OSMANLI DEVLETİNDE LEVANTENLER
Muhammed Murat CANBOLAT
Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Yerleşik
yabancılar konusu son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de üzerinde
önemle durulan konulardan biri haline gelmiştir. Levanten toplumu da ülkemizde
bu kavram içerisinde tarihteki yerini almıştır. Ayrıca Levantenlik,
yüzyıllardır ve özellikle de on dokuzuncu yüzyılda üzerinde önemli tartışmalara
neden olmuş bir kavramdır. Levantenler, Osmanlı sosyo-ekonomik ve kültürel yaşamında
Tarihi coğrafyamız açısından son derece önemlidir. Osmanlı devletinin son
yüzyılında etkisini gösteren mali bunalımlar neticesinde Levant[1] kavramı ve kültürü Osmanlı
ekonomisinde önemli bir yer edinmiştir.
[1] Levant:
(Doğu)
kelimesiyle Doğu Akdeniz limanları, diğer bir anlamda ise tüm Doğu Akdenizliler
kastedilmektedir. Fakat bu terim daha çok hem Bizans hem Osmanlı döneminde
yerli ahaliden farklı olarak buralara gelerek yerleşmiş olan İtalyan, Katalan,
Fransız gibi Batı Akdenizliler için kullanılmıştır. Levant, 18. ve 19.
yüzyıllarda Orta ve Kuzey Avrupa’dan gelip Akdeniz kentlerine yerleşen
yabancıları da kapsayan ve betimleyen bir terim halini almıştır. Bkz.: İlber
Ortaylı, “Levantenler”, Geçmişten Günümüze Levantenler, Fikret Yılmaz,
İzmir Ticaret Odası, Kültür, Sanat ve Tarih yay., No:12, İzmir, 2011, s.23.
TARİHSEL SÜREÇTE LEVANT VE
LEVANTEN TERİMİ
Levanten kelimesi, Fransızca “Lever” sözcüğünden
türemiştir. Doğmak ve Doğu anlamlarına gelen sözcük, Doğu Akdeniz ülkelerini
tanımlamak için kullanılmaktadır. Genel bir ifadeyle, Levanten, Avrupalı bir
aileden gelerek, bir Doğu Akdeniz ülkesi olan Türkiye’de İzmir’e, İstanbul’a
yerleşenleri ifade etmektedir. Ortak kabul edilen bir tanımlaması olmayan
Levantenler, yerli azınlık gruplar ile Batılı insanlar arasında farklı bir
toplum ve kültür olarak görülmektedir. Bu toplumu meydana getirenler, İngiliz,
İtalyan, Fransız, Macar ve Slav kökenlidir. Levantenler, Osmanlı
İmparatorluğu’nun son zamanlarında hem devlet işlerinde hem de ticari hayatta
oldukça yönlendirici etkiye sahip bir topluluktur.
