıştır.
KAYNAKÇA
Akyar, N.,
“Zerdüştîlikte Ahiret İnancı ve Cenaze Törenleri”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa, 2018;
Altungök, A.,
“İnançlar Bağlamında Tarihten Günümüze Türk-İran İlişkileri”, Oğuz-Türkmen
Araştırmaları Dergisi I, 2017, Aralık, ss.:137-151;
Antik
Yakın-Doğu, ed.: Umberto Eco, çev.: Leyla
Tonguç Basmacı, 1. Baskı, Alfa Yayınları, İstanbul, 2018;
Aro, J.,
“Zerdüşt Muamması”, çev.: Esko Naskali, Marmara
Türkiyat Araştırmaları Dergisi, cilt. 1, sa. 2, Sonbahar, 2014, ss. 197-208;
Eliade, M. –
Couliano, I., P., Dinler Tarihi Sözlüğü, çev.:Ali Erbaş, 1. Baskı,
İnsan Yayınları, İstanbul, 1997;
Eliade, M., Dinler
Tarihine Giriş, çev.: Lale Arslan Özcan, 2. Baskı, Kabalcı Yayınları,
İstanbul, 2015;
Herodotos, Tarih, çev.: Müntekim Ökmen, 14. Baskı, İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2018;
Khurt, A., Eski
Çağ’da Yakındoğu II, çev.: Dilek Şendil, 2.Baskı, İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul, 2010;
Kızıl, H., “Rig Veda ve Avesta Tanrı Panteonundaki Benzerlikler”, Marife,
Bahar, 2013, ss.29-52;
Küçük, A.-Tümer, G.–Küçük, M., A., Dinler Tarihi, 9. Baskı,
Berikan Yayıncılık, Ankara, 2017;
Omerxali, X.,
Avesta: Zerdüştilerin Kutsal Metinleri, çev.: Fahriye Adsay, 3. Baskı,
Avesta Yayınları, İstanbul, 2010;
Otakar, K.,
“Avesta, Antik Pers Kitabeleri, Orta Farsça Edebiyatı”, çev.:Ayşe Gül Fidan, TAD,
C.37/S.63, 2018, ss.: 433-460;
Taraporewala,
I., J., Zerdüşt’ün Gathaları Üç Unutulmuş Din: Mitraizm, Maniheizm,
Mazdakizm, çev.: Nice Damar, 4. Baskı, İstanbul, 2016;
Tsurtaveli, I., Şuşanik, çev.: Parna-Beka Çilaşvili, 1.
Baskı, Othello Yayıncılık, İstanbul, 2019;
Wiesehöfer, J., Antik Pers Tarihi, çev.: Mehmet Ali
İnci, 1. Baskı, Telos Yayınları,
İstanbul, 2003;
Yıldırım, N., “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar – I”, Doğu
Araştırmaları V, 2010/1, ss.:5-32;
Yıldırım, N., “Zerdüşt ve Öğretisi”, Doğu Araştırmaları III,
2009/1, ss. 5-24;
Yıldırım, N., “Zerdüşt’ün Kutsal Kitabı Avesta”, Şarkiyat
Mecmuası, 2011, ss. 147-170;
Yıldırım, N., İran Edebiyatı, 1. Baskı, Pinhan
Yayıncılık, İstanbul, 2012;
Yıldırım, N., İran Mitolojisi Sözlüğü, 1.
Baskı, Pinhan Yayıncılık,
İstanbul, 2012;
Zerrinkûb, A., “Antik İran’ın Mirâsı”, çev.: Nimet Yıldırım, Doğu
Esintileri, 2016, ss.133-173.
Görsel Kaynaklar:
https://www.antaryami.com/hinduism/who-is-the-hindu-god-lord-indra/ Son erişim tarihi: 28.01.2021.
http://historyofthearts.blogspot.com/2018/03/behistun-inscription.html Son erişim: 28.01.2021.
http://www.freebsd.nfo.sk/hinduism/inibohovia.htm Son erişim:28.01.2021.
https://www.wikiwand.com/tr/Sasani_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu Son erişim tarihi: 28.01.2021.
[1] A.Ü.
DTCF Tarih Bölümü ve AÜ. DTCF Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Fars Dili ve
Edebiyatı Anabilim Dalı lisans öğrencisi.
[2] Irach
J., Taraporewala, Zerdüşt’ün Gathaları Üç Unutulmuş Din: Mitraizm,
Maniheizm, Mazdakizm, çev.: Nice Damar, 4. Baskı, İstanbul, 2016,
s.:15.
[3]Nimet Yıldırım,
“Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar – I”, Doğu Araştırmaları V,
2010/1, s.:6-8.
[4] Nimet
Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar – 1”, s.:7
[5]
Taraporewala, age, s.:15. (“Ben Darius, büyük kral, kralların kralı,…
Viştaspa’nın oğlu, Ahameniş, bir Parsi, bir Parsi’nin oğlu, Ari soyunun
Arya’sı.”)
[6]
Taraporewala, age, s.:16; Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel
İnanışlar – 1”, s.:9.
[7] Mircea Eliade,
M. – Couliano, Dinler Tarihi Sözlüğü, çev.:Ali Erbaş, İnsan Yayınları,
İstanbul, 1997, s.:33: Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”,
s.:9,10.
[8]
Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”, s.:10.
[9]
Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”, s.:11.
[10] Herodotos,
Tarih, çev.: Müntekim Ökmen, 14. Baskı, İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul, 2018, s.: 75.
[11] Mircea Eliade,
Dinler Tarihine Giriş, çev.: Lale Arslan Özcan, 2. Baskı, Kabalcı
Yayınları, İstanbul, 2015, s.:91
[12]
Taraporewala, age, s.:19,20.
