Ama Hangi Enver Paşa İlhan Şahin |
Ama Hangi Enver Paşa?
Sayın Akademi
Tarih takipçileri. Bugün sizlere herhangi bir akademik makale yayınlamayacağız.
Bugün Turan Orduları Baş Kumandanı Şehit Enver Paşa üzerinden bir tarih
metodolojisini tartışması açacağım.
Yıllar önce çok izlenen
bir televizyon dizisinde başkahraman şöyle bir diyalog seslendiriyordu. “Tarihe
nerden bakacağız? 1907’den bakarsak Enver Paşa dağa çıkmış bir eşkıya, 1908’de
hürriyet kahramanı, 1914’te Baş Komutan Vekili, 1918’de sürgün ve mağlup olmuş
bir komutan, 1923’te vatan haini”. Evet, kahramanımız Enver Paşa ile ilgili
geçen zaman içerisinde toplumun algısının dönemindeki egemen güçlere göre
değiştiğini ifade ediyor bu sözler. Doğruda söylüyor. Maalesef bizdeki tarih
algısı duruma ve ortama göre değişiyor.
Aynı yargıyı 12
Eylül dönemi için de söylemek mümkün. Bizler 12 Eylül’ü yaşamış bir nesil
olarak o günlerde Kenan Evren ve cunta rejimini alkışlamıştık. “Terör
eylemlerini bitirdi ülkeye huzur geldi diye baş tacı yapmıştık”. Ancak geçen
zaman içerisinde 11 Eylül’de ülke yangın yeri iken, 12 Eylül sabahı bütün
karmaşanın son bulmasına o zaman akıl erdirememiştik. Ya da düşünememiştik. Aradan
geçen zamanda bu işin bir kurgu olduğunu yine cunta lideri Kenan Evren
açıklamıştı “Şartlar olgunlaşmamıştı ne tekim”. Bu sözlerden de anlaşıldığı
gibi cunta ya da ona bu emri verenler şartları olgunlaştırmış sokakta insanların
bir birini kırmasına ses çıkarmamıştı.
Sayın okuyucular
ülkemizde tarih üzerinden büyük yıkımlar yapılıyor. Dünya'nın hiçbir yerinde
bizlerde olduğu gibi tarih taraf tutularak anlatılmaz ya da öğrenilmez. Futbol
takımı tutar gibi tarihi dönemler tutuyoruz. Ancak Tarih bir bilimdir. Objektif
ve ön yargıdan uzaktır. Belge buldukça kendini günceller. Toplumların hafızasıdır.
Toplumlar tarihi inceleyerek geleceklerini planlarlar. Örnek olarak bir Fransız,
Napolyon’u tarihi bir şahsiyet olarak görür. Napolyon’un Cumhuriyete son verip
diktatörlük rejimi getirmesine ve ülkeyi yangın yerine döndürmesine sabah akşam
küfür etmez. Dönemi inceler derslerini alır ve ona tarihi bir şahsiyet olarak
bakar. Yani Tarih biliminin olmazsa olması Metodolojik kavramla yaklaşır
meseleye. Fanatik tribün taraftarı gibi yaklaşmaz. Şimdi televizyon
dizilerinden tarihi öğrenen ve bu kurguyu gerçek sanan bir toplumda yaşıyoruz.
Biz millet olarak "doğrusuyla yanlışıyla geçmiş bizim" demediğimiz sürece bu meseleyi çözemeyiz.
Çözmek bir kenara tarihi şahsiyetler yüzünden bölünür, kavga ederiz. Bu ne
ölmüş gitmiş adamlara ne de bize fayda sağlar.
Bu konuyu neden
ele aldığımızı da açıklayarak mahkememizi kurup mümkün olduğunca belgeler
ışığında Enver Paşa üzerinden tarihi yargılamamızı yapalım. Dün yani 4 Ağustos,
Tacikistan'daki Pamir dağlarında bulunan Çegan tepesinde 42 yaşında şehit düşen
Enver Paşa'nın, vefatının 98. Yılıydı. Konuyla ilgili Akademi Tarih sosyal medya
hesaplarından bir anma paylaşımı yapıldı. Aman Allah’ım adeta kıyamet koptu. Bilende
bilmeyende bir sürü laf edip birbirlerine hakaret etti. 21. Yüzyılı yaşayan bir
toplumda tarih olmuş bir şahsiyet eğer bizi birbirimize düşürüyorsa biz hala Batının
Orta Çağ kafasını yaşıyoruz demektir. Gerçi 15 Temmuz rezaleti ve ihanetinden
sonra kafa olarak hala Endüljans [1]
belgesine inanlarımız olduğu da bir gerçek olarak önümüze serildi.