Tarihsel süreçte Levanten kelimesinin ne zamandan beri
kullanıldığını anlamak için öncelikle ünlü seyyahların notlarına bakmak yerinde
olacaktır.; on yedinci yüzyılda ünlü Fransız seyyah Tavernier, seyahatleri
sırasında karşılaştığı insanları “Latin” olarak nitelendirirken, çağdaşı olan
bir diğer Fransız seyyah Jacop Sopoon ise bunları “Venedikliler ve
Cenevizliler” olarak tanımlamaktadır. Aynı insan topluluğunu 18. yüzyılda
Tournefort; “Venedikli, Cenevizli ve Maltalı” olarak belirtmektedir. İngiliz
seyyah Pocacke ise çıktığı Doğu seyahatinde, İzmir ile ilgili gözlemlerini aktardığı
bölümde, “Levant” terimine yer vermiştir. 1750’lerde Anadolu’ya gelen ve bir
süre de İzmir’de konaklayan Alman misyoner S. Schulz, bu insanlardan “Katolik”,
aynı yılın sonlarında gelen Cristoph W. Lüdeke ise “Romalıların torunları”
olarak bahsetmektedir. Yine Pınar’a göre, Doğu’daki bu insanları tanımlamak,
Batı Avrupalının karşılaştığı her şeyi tanımlama ve kavramlaştırma çabasından
ileri gelmektedir. Üstelik Avrupa uygarlığını da biricikleştirmektedir. Avrupa’ya
göre Levantenlik, kökeni her ne kadar Avrupalı olsa da Avrupa dışında
kalanlarla kendisi arasındaki zihniyet ayırımına işaret etmektedir.[1]
İlhan Pınar’a göre Levanten kavramı, Batı Avrupa’nın dünya
egemenliğine giden yolda karşılaştığı kendi dışındaki her şeyi tanımlama
merakından ortaya çıkmıştır. Tıpkı Haçlı Seferleri’ne çıkan her Mümin’in
“yolcu”, ya da bu kutsal topraklarda ve çevresinde yerleşen genellikle Latin,
Malta ve Fransız Katoliklerinden oluşan insanların önceleri İtalyan şehir
cumhuriyetlerinin varlığına bağlı olarak “Venedikli, Cenevizli veya Padovalı”
olarak geldikleri şehrin adıyla anılması
gibi ilişkilendirilebilir. Ancak Batı Avrupa düşünürleri, bu Avrupalılık
anlayışını kabul etmemişlerdir. Çünkü bu insanlar her ne kadar atalarının
topraklarını kendi toprakları olarak kabul etse ve kendilerini Avrupalı olarak
görse de kendilerine sorulan “hangi ulustansınız?” sorusuna verdikleri “Latin
ya da Katolik” cevabı, onları tatmin etmemiştir.[2]
Türk Ansiklopedisi’nde Levanten (Fransızca, Levantin),
Avrupa asıllı olup Yakın Doğu ülkelerine yerleşmiş ve evlenmeler yoluyla soyu
karışmış kimse, olarak tanımlanmaktadır. Aynı çalışmada, uzun yıllar Osmanlı
İmparatorluğu idaresinde bulunan Yakın Doğu ülkelerine, özellikle
kapitülasyonların kabulünden sonra çeşitli sebeplerle gelip yerleşmiş olan
Avrupalıların, zamanla kendi aralarında ve başka ırktan olanlarla evlenerek
hayli çoğalmış oldukları vurgulanmaktadır. Bu toplumlar, içinde bulundukları
şartların neticesi olarak gelenek, görenek, şive ve vb. yönlerden değişik bir
biçim almış olup Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul, İzmir, Antalya, Beyrut,
İskenderiye vb. merkezlerde toplanmışlardır. Halen buralarda Levantenler vardır.[3]
Ana Britannica’da Levanten Fransızca Levantin “Doğulu”,
Osmanlı döneminde özellikle Tanzimat sonrasında İstanbul’da ve büyük liman
kentlerinde yoğunlaşan ve ticaretle uğraşan, Müslüman olmayan azınlıklar,
olarak belirtilmektedir. [4]
İlber
Ortaylı’ya göre “Levanten kelimesi (Doğulu) ile Doğu Akdeniz Limanları ve bütün
Doğu Akdenizliler kastedilmektedir. Ortaylı, Levanten (Doğulu) kelimesiyle, Doğu
Akdeniz Limanlarının, bir anlamda da hem Bizans hem Osmanlı döneminde yerli halktan
ziyade İtalyan, Katalan, Fransız gibi Batı Akdenizlilerin kastedildiğini, on sekiz
ve on dokuzuncu yüzyıllarda ise bu kelimenin Orta ve Kuzey Avrupa’dan gelerek
yerleşen yabancıları da kapsadığını belirtmektedir. Ortaylı, ayrıca Osmanlı
döneminde Roma-Katolik inancına bağlı Latin milletinin bu terimle anıldığını
fakat yeterli olmadığının altını çizmektedir. Çünkü on dokuzuncu yüzyılda
Osmanlı topraklarına yerleşen Protestan veya yerli Şark Katoliklerinden bu
grupla bütünleşenlerin de Levanten olarak anıldığına dikkat çekmektedir. Ona
göre; genellikle yabancı pasaportlu olup, önceleri İtalyancayı sonra Fransızcayı
özgün şiveleriyle konuşup benimseyen Hıristiyanlar ve bu sosyal gruba girenler
‘Levanten’dir” demiştir[5].
