Ama Hangi Enver Paşa? - akademitarih

EN YENİ MAKALELER

Post Top Ad

Your Ad Spot

5 Ağustos 2020 Çarşamba

Ama Hangi Enver Paşa?


Ama Hangi Enver Paşa
İlhan Şahin


İlhan ŞAHİN
Araştırmacı - Yazar

Ama Hangi Enver Paşa?

Sayın Akademi Tarih takipçileri. Bugün sizlere herhangi bir akademik makale yayınlamayacağız. Bugün Turan Orduları Baş Kumandanı Şehit Enver Paşa üzerinden bir tarih metodolojisini tartışması açacağım.


Yıllar önce çok izlenen bir televizyon dizisinde başkahraman şöyle bir diyalog seslendiriyordu. “Tarihe nerden bakacağız? 1907’den bakarsak Enver Paşa dağa çıkmış bir eşkıya, 1908’de hürriyet kahramanı, 1914’te Baş Komutan Vekili, 1918’de sürgün ve mağlup olmuş bir komutan, 1923’te vatan haini”. Evet, kahramanımız Enver Paşa ile ilgili geçen zaman içerisinde toplumun algısının dönemindeki egemen güçlere göre değiştiğini ifade ediyor bu sözler. Doğruda söylüyor. Maalesef bizdeki tarih algısı duruma ve ortama göre değişiyor.


Aynı yargıyı 12 Eylül dönemi için de söylemek mümkün. Bizler 12 Eylül’ü yaşamış bir nesil olarak o günlerde Kenan Evren ve cunta rejimini alkışlamıştık. “Terör eylemlerini bitirdi ülkeye huzur geldi diye baş tacı yapmıştık”. Ancak geçen zaman içerisinde 11 Eylül’de ülke yangın yeri iken, 12 Eylül sabahı bütün karmaşanın son bulmasına o zaman akıl erdirememiştik. Ya da düşünememiştik. Aradan geçen zamanda bu işin bir kurgu olduğunu yine cunta lideri Kenan Evren açıklamıştı “Şartlar olgunlaşmamıştı ne tekim”. Bu sözlerden de anlaşıldığı gibi cunta ya da ona bu emri verenler şartları olgunlaştırmış sokakta insanların bir birini kırmasına ses çıkarmamıştı.


Sayın okuyucular ülkemizde tarih üzerinden büyük yıkımlar yapılıyor. Dünya'nın hiçbir yerinde bizlerde olduğu gibi tarih taraf tutularak anlatılmaz ya da öğrenilmez. Futbol takımı tutar gibi tarihi dönemler tutuyoruz. Ancak Tarih bir bilimdir. Objektif ve ön yargıdan uzaktır. Belge buldukça kendini günceller. Toplumların hafızasıdır. Toplumlar tarihi inceleyerek geleceklerini planlarlar. Örnek olarak bir Fransız, Napolyon’u tarihi bir şahsiyet olarak görür. Napolyon’un Cumhuriyete son verip diktatörlük rejimi getirmesine ve ülkeyi yangın yerine döndürmesine sabah akşam küfür etmez. Dönemi inceler derslerini alır ve ona tarihi bir şahsiyet olarak bakar. Yani Tarih biliminin olmazsa olması Metodolojik kavramla yaklaşır meseleye. Fanatik tribün taraftarı gibi yaklaşmaz. Şimdi televizyon dizilerinden tarihi öğrenen ve bu kurguyu gerçek sanan bir toplumda yaşıyoruz.


Biz millet olarak "doğrusuyla yanlışıyla geçmiş bizim" demediğimiz sürece bu meseleyi çözemeyiz. Çözmek bir kenara tarihi şahsiyetler yüzünden bölünür, kavga ederiz. Bu ne ölmüş gitmiş adamlara ne de bize fayda sağlar.


Bu konuyu neden ele aldığımızı da açıklayarak mahkememizi kurup mümkün olduğunca belgeler ışığında Enver Paşa üzerinden tarihi yargılamamızı yapalım. Dün yani 4 Ağustos, Tacikistan'daki Pamir dağlarında bulunan Çegan tepesinde 42 yaşında şehit düşen Enver Paşa'nın, vefatının 98. Yılıydı. Konuyla ilgili Akademi Tarih sosyal medya hesaplarından bir anma paylaşımı yapıldı. Aman Allah’ım adeta kıyamet koptu. Bilende bilmeyende bir sürü laf edip birbirlerine hakaret etti. 21. Yüzyılı yaşayan bir toplumda tarih olmuş bir şahsiyet eğer bizi birbirimize düşürüyorsa biz hala Batının Orta Çağ kafasını yaşıyoruz demektir. Gerçi 15 Temmuz rezaleti ve ihanetinden sonra kafa olarak hala Endüljans [1] belgesine inanlarımız olduğu da bir gerçek olarak önümüze serildi.