TARİHSEL BENZERLİKLER TÜRKLER VE RUSLAR - akademitarih

EN YENİ MAKALELER

Post Top Ad

Your Ad Spot

4 Şubat 2021 Perşembe

TARİHSEL BENZERLİKLER TÜRKLER VE RUSLAR

Türk ve Rus

TARİHSEL BENZERLİKLER  TÜRKLER VE RUSLAR



berkan

Berkan ERKEÇ
Kırıkkale Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencisi








                                                              ÖZET

Türk ve Rus  halkının  ilişkileri çok eski dönemlere uzanmaktadır. Ruslar’ın ortaya çıkış izleri bile Türk Devletleri’nin gölgesi kalkmasından sonra ki olaylar silsilesinde oluşurken,  Türkler ve Ruslar yüzyıllar boyunca farklı nedenlerle sürekli etkileşim halinde olmuşlardır. Aynı coğrafyayı paylaşmaları, birbirleri ile komşu olmaları, her iki halkın maddi ve manevi kültüründe büyük izler bırakmıştır.

Anahtar Kelimeler: Türk, Rus, tarihsel benzerlikler, gelenek, tören, ilişki, kültür.

 

                   историческое сходство турок и русских

                                                          РЕЗЮМЕ

Отношения турецкого и русского народов уходят корнями в древние времена. Хотя даже следы появления русских сформировались в последовательности событий после исчезновения тени турецких государств, турки и русские находились в постоянном взаимодействии по разным причинам на протяжении веков. Общая география и соседство друг с другом оставили большой след в материальной и духовной культуре обоих народов.

КЛЮЧЕВЫЕ СЛОВА: турецкий, русский, историческое сходство, Традиция, церемония, отношения, культура.

 

Catherine Evtuhov'un "Rusya Tarihi" adlı kitaba yazdığı önsözde şöyle bir cümle var: "Rusya Tarihi, Osmanlılar’ın ve çağdaş Türklerin tarihini anlamak için şaşırtıcı şekilde elzemdir." 

Ruslar’ın ortaya çıkışına baktığımızda Nestor Klasiklerin de Varegler’den yardım alma söz konusu olsada, Slav kabilelerinin birbiri ile münakaşası derken Ukrayna Steplerin’de bir Moskova Knezliği’nin tartışmalar, çatışmalar, sonucunda ortaya çıkması ve akabinde Rusya Devleti’ne giden yolda verdikleri mücadeleler benzerlik açısından Osmanlı Devleti’nin Osman Oğulları beyliği, Anadolu’da var olan bazı beylikler ile mücadele vermesi 2.Mehmed Han’ın Devleti, İmparatorluğa götürmesi ile sonuçlanan mücadeleleri aynı örnekleri barındırması açısından oldukça ilginç ve birbirlerine benzerdir.

Türk ve Rus tarihindeki en ilginç benzerliklerden biri Bizans’ın mirası konusu, Roma İmparatorlukları üç taneydi ve üçünde de farklılıkların bir arada var olması esastı. Osmanlılık ise üçüncü ve son Roma’ydı. Birçok Türk tarihçisine göre Osmanlı 1453’de İstanbul’u fethettikten sonra idareden, askeriyeye, mimariden, diğer kültür alanlarına Bizans’tan bir çok şey almıştı. ‘’Pskov Manastırı Rahibi Filoyev; 3. Vasili’ye sunduğu görüşünde: Dünya hakimiyetinin merkezi önceden Roma, daha sonra ikinci Roma’yı temsilen İstanbul olmuştur. Her iki Roma da düşmüştür. Halbuki üçüncü Roma ayaktadır; O da Moskova’dır. Hristiyanlık’taki ‘’Mukaddes Üçlü’’ gereğince, dördüncü Roma olmayacaktır. Bu nedenle ‘’Moskova’’ dünya hakimiyetinin yeni merkezidir’’ diye yazıyordu.[1]

Fakat ilginç olan Rusya’nın da kendisini üçüncü Roma olarak görmesi. Ruslar 10. yüzyılda dinleri incelerken Bizans kiliselerinin ihtişamından çok etkilenmişlerdi. Osmanlı’ya benzer şekilde idareden kültüre birçok özelliği kendi ülkelerine taşıdılar. Rusya’da dile getirilen üçüncü Roma teorisine göre ise, Moskova dünya hâkimiyetinin yeni merkezi olmuştu. Moskova hükümdarları ise Bizans’ın halefleri olarak Ortodoksluğun yüksek hamileri konumuna gelmişlerdi. Neticede Bizans’ın kimi özellikleri her iki imparatorluk dahilinde çeşitli açılardan yaşayageldi.