LEVANTENLERİN OSMANLI TOPRAKLARINA
GELİŞİ
Levantenler genellikle İtalya, Hollanda, Almanya, Fransa,
gibi ülkelerden gelmişlerdir. Avusturya, Macaristan, İspanya, Portekiz ve
Yunanistan adalarından gelenler de vardır. Zaten ülkelerinden ayrılan
yabancılar ilk önce Tinos, Chios (Sakız Adası), Naksos, Saint İrini, Syra gibi
adalara gitmişler, Ege güneşi altında servet aramaya koyulmuşlardır.[6]
Bu Hıristiyanlar, daha sonra Osmanlı topraklarına göç
etmeye başlamışlardır. Adalardaki isyanlar ve Osmanlıdaki çeşitli ticari
ayrıcalıklar nedeniyle Britanya, Fransa, İtalya ve Hollanda gibi “Kuvvet-i
Muazzama” diye anılan dönemin güçlü devletlerinin ticaretle uğraşan tebaaları
ve bunların aileleri, 19. Yüzyılda Batı Anadolu’da yerleşmişler, Osmanlı
İmparatorluğu içinde güçlü bir ekonomik grup oluşturmuşlardır. Ancak
Türkiye’de, etkinlikleri nedeniyle daha çok İstanbul ve İzmir Levantenleri
üzerinde durulmuştur. Levantenler olarak adlandırılan bu grup, büyük kârlar
sağlayarak Osmanlı ekonomisinde önemli rol oynamışlardır.[7]
Levantenler,
İstanbul’da ilk olarak 991 yılında Bizans’tan aldıkları ticari imtiyazlarla
yerleşmeye başlamışlardır. O dönemde yerleştikleri başlıca alanlar ise
Bahçekapı, Eminönü, Fener ve Galata’ (Pera- Venedik ve Ceneviz kolonisinin
bulunduğu bölge)’dir. Bu imtiyazları, Amalfilliler’e ve 1112’de Alexios Komnenos tarafından Pisalılar’a, 1142’de II.
İoannis Komnenos tarafından Cenevizlilere, 1261’de Paleologos Hanedanı
tarafından Cenevizlilere (Venediklilerden alarak), 1453’te bir ahitname ile
Cenevizlilere zımni statüsünde belirli haklar verilmiştir.[8]
Papazların 12. Levantenlerin de 15.
yüzyıldan itibaren İstanbul’a gelip yerleşmeye başlamışlardır. Ayrıca 1591
yılında verilen kapitülasyonlar da ticareti cazip hale getirmiş, bu da kente
yabancıların gelişini hızlandırmıştı. Levantenler, genel olarak ülkelerinde
bulamayacakları yaşam koşulları ve iş bulma nedeniyle Doğu Akdeniz liman
kentlerine gelmişlerdir. Gelişler daha çok koloni şeklindedir. Ticari
ayrıcalıklar nedeniyle özellikle ticaretle uğraşan bu kişiler, Küçük Asya’da –
Asia Minor (Anadolu’da ) önemli zenginlik elde etmişlerdir.[9]
“Levanten Dünya” denilince ilk akla gelen millet,
İtalyanlardır. Çünkü Cenevizliler Ortaçağdan bu yana ticaretle uğraşmış ve
çeşitli milletlerden bu konuda ayrıcalıklar elde etmişlerdir. Daha sonra
Venediklilerle devam eden bu süreç, zamanla İstanbul ve İzmir’e uzanmıştır. 17.