Gelelim Enver Paşa’nın
yargılanmasına. Önce isterseniz o dönemin şartlarına yani 1. Dünya Savaşı
öncesine bir göz gezdirelim. Osmanlı İmparatorluğu son iki yüz yılını Emperyalist
devletlerin oyuncağı olarak geçirmektedir. Kırım Savaşı sonrasında siyaseten
yıkılan devlet, Balta Limanı anlaşmasıyla da ekonomik olarak çökmüştür.
Devletin çıkardığı yasalara bile Avrupalı devletler karar vermektedir. Şark
Meselesi[2] yani Batılı
Devletlerin Osmanlı’nın toprağının kimin olacağına karar verememeleri
neticesinde devletin ömrünün uzatılmış ve beklenen son 1. Dünya savaşı ile
yaşanmıştır. Devlet ekonomik olarak çökmüş kapitülasyonlar yüzünden üretici ve
halk adeta sömürülmektedir. İttihat ve Terakki Partisi Hükumeti yaklaşan büyük
savaşı görmüş kendine müttefik arayışına girmiştir. Hatta parasını ödediğimiz
halde Reşadiye ve Sultan Osman[3]
Gemilerini İngilizler Osmanlı’ya vermemiştir.
Yani Devlet memur maaşlarını ödeyemez duruma gelmiş ve Galata’lı Yahudi bankerlerden faizle para almaktadır. İşin acı tarafı Osmanlı Merkez Bankası'nın merkezi bile Paris ve Londra’dadır. Osmanlı Devleti buna rağmen boş durmamış yaklaşan Cihan Savaşı’nın kendi topraklarında yaşanacağını ön görmüş ve hükmet olarak gerekli girişimlerde bulunmuştur. Bahriye Nazırı Cemal Paşa, Fransızlarla ilişki kurup ittifak yapmak istemiş ancak oyalanmış ve kabul görmemiştir. Talat Paşa İngilizlerin kapısını çalar. İngilizler ’de kapıyı kapatır. Yine Talat paşa Rusya’ya gider ondanda “Hayır” cevabı alır. Osmanlı Almanya’nın adeta kucağına itilir. Yani Enver Paşa’nın Alman hayranı olması şartlar gereğidir. Kaldı ki Almanya savaş sırasında birçok sözünü de tutmamıştır. Yine Almanya’nın nüfusu Osmanlı üzerinde İttihat ve Terakki Partisi iktidarından önce başlamıştır. (Demir yolları imtiyazı ve Osmanlı Ordusu modernleşme çalışmaları)
Yukarıda sözünü
ettiğimiz kaynaklar ve o dönemin şartları gösteriyor ki Osmanlı’nın savaşa
girmemek ve Almanya ile taraf olmaktan başka şansı kalmamıştır. Osmanlı
ekonomisi çökmüştür. Trablusgarp ve 12 Adayı işgal eden İtalya’ya karşı yerel
savunmalar haricinde bir şey yapamamış, Tunus ve Cezayir’e Fransızlar girmiş,
Kıbrıs Abdülhamit döneminde savaşmadan İngilizlere verilmiştir. Yine 1. Dünya
Savaşı imparatorlukların yıkılmasına ve yerine Ulus Devletlerin kurulmasına
zemin hazırlamıştır. Zaten Osmanlı devleti Balkan savaşlarında elli günde tüm
batı Rumeli’ni kaybetmiş, adı imparatorluk olan bir sömürge devleti haline gelmiştir.
Şimdi şartları
incelediğimiz zaman 1. Dünya Savaşı sonrasında hain ilan ettiğimiz Enver Paşa’nın
yerinde siz olsaydınız ne yapardınız? Kaldı ki savaşa girer girmez ilk yapılan
iş kapitülasyonları kaldırmak olmuştur. Ekonomik sömürü düzeni olan kapitülasyonlar
devlete modernleşme ve hareket imkânı vermemiştir.