 

Türk ve Rus tarihlerinde ilginç noktalardan biri de denizcilik alanındaki çabalarıydı fakat bu çabaların seyri birinin başarılı olmasına, birinin de gerilemesine neden oldu. Osmanlı’nın çöküş nedenlerini irdeleyen Doğan Avcıoğlu’na göre: Sanayileşme emarelerinin belirdiği Osmanlı’da gerilemenin başlıca sebebi denizlerdeki hakimiyetin kaybedilmesiydi. Rusya’da ise Büyük Petro denizciliği geliştirerek hem bölgedeki hakimiyetini artırdı hem de Osmanlı’ya büyük bir darbe vurulmasına neden oldu. Bugünse her iki ülkenin denizcilik alanındaki çabaları gelecekleri ve yeni stratejik dengeler açısından önemli olacağa benziyor. 

Hem Osmanlı’da hem de Çarlık Rusya’sında 18. ve 19. yüzyıllarda Batılılaşma çabaları yoğunlaşmıştı. Esas olarak idareyi ve askeriyeyi geliştirmek üzere yola çıkılan adımlar her iki imparatorlukta da Batılı fikir ve siyasi akımların yayılmasına neden oldu. Nitekim Osmanlı’da 2.Mahmud Han’ın başlattığı reform hareketi ile Rusya’da Çar 1. Petro’nun girişimleri benzerlik açısından harika bir örnek oluşturabilir. Her ikiside Batı’yı takip etmeleri ve kendi imparatorluklarında yaşatmak istedikleri reformları bir bir hayata geçiriyorlardı. Fakat daha da ilginci Batılılaşmaya karşı gelişen refleksin her iki ülkede de süregelmesi. MGİMO öğretim üyesi Dr. İrina Svistunova’ya göre Türkiye ve Rusya ortak bir soruya yanıt aramıştı: “Yabancı medeniyetlerden yapılan benimsemelerin sınırı ne olmalıydı ki, bu benimsemeler kendi milli ve kültürel değerlerine zarar vermemeliydi.” Sınırların ne olacağının tartışılması yanında her iki ülkede de tarih boyunca Batılılaşmayı külliyen reddeden yaklaşımların olduğunu biliyoruz.

 

Türkler ve Ruslar tarih sahnesine çıktıklarından bu yana coğrafyalarının kesişmesi nedeniyle hem savaştılar hem de iş birliği yaptıkları dönemler oldu. Fakat her halükarda birbirlerinin kültürünü etkilediler. İki imparatorluk önemli savaşlar yaşadı ve Osmanlı’nın yıkılışında bu savaşların önemli etkileri oldu. Özellikle Karadeniz'de hakimiyet kurmak  üzere giriştikleri çatışmalar önemliydi. İlber Ortaylı’nın dediği gibi sonunda iki imparatorluk da bundan zarar gördü ve yerlerini yeni devletler aldı. Türkler ve Ruslar kültürel etkileşimleri yanında birbirleriyle ticaret yapmaya da önem verdiler. Ekonomik ilişkiler, göç, diplomatik ilişkiler her daim canlı bir etkileşim kurulmasına yol açtı.

 

Yeni devletlerin ortaya çıkması başka bir ortak  noktada buluşturdu onları. Her iki devlet de emperyalizme karşı savaşıyordu ve bu noktada kendi aralarındaki sorunları çözerek birbirlerine yardım ettiler. Atatürk ve Lenin arasındaki bu yakınlaşmanın önemli etkileri olmuştu. Kurtuluş Savaşı sırasında Sovyetler Birliği tarafından önemli yardımlar yapıldı. 1920’li ve 1930’lu yıllardaki Türk Sanayileşmesine bu işbirliğinin çok önemli katkıları olmuştu.

Her iki devletin de Batı ile ilişkileri hep sorunlu oldu. MGİMO öğretim üyesi Dr. İrina Svistunova bu noktada şöyle bir tespitte bulunuyor: “Doğal ve kültürel sebeplerden dolayı Batı bizim ülkelerimizi ayrıcalıklı ortak veya stratejik müttefik olarak kabul etmekte, hiçbir şekilde kendisinin organik devamı olarak görmemektedir.”