yüzyılda ise İtalya ticareti eskisine nazaran gerilemiştir. Doğu Akdeniz’de
zamanla Fransız ve İngiliz etkinliği kendini göstermeye başlamıştır. Çoğu
tüccar, değerli mallarını Osmanlı’nın güvenli yollarından geçirmeyi tercih
ediyordu. Zaman zaman İzmir devre dışı kalsa da daha sonraları yerel
yönetimlerin gümrük gelirlerini arttırmak için yabancı tüccarlara gösterdiği
ayrıcalıklı tavırlar, İzmir’i de cazip hale getirdi. Levanten dünyanın İstanbul
ve İzmir’de ekonomiyi yönlendirmede büyük önemi görülmektedir.[10]
Öyle ki, İstanbul ticarette önceliği bırakmak istemezken, İzmir, art ülkesinin verimli topraklarında
yetişen üzüm, incir, zeytin, bamya gibi sebze ve meyvelerin yanında pamuk,
tütün gibi önemli endüstriyel ürünlere de sahipti. Bu nedenle İstanbul’u
besleyen bir konumdaydı. Ayrıca oldukça güvenli bir ortama sahipti. Çünkü
liman, coğrafi konumu itibariyle kuzey rüzgârlarına karşı korunaklıydı. Ayrıca
saldırılara karşı diğer limanlara göre daha güvenli bir yapıdaydı. Bu nedenle
yabancılar-Levantenler, yerleşim için belli dönemlerde yoğunluk kazanmak üzere
sürekli İzmir’e gelerek yerleşti.[11]
LEVANTENLERİN
OSMANLI TOPRAKLARINDA YAŞADIKLARI YERLER
Levantenler, Doğu Akdeniz liman kentlerini ikamet olarak
seçmişlerdir. Bu liman kentleri; Halep, Suriye, İskenderiye, İzmir ve
İstanbul’dur. Hepsinin ortak özelliği,
tarihteki önemli ticaret yollarının üzerinde olmaları ve ticari akışı etkilemeleridir.
Bu liman kentlerinden İzmir ve İstanbul, jeocoğrafik ve jeopolitik açıdan
oldukça önemlidir. Çünkü huzurlu ve güvenli ortamlardır, ticaret için oldukça
elverişli koşullar sunmaktadırlar. Bu nedenle Levantenler birkaç nesil burada
yaşamışlardır. İzmir ve İstanbul’a önce Cenevizliler, sonra Venedikliler ve
Fransızlar gelmişlerdir. Bunları zamanla İngilizler, Hollandalılar ve Almanlar
izlemiştir. Ancak Levanten dünyaya damgasını vuran topluluk, daima Fransızlar
olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki, Levantenler arasında kullanılan dil,
Fransızcadır. Fransız okulunda okumak da adeta bir Levantenlik gereğidir.
Ayrıca ayrıntılı bir şekilde değinildiği üzere, pek çok kaynakta Levantenlerden
“Frenk” olarak bahsedilmektedir. İtalyanca ve İtalyan okulları, Levantenlerin
diğer izleridir. Nitekim Osmanlı’da ticari ayrıcalığa öncelikle daima İtalyan
ve Fransızlar sahip olmuştur.[12]
İzmir’ e Yerleşen Levantenler
İzmir’de
yerleşmiş bulunan ve kente gelişleri 15. yüzyıla kadar uzanan bir azınlık,
bazen “Frenk”, bazen de “Levanten” adıyla genelleştirilmektedir. Bu grubu,
ithal edilmiş, buraya taşınmış ırkların bir birikimi olarak görenler bulunur.