Enver Paşa dolayısıyla
İttihat ve Terakki Partisi’nin orduda yenileşme hareketleri batılı baskılar
yüzünden tamamlanamadığı için Balkanlar yitirilmiş ancak aynı kadro 1. Dünya
Savaşında Çanakkale başta olmak üzere çok sayıda destanlar yazmıştır. Aynı
kadro Cumhuriyeti kurmuştur.
Enver paşa
Osmanlıcılık ve İslamcılığın memleketi kurtarmayacağını Gayr-i Müslüm ve Gayr-i
Türk unsurların ihanetlerinden dolayı acı tecrübe yaşamış ve Türkçülük fikrine
sarılmıştır. Cesareti ve vatanseverliği tartışılmazdır. Ancak yüksek egosu, heyecanı,
düşünmeden hareket etmesi, lojistiğe önem vermemesi kağıt üzerinde çok iyi plan
olan Sarıkamış ve Kanal Harekatında acı bir hezimet yaşamamıza neden olmuştur. Dürüst
olduğu tartışılmaz olan Enver Paşa’nın yüksek egosu Milli Mücadele’yi tehlikeye
düşürmüştür.
Şimdi Enver Paşa hayatta
olsaydı Sarıkamış harekâtın da neden yazı beklemediğini kendisine sorardık.
Yine Kanal’a
yapılan harekâtta Almanların her söylediğine inanıp gerekli alt yapıyı neden
tamamlamadan askeri çöle sürdüğünü sorardık.
Yine hayatta
olsaydı Milli Mücadele döneminde başkumandan olmak için yaptığı entrikaların
sebebini sorardık. Ama hayatta değil. Tam 98 yıl önce Türk Milletinin
bağımsızlığı için elinde kılıçla şehit oldu. Şimdi en büyük ve tartışmasız, en
adil olan Allah’ın mahkemesinde yaptıklarının hesabını vermekte. Bizim hakaret
etmemiz Enver Paşa’ya ne bir zarar verir nede bir fayda sağlar. Ancak insani
hataları Enver Paşa’yı vatan haini yapmaz. Siz beğenseniz de beğenmeseniz de
Paşa’nın Şehid-i Âlâ ve Gâzî-i Namdar olduğu gerçeğini değiştirmez.
Keşke zamanımız
olsa da Paşa’yı dönem dönem şartları içinde değerlendirebilsek. İnşallah ileri
ki zamanlarda…
Bakın Konuyla İlgili Ülkenin Önde Gelen Akademisyenleri Neler Söylemişler.
Görüşmek üzere…
KAYNAK
Türk Dil Kurumu Sözlüğü
1985, Ankara
Türkiye Diyanet
Vakfı İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, 2010 Ankara
Cengizler
Altay, Osmanlı’nın Son Savaşı, Ötüken Yayınları İstanbul, 2014
Ortaylı İlber,
İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Timaş, 2014
[1] Endüljans,
Orta Çağ Avrupası'nda bir tür günah çıkarma ve ölümden sonra cennete gitmek
için Papa'nın sattığı af belgesi. Kilisenin halktan para alarak cennetten
toprak satmasıdır. Katolik Kilisesi Yeniçağ başlarında harcamalarının artması
üzerine bir bildiri yayınladı.
[2] Şark
Meselesi: “XIX. yüzyıldaki Osmanlı zayıflamasının neticesinde topraklarının
paylaşılması” anlamında bir miras kavgası şeklinde algılanması en doğru
yaklaşım sayılmakla beraber genelde bunun kapsamının Türkler’in Anadolu’ya
girişine kadar (1071) geriye götürülmesi söz konusu olmaktadır.
[3] Osmanlı
Devleti tarafından Sultan Osman ve Reşadiye zırhlıları parası ödenerek İngiliz
tersanelerinde yaptırılmış. Ancak İngiliz hükümeti gemileri Osmanlı Devletine
vermemiş parayı da iade etmemiştir.
Enver peşe üzerinden tarih metodolojisi dersi verilmiş çok güzel. Ellerinize sağlık İlhan Şahin bey.
YanıtlaSil