Başka bir benzerlik her iki kültürün dini ele alış çabalarıyla ilgili. Öncelikle her iki imparatorluk da dini siyasi amaçları için kullandılar. Ruslar Hristiyanlık öncesi Pagandı. Türkler ise Şamandı. Rusya Ortodoksluğu seçerek kendi dilini ve kültürünü daha çok koruyarak kimi Pagan inançlarının yaşatılmasını sağladı. Ruslar Ortodoks milletleri himaye etme yönünde bir amaç da belirlemişti. Osmanlı ise halifeliği taşıyarak Müslüman milletleri himaye ve liderlik misyonu edinmişti. Fakat Osmanlı döneminde Türk dili ve kültürü Ruslar’la aynı bilinçle korunamadı. Bizim kendi dilimiz ve kültürümüze sahip çıkmamızı asıl olarak Atatürk sağladı.[2]

 

Kültürel Benzerlikler

Kültürel bazda iki milletin birbirlerine benzer görenek, ilişki, kültür yaklaşımları son derece iki millet ve devlet açısından  benzerlik göstermektedir. Türkler’in ve Ruslar’ın yılın belirli günlerinde, aile ve toplum yaşamının en önemli anlarında, hastalık, doğal afetler vs. karşısında yerine getirdikleri, kendilerine özgü birçok gelenekleri olmuştur. Bazen bu geleneklerin ilginç bir şekilde örtüştüğünü görmek mümkündür. Bu durum bazı bilim adamlarının dikkatini çekmiştir. Büyük Kazak şairi ve bilim adamı Olcas Süleyman, Ruslar’ın en eski destanı sayılan “Slovo o Polku İgoreve” (İgor Yürüyüşü Destanı) eserini farklı bir bakış açısıyla incelerken bir hususa özellikle dikkat etmiştir. Destanda Kıpçaklar üzerine yürüyüş yapan fakat esir düşen Knez (Bey) İgor anlatılırken Knez Svyatoslav’ın rüyası ve onun yorumuna da yer verilmiştir. O. Süleyman, “Az’ı Ya” isimli eserinde şöyle yazar: “Svyatoslav rüyada görmüş ki onu Türk, Tengri âdetine göre defne hazırlıyorlar”. Her halkın örf ve âdetleri arasında çok özel bir yeri olan cenaze töreni geleneklerinin başkaları tarafından kolaylıkla benimsendiği söylenemez. I. Petro’ya kadar bütün Rus Knez ve Çarları’nın başka ülkelerden gelen elçileri karşılama merasimlerinde tamamen Türk geleneklerine uydukları kaynaklarda belirtilmiştir. Birbiriyle örtüşen geleneklerin bazıları Pagan düşüncelerinin izleridir. Onların araştırılması bizi daha eski dönemlere götürmektedir. Onlardan bazılarını gözden geçirelim: XX. yüzyılın başlarına kadar Ruslar arasında “opahivaniye” (toprak sürme) isimli bir gelenek varlığını sürdürmüştür. Bu geleneğin tasvirini etnografik çalışmalar dışında, İ. Bunin’in “Köy” isimli öyküsünde ve M. Musorgsky’nin “Hovanşina” operasında görmek mümkündür. V. İ. Dal’, ‘’Tolkovıy Slovar Russkoga Yazıka’’ isimli kapsamlı sözlüğünde bu gelenekten bahsetmiştir. E.V. Pomerantseva tarafından geniş tasviri verilmiş olan “opahivaniye” törenini şöyle özetlemek mümkündür: Bulaşıcı insan ve hayvan hastalıkları baş gösterdiğinde köyün daha çok kadınları tedbir alırlar. Önceden kimsenin dışarı çıkmaması tembih edilir. Gecenin karanlığında kadınlar toplanırlar. Önde bir genç kız aziz tasviriyle gider, arkasından bir kadın ya süpürge üstünde ya da karasabanla kendinden geçmiş bir şekilde dans ederek büyü sözleri söyler. Diğer kız ve kadınlar ellerinde maşalarla, oraklarla, tırpanlarla korkunç gürültü yaparak onu takip ederler. Söyledikleri şarkı sözlerinde kadınların sayısı genellikle dokuz kız, dokuz karı, üç dul kadın, üç evli kadın diye geçer. Hepsi yalınayak ve saçları açık bir şekilde beyaz geceliklerle köyün etrafında dönerler. Tehditkâr sözleri ve gürültüleri ile hastalıkları korkuttuklarını düşünürler.  E.V. Pomerantseva, bazı halklarda da (örn. Ukrayna, Alman, Çek, Mordva) görülen bu hastalıkla mücadele şeklinin zamanında Çuvaşlarda höraki, hiraki adıyla yaygın olduğunu, hatta bazı araştırmacılara göre Çuvaşlar’dan, Ruslara geçmiş olabileceğini belirtmiştir. İnsanların ve hayvanların kötü ve bulaşıcı hastalıklardan korunması için yapılan bu etkileyici tören, Sahaların çocuk isteme ile ilgili eski şaman geleneklerine de benzemektedir. N. A. Alekseyev, kökünün çok eskilere uzandığını belirttiği bu töreni özetle şöyle anlatmaktadır: Kışın çadırda, yazın avluda yapılan tören şaman tarafından yönetilmektedir. Fakat şaman geleneksel kıyafetini değil, beyaz giyer. Dokuz genç kız ve dokuz delikanlı şamanın sağ ve sol tarafında durarak at kılından yapılmış ipe tutunurlar. Çocuğu olmasını isteyen kadın iki yaşlı kadının arasında oturur. Onlar önlerini iliklemez ve saçlarını açarlar. Onların neşeli bir şekilde gülümsemesi şarttır. Şamanın duası katılımcılar tarafından tekrarlanır, tanrıça Ayıısıt’tan çocuk istenir. Görüldüğü üzere bazı farklılıklarla (dokuz delikanlının bulunması, gülümseme, ipe tutunma gibi motifler) beraber benzerlikler çoğunluktadır. Beyaz kıyafetler, dokuz genç kız, üç kadın, saçların açılması  vs. yine kötü ruhları korkutmak için saçlarını, kemer ve düğmelerini açarak gürültü yapma çocuk doğumu sırasında gerçekleştirilir.