Hatta Osmanlı İmparatorluğu döneminde Avrupa kökenli yabancıların tümünün bu ad
ile tanımlandığına işaret etmekte ve Avrupalı bir aileden gelmiş ve bu ülkeye
yerleşmiş kişilerin tümüne “Levanten” demektedir. Frenk kelimesinin ise, bazı
tanımlamalara göre tüm yabancı unsurların tanımlanmasında kullanıldığına dikkat
çekmektedir. Frenk Mahallesi, Frenk Sokağı, Alafranga, Frenkçe gibi tanımlarla
yabancıları niteleyen sözcükler zamanla oluşmuştur.[13]
Köklerine bakıldığında, İzmir’e ilk
gelen Levantenlerin daha ziyade Fransız olduğu ve on yedinci yüzyıldan itibaren
yerleşmeye başladıkları belirtilmektedir. Ancak Ege Adalarından gelen
İtalyanları unutmamak gerek. Bu yerleşmelerde de ibadet evlerinin etkisi
vurgulanmaktadır. Levantenler, İzmir’de daha ziyade Alsancak civarında ikamet
ederlerdi. I ve II. Kordon’un Alsancak (Punta) yönünde Frenk ve bugünkü
itfaiyeden başlayarak tüm Alsancak (Punta)’da Rum Mahalleleri bulunurdu.
Kentteki canlı iş yaşantısı liman kıyısı boyunca yoğunlaşmıştı. On sekizinci
yüzyılda, Avrupa Hıristiyan’ı olarak bilinen Frenklerin kent yaşa mı üzerindeki
etkisi de artmaya başlamıştı. Frenk Caddesi, o dönemde kentin en bakımlı ve en
geniş sokağı idi. Çünkü burada çeşitli mal ve hizmetlere yönelik ticari
faaliyetler sürdürülmekte, Levantenlere ait iş yeri, depo ve evler
bulunmaktaydı. Öyle ki, kente gelen bazı tüccarların yabancı ülke konsoloslarının
İzmir’e yakın köylerde tarıma elverişli toprakları, bahçeleri ve
oturabilecekleri evleri vardı. Buca, Gaziemir (Seydiköy), Bornova (Birunabat),
Narlıköy (Naldöken) ve Hacılar bunlardandı.[14]
On dokuzuncu yüzyılda Levantenlerin sayısı gittikçe
artmıştır. Levantenler, yaşadıkları yerlerde sosyo - ekonomik ve sosyo -
kültürel hayatın gelişmesinde önemli rol
oynamıştır. Ancak yirminci yüzyılın başından itibaren Anadolu topraklarından
ayrılmaya başlamışlardır.
Levantenler, büyük ölçüde Kurtuluş Savaşı sonrası mübadele
ile Anadolu’yu terk etmeye başlamıştır. Ayrıca, 1960’lı yıllardan sonra,
köşklerin eskimesi ve tadilat için büyük paralara gereksinim olması dolayısıyla
Levantenler, bundan vazgeçerek göç etmeyi tercih etmiştir. Çünkü Cumhuriyet
Dönemi’nde köşklerin bir kısmı istimlâk edilerek devlet eline geçmiştir.