[13] Eliade,
Dinler Tarihine Giriş, s.:91,92; Taraporewala, age, s.:20.
[14]
Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”, s.:13-16.
[15]
Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”, s.:17.
[16] Yıldırım,
“Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar” s.:19.
[17]
Yıldırım, “Eski İranda Dinler ve Dinsel İnanışlar -1”, s.:20,21
[18]
Taraporewala, age, s.:186,187.
[19]
Heredotos, age, s.:75.
[20] Amelie Khurt,
Eski Çağ’da Yakındoğu II, çev.: Dilek Şendil, 2.Baskı, İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul, 2010, s.:391.
[21]
Taraporewala, age, s.:189.
[22]
Taraporewala, age, s.:190-192.
[23]
Taraporewala, age, s.:193.
[24] Amelie
Khurt, age, s.:394-396.
[25] Antik
Yakın-Doğu, ed.: Umberto Eco, çev.: Leyla Tonguç Basmacı, 1. Baskı,
Alfa Yayınları, İstanbul, 2018, s.:268,269.
[26] Karaketir,
E., “Pers Kralı Büyük Kyros’un (M.Ö. 559-530) Antik İran Dinleriyle İlişkisi”,
Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, cilt.:3, sa.:9, Ağustos, 2016, s.:6
[27] Nevfel Akyar, “Zerdüştîlikte Ahiret İnancı ve Cenaze Törenleri”,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Bursa, 2018, s.:16.
[28] Nimet Yıldırım,
“Zerdüşt’ün Kutsal Kitabı Avesta”, Şarkiyat Mecmuası, 2011, s.: 149,150.
[29] İakob Tsurtaveli,
Şuşanik, çev.: Parna-Beka Çilaşvili, 1. Baskı, Othello
Yayıncılık, İstanbul, 2019, s.: 11,12.
[30]
Yıldırım, “Zerdüşt’ün Kutsal Kitabı Avesta”, s.:150,151.
[31] Nimet
Yıldırım, İran Edebiyatı, 1. Baskı, Pinhan Yayıncılıık, s.:294.
[32] Otakar,
“Avesta, Antik Pers Kitabeleri, Orta Farsça Edebiyatı”, çev.:Ayşe Gül Fidan,
TAD, C.37/S.63, 2018, s.:437.
[33] Nevfel
Akyar, “Zerdüştîlikte Ahiret İnancı ve Cenaze Törenleri”, s.:26.
[34] Otakar,
“agm”, s.:440.
[35] Otakar,
“agm”, s.:440.
[36] Otakar,
“agm”, s:441.
[37] Xanna Omerxali, Avesta: Zerdüştilerin Kutsal Metinleri, çev.:
Fahriye Adsay, 3. Baskı, Avesta Yayınları, İstanbul, 2010, s.:11,12.
[38] Otakar,
“agm”, s.:442.
[39] Abdülhüseyin
Zerrinkûb., “Antik İran’ın Mirâsı”, çev.: Nimet Yıldırım, Doğu Esintileri,
2016, s.:165,166.
[40] Nimet
Yıldırım, İran Mitolojisi Sözlüğü, 1. Baskı, Pinhan
Yayıncılık, İstanbul, 2012, s.:183,184.
[41]
Omerxali, age, s.:11.
[42] Nimet Yıldırım,
“Zerdüşt ve Öğretisi”, Doğu Araştırmaları III, 2009/1, s.:8.
[43]
Taraporewala, age, s.:29,30.
[44] Omerxali,
age, s.:230.
[45]
Taraporewala, age, s.:30.
[46] Ahmet Altungök,
“İnançlar Bağlamında Tarihten Günümüze Türk-İran İlişkileri”, Oğuz-Türkmen
Araştırmaları Dergisi I, 2017, Aralık, s.:140-142.
[47]
Taraporewala, age, s.:31,32.
[48] Jussi
Aro, “Zerdüşt Muamması”, çev.: Esko Naskali, Marmara Türkiyat Araştırmaları
Dergisi, cilt. 1, sa. 2, Sonbahar, 2014, s.:200,201.
[49] Aro, “agm”, s.:207.
[50] Josef Wiesehöfer,
Antik Pers Tarihi, çev.: Mehmet Ali İnci,
1. Baskı, Telos Yayınları, İstanbul, 2003, s.: 152.
[51]
Wiesehöfer, age, s.:152,153.
[52]
Hayreddin Kızıl, “Rig Veda ve Avesta Tanrı Panteonundaki Benzerlikler”, Marife,
Bahar, 2013, s.:40,41.
[53]
Abdurrahman Küçük, Günay Tümer, M. Alparslan Küçük, Dinler Tarihi, 9. Baskı,
Berikan Yayıncılık, Ankara, 2017, s.:119.
[54]
Yıldırım, İran Mitolojisi Sözlüğü, s.:181.
[55]
Yıldırım, İran Mitolojisi Sözlüğü , s.:181.
[56] Huzeyfe
Sayım, “Zerdüştîlik’de Kozmogoni ve Yaratılış”, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi Sayı : 16 , 2004/1, s.:92.
[57] Sayım,
“agm”, s.:93.
[58]
Zerrinkûb, “agm”, s.:168,169.
[59]
Taraporewala, age, s.:198,199.
[60]
Taraporewala, age, s.:119-203.
[61] Nimet
Yıldırım, İran Edebiyatı, s.:317.
[62] Alıcı,
M., “Mecusi Geleneğinde Tektanrıcılık ve Düalizm İlişkisi”, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2011,
s.:203.
[63] Alıcı,
“Mecusi Geleneğinde Tektanrıcılık ve Düalizm İlişkisi”, s.:203-208.
Çok ilgi cekici bir yazı olmus tebrik ederiz
YanıtlaSil