İlkbaharın ilk gök gürültüsü hem Türkler de, hem de Ruslar da önemli bir olay sayılmış ve bununla ilgili çeşitli ritüeller yapılmıştır.  Eski inançlara göre kıştan sonra ilkbahar fırtınası insanları hastalıklardan ve kötülüklerden arındırır, sağlık ve iyilik sağlar. Türklerde de Ruslarda da bu durumda ritüellerin bazıları için ağaç kullanılması eski ağaç kültü ile açıklanabilir. Yüzün yıkanması, mum ve ardıç yakılması da benzer motifler arasındadır. Ayrıca dolu yağarken onun ekine zarar vermesi korkusuyla yapılan işlemler arasında da ortak özellikler görülebilir (örn: çocuğun bir veya üç dolu tanesini ısırması). Eski geleneklerin birçoğu zamanla unutulmuş ve kaybolmuştur. Fakat hâlâ izlerini dilde korumakta olan gelenekler de vardır.  Rusça’da olan “kudıkinı gorı”, “ni puha ni pera” gibi deyimler eski avcılık geleneklerinde kullanılan tabuları yansıtmaktadır. Çağdaş Rusça’da gidilecek yerin belli olmaması veya belirtilmesinin istenmediği zamanlarda “kudıkinı gorı” ifadesi kullanılır. “ni puha ni pera” deyimi ise şakayla başarı dileme ifadesidir. Bu deyimin kelime anlamı “ne bir ince tüy, ne de kalın tüy” diye çevrilebilir. İlk önceleri avcılar doğrudan başarı dilemelerinin başarısızlığa götürebileceğine inanırlardı. Başarısızlık dileği ile av hayvanlarının kandırıldığı düşünülürdü. Böylece avcı onları rahatlıkla avlayabilirdi. Türk topluluklarında da avla ilgili çok ciddi kurallar, yasaklar ve tabular mevcut olmuştur. Avla ilgili yüksek sesle konuşmama, av hayvanlarının isminin değiştirilmesi vs.  bu konuda da onlar arasında benzer motifler görülebilir. Rusça’da “leylek” anlamında olan “aist” kelimesi de dikkat çekicidir. Diğer Slav dillerinde görülmeyen ve sadece Rusça’da olan aist kelimesi, Eski Türk inanç ve gelenekleri ışığında incelenebilir. Rusça’da bu kelimenin kesinlikle yabancı olduğu ve gagasının uzunluğu nedeniyle Türkçe “agıs” (ağız) kelimesinden geldiği kanaati vardır. Bize göre ise aist, ayıısıt kelimesinden gelmiş olabilir. Ayıısıt Türkçe ana tanrıça Humay’ın isimlerinden biridir. Eski inanışlara göre bir ailenin çocuğa sahip olması yalnız Humay’la ilgilidir.  Humay’ın çeşitli görüntüleri arasında onun kuş şeklinde görünmesi de yer almaktadır. Ruslarda da şöyle düşünce olmuştur; ailelere çocukları leylekler gagasında getirir. Göçebe kuşlar olan leyleklere saygı geleneği vardır ve onu öldürmezler. Rusça’nın kelime hazinesinin bu açıdan incelenmesi eski Rus geleneklerine olduğu gibi eski Türk geleneklerine de ışık tutabilir ve eski kültür ilişkilerinin incelenmesinde yardımcı olur.