Örneğin, İzmir’de Baltacı Malikânesi 1922’lardan sonra Buca Ortaokulu, Rees
Malikânesi 1959’dan sonra İzmir Eğitim Enstitüsü olarak hizmet vermiştir. Bir
diğer neden de Aydın demiryolunun İngilizler’
den alınıp TCDDY’ ye verilmesi olarak gösterilmektedir. Koloni usulü iş
ve yaşam tarzına sahip İngilizler, bu nedenle ticari hareketlerinde kısıtlama
yaşamış ve beraberindeki kişilerle göç etmişlerdir. İncelenen kaynaklardan da
anlaşıldığı gibi bu iki neden, Levantenlerin İzmir’den ayrılışını destekler
niteliktedir. Günümüzde hâlâ İzmir’de yaşayan Levantenler bulunmaktadır. Bunlar
da tıpkı o dönemde olduğu gibi yine ticaret işleriyle uğraşmaktadır.[15]
İstanbul’da Başlıca Levantenler
On üçüncü yüzyıldan sonra İstanbul’un iş ve ticaret
yaşamında önemli bir ağırlık kazanan Venedikli ve Cenovalı tüccarlar, kentin
Osmanlılarca alınmasından sonra da kendilerine tanınan ayrıcalıklardan
yararlanmayı sürdürdüler. On altıncı
yüzyılda yeni kapitülasyonların verilmesiyle, bu kesime önce Fransız, sonra
İngiliz uyruklu tüccarlar da katıldı. Özellikle İstanbul’un Galata, Haliç gibi
ticaret merkezlerine, Boğaziçi’ne ve Adalar’a yerleşen çoğunluğu Hıristiyan olan
bu azınlıklar, din ve dillerini korumakla birlikte, evlilik yoluyla yerli halkla
akrabalık ilişkileri kurdular, zamanla Osmanlı gelenek ve göreneklerini benimsediler.
Devletin özel korunmasından da yararlanarak, önemli bir ekonomik güç kazandılar.
İstanbul’da Levanten aileler, kökleri Cenova ve Venedik’e
kadar uzanacak şekilde eskiydi. Çoğunun ne pasaportu ne de ikamet tezkeresi
vardı. Bazıları II. Abdülhamit zamanında bir kanundan istifade ile Türk
uyruğuna geçmiştir. Ancak 1925 yılında Mussolini tüm dünyadaki İtalyanları,
diğer ulusların tebaalarını bırakarak İtalyan tebaasına dönmeleri çağrısında
bulunmuş ve bu konuda her tür desteği sağlamıştır.[16]
İstanbul’da
Levanten toplumunun en kalabalık olduğu dönem, tüm Osmanlı topraklarında olduğu
gibi kuşkusuz on dokuzuncu yüzyıldır. Nitekim bu dönemde İstanbul’da 14 bin
Levanten’in varlığından söz edilmektedir. İstanbul’da Levanten toplumunun ilk
görüldüğü semtler ise Pera (Karşı) ve Galata’dır.[17]
İstanbul’da yaşayan Levantenler,
yabancı diplomatik misyonlara/ görevlere-amaçlara ve dini gruplara ait
kiliselere devam ederlerdi. Levantenlerin dini hizmet ve hakları yabancı
tebaalı ruhban sınıfı tarafından yerine getirilir ve korunurdu.[18]
İzmirli Levantenlerle İstanbullu Levantenler, aynı kaderi
paylaşmaktadır. Yani, her iki kentteki bu yabancı grup, bir tarafta Doğuya göre
Batılı, Batı’ya (Avrupa’ya) göre Doğulu’dur. Ancak her ikisi de ticaretle
uğraşmaktadır ve “Avrupalı, yabancı, Latin (Katolik)” olarak
adlandırılmaktadır. Tek farkları; İstanbul’daki Levantenlerin daha eski bir
geçmişe sahip olmalarıdır[19].
Üstelik İstanbul’daki Levanten dünya, saray ve yönetime daha
yakındır. Ancak İzmir Levantenleri’de gerek sosyo-ekonomik gerekse sosyo-kültürel
açıdan oldukça etkin bir konumdadır. Özellikle on dokuzuncu yüzyılda kent
içinde oldukça canlı ve renkli bir yaşantı oluşturarak yerli kültürü olduğu kadar
diğer yabancı azınlıkları da etkilemişlerdir. Öyle ki, bu dönemde farklı etnik
gruplar, devletle başı derde girdiğinde, çatışmaların çözümlenmesi için
Levantenleri aracı olarak görülürlerdi.[20]
Günümüzde Levantenlerin büyük bir kısmı, çeşitli
sebeplerle (özellikle Kurtuluş Savaşı sonrasındaki nüfus mübadelesi ile) göç
etmiş olsalar da Türkiye’de uzun yıllar refah içinde yaşamışlardır. Bunu fırsat
buldukça kendileri de dile getirmişlerdir. 1930’lu yıllardaki ekonomik buhran,
ticaretle uğraşan Levantenler için büyük bir yıkım olmuştur. Hatta çoğu
Levanten çocuğu, İtalyan okulunu bitirip diploma alamamıştır. Levantenlerin
sayıları zaman içinde gittikçe azalmıştır. Ancak farklı uyruklarda ve ayrı
kiliselere bağlı olmalarına rağmen, İzmir ve İstanbul’da çıkar ortaklığına,
azınlık psikolojisine ve akrabalık ilişkilerine dayanan ortak bir yaşama düzeni
oluşturmuşlardır.
Bu süreç sonunda İstanbul, İzmir gibi önemli liman
kentlerinde ve ticaret merkezlerinde ne tam Doğulu ne de tam Batılı, özgün bir
topluluk ortaya çıktı. Levanten adı verilen bu azınlıklar, on sekizinci
yüzyıldan başlayarak Osmanlı ekonomisinde ve Avrupa ülkeleriyle siyasal,
diplomatik ilişkilerde etkin, çoğu kez de belirleyici rol üstlendiler. Ancak
zamanla Osmanlı uyruklarının devlete karşı olan yükümlülüklerinden bağışık
tutulmaları, devlet nezdindeki saygın konumları ve Avrupalılara özenen giyim
kuşam ve görenekleriyle Osmanlı aydınlarının ve Türk milliyetçiliğinin
tepkisini çektiler.
II. Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra Levantenlerin,
özellikle ekonomik etkinliklerini azaltmaya yönelik önlemler alındı. Bunun
üzerine birçok Levanten, Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya göçtü. Türkiye’de
kalanlar da Cumhuriyet’in ilanından (1923) sonra kapitülasyonların kaldırılması, iş ve ticaret yaşamına Türklerin
egemen olmaya başlamasıyla ayrıcalıklarını ve güçlerini kısa sürede yitirdiler.
Levantenler İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde toplumsal
ve kültürel yaşamı önemli ölçüde etkilemişlerdir. Alafranga olarak anılan yaşam
biçimi, Türkiye’ye Levantenlerle girmiştir. Sayıları iyice azalmış olmakla
beraber İstanbul, İzmir’de günümüzde de bazı Levanten aileler hala
yaşamaktadır.
KAYNAKÇA
1)
Ana Britannica, 2004, Cilt:14, s: 435.
2)
Beyru, Rauf ,
19. Yüzyılda İzmir’de Yaşam, Literatür
Yayınları, 2006, İstanbul.
3)
Kazgan Haydar
, Levanten Dünyasında Bir Aile Ve Çocuk,
Avrupalı mı Levanten mi? s.59-70, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2006.
4)
Oban Raziye, Levanten Kavramı ve Levantenler Üzerine Bir İnceleme, Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, S. 337-357, 2007.
5)
Ortaylı İlber
,Osmanlıda Milletler ve Diplomasi ,
Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul,2007.
6)
Ortaylı, İlber, Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,1994, s. 204-207
7)
Pınar, İlhan ,“Levant, Levanten ve Levantenlik Ya da Ötekini Tanımlama Bağlamında
Kavramların Yeniden Üretimi”, Avrupalı mı Levanten mi?”, s: 33-39, Bağlam
Yayınları, İstanbul, (2006).
8)
Türk Ansiklopedisi, 1976, Cilt: 23, s: 13.
9)
Üsdiken
Behzat, Pera ’da Levantines, Marranes ve Yabancılar”,
Avrupalı mı Levanten mi? s: 71-118, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2006.
10) Yılmaz,
Serap,
İzmirli Levantenler “17-20. yy.”, Avrupalı mı Levanten mi? s.
119-140, Bağlam Yayınları, 2006,
İstanbul.
[1] Pınar, İlhan ,“Levant,
Levanten ve Levantenlik Ya da Ötekini Tanımlama Bağlamında Kavramların Yeniden
Üretimi”, Avrupalı mı Levanten mi?”, s: 33-39, Bağlam Yayınları, İstanbul, (2006).
[2]
Pınar, İlhan, A.g.e. , s.34.
[3] Türk Ansiklopedisi, 1976, Cilt: 23, s: 13.
[4] Ana Britannica, 2004, Cilt:14, s: 435.
[5] Ortaylı, İlber,
Dünden Bugüne İstanbul
Ansiklopedisi,1994, s. 204-207
[6]Oban Raziye, Levanten
Kavramı ve Levantenler Üzerine Bir İnceleme, Türkiyat Araştırmaları
Dergisi, S. 337-357, 2007.
[7]
Oban , a.g.e. , s.345.
[8]
Ortaylı İlber ,Osmanlıda Milletler e
Diplomasi , Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul,2007.
[9] Üsdiken
Behzat, Pera ’da Levantines, Marranes ve Yabancılar”,
Avrupalı mı Levanten mi? s: 71-118, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2006.
[10]
Oban Raziye, Levanten Kavramı ve
Levantenler Üzerine Bir İnceleme, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s.
337-357, 2007.
[12] Yılmaz, Serap, İzmirli Levantenler “17-20. yy.”, Avrupalı mı
Levanten mi? s. 119-140, Bağlam Yayınları, 2006, İstanbul.
[13]
Beyru, Rauf , 19. Yüzyılda İzmir’de
Yaşam, Literatür Yayınları, 2006, İstanbul.
[14] Yılmaz, Serap,
İzmirli Levantenler (17-20. Yy.),
Avrupalı mı Levanten mi? s. 119-140, Bağlam Yayınları, İstanbul.
[15] Oban Raziye, Tarihte İzmir’de
Yabancılar-Levantenler Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Katkılarıyla, “Türkiye
Doğumlu Olmayan Yerleşik Yabancılar-İzmir için Stratejik Yaklaşımlar”, Yerel
Gündem 21. Kent Konseyi, , İzmir Büyükşehir Belediyesi, 12/01/2007, İzmir.
[16] Kazgan Haydar , Levanten
Dünyasında Bir Aile Ve Çocuk, Avrupalı mı Levanten mi? s.59-70, Bağlam
Yayınları, İstanbul, 2006.
[17] Üsdiken, a.g.e. ,
s. 71-118.
[18]
Ortaylı , a.g.e. , s. 204-205.
[19]
Yılmaz, a.g.e. s. 119-140.
[20] Yorulmaz, Şerife, Tarih Sürecinde Bir Zümre : Levantenler
, Dokuz Eylül Üniversitesi, Tarih Bölümü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü , Yüksek Lisans Tezi, 1988.
[1] Levant:
(Doğu)
kelimesiyle Doğu Akdeniz limanları, diğer bir anlamda ise tüm Doğu Akdenizliler
kastedilmektedir. Fakat bu terim daha çok hem Bizans hem Osmanlı döneminde
yerli ahaliden farklı olarak buralara gelerek yerleşmiş olan İtalyan, Katalan,
Fransız gibi Batı Akdenizliler için kullanılmıştır. Levant, 18. ve 19.
yüzyıllarda Orta ve Kuzey Avrupa’dan gelip Akdeniz kentlerine yerleşen
yabancıları da kapsayan ve betimleyen bir terim halini almıştır. Bkz.: İlber
Ortaylı, “Levantenler”, Geçmişten Günümüze Levantenler, Fikret Yılmaz,
İzmir Ticaret Odası, Kültür, Sanat ve Tarih yay., No:12, İzmir, 2011, s.23.
👌🏻 Tebrik ederim güzel çalışma
YanıtlaSilçok ilginç bir konu.
YanıtlaSil