 

                                                              SONUÇ

Coğrafi ve Kadersel olarak aynı yarım kürenin iki devleti ve milleti açısından benzerliklerin olması, bize açıklanabilir bir bağın olduğunu göstermektedir ve göstermiştir. Türkler ve Ruslar tarih sahnesine çıkmalarından bu yana aynı coğrafyayı paylaşan bu iki devletin siyasi, kültürel, açıdan benzerlikler göstermesi son derece güzel ve kayda değer yönü olması kaydıyla güzeldir. Bu tarihi etkileşimler bizlere bir gerçeği daha göstermiştir buda Türkler ve Rusların aynı coğrafyada yaşayan partner diye niteleyebileceğimiz bir kardeşlik bağınında oluşmasının önünü göstermesi açısından önemlidir. Her iki millet ve devletin ilişkilerini güçlendirmesi bize yansıyacağı olumlu gelişmeleri açısından nihayi önem kazanmaktadır.

 

                                                          KAYNAKÇA

Erkeç, Berkan, ‘’ Bizans’ın Varisçileri Ruslar Mı ?’’ Blogger/AkademiTarih, 2020.

Güven, Samih, ’’ Türk ve Rus Tarihlerinde İlginç Benzerlikler’’ MedyaG, 2020.

Hacızade, Leyla, ‘’ Eski Türk ve Rus Geleneklerinin Etkileşim İzleri’’ Dergipark, a.g.m. Gazi Üniversitesi.

 N.A, Alekseyev,  ‘’Ranniye Formı Religii Tyurkoyazıçnıh Narodov Sibiri, İzd.’’, “Nauka” (Sibirskoye Otdeleniye), Novosibirsk, 1980.

 Çernıh P.Y, ‘’İstoriko-Etimologiçeskiy Slovar’ Sovremennogo Ruskogo Yazıka’’, 1 t. ,İzd. “Russkiy Yazık”, Moskva, 1999.

V.İ. Dal’, ‘’Tolkovıy Slovar’ Russkogo Yazıka’’ (Sovremennaya Versiya), İzd. EKSMO- Press, Moskva, 2001.

Kononov A.N, ‘’İstoriya İzuçeniya Tyurkskih Yazıkov v Rossii’’, İzd. “Nauka” (Leningradskoye Otdeleniye), Leningrad, 1972.

Pomerantseva E.V,  Rol ’’ Slova v Obryade Opahivaniya, “Obryadı i Obryadovıy Folklor”, İzd. ‘’Nauka’’, Moskva, 1982, s.25-36.

 Sagalayev, A.M, ‘’Uralo-Altayskaya Mifologiya. Simvol i Arhetip’’, İzd. “Nauka” (Sibirskoye Otdeleniye), Novosibirsk, 1991.

O, Süleyman, ‘’Az i Ya’’, (Rusça aslından çeviren N. Seferoğlu; hazırlayanlar: Prof. Dr. K.V. Nerimanoğlu, Prof Dr. F. Türkmen, Araş. Gör. M. Öner), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1992.

N.M. Şanskiy, V.İ. Zimin, A.V. Filippov, ‘’Şkol’nıy Frazeologiçeskiy Slovar’’,’’ Russkogo Yazıka’’, İzd. “Drofev”, Moskva, 2001.

Tolstıye N.İ. i S.M. Pervıy Grom v Polesye. Zasçita ot Grada v Polesye. “Obryadı i Obryadovıy Folklor”, İzd. “Nauka”, Moskva,1982,s.49-83; Alekseyev N.A.



[1] Erkeç,Berkan, ‘’ Bizans’ın Varisçileri Ruslar Mı ? ‘’ Blogger/AkademiTarih, 2020.

[2] Güven, Samih, ‘’ Türk ve Rus Tarihlerinde İlginç Benzerlikler’’  MedyaG, 2020.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.

Post Top Ad

Your Ad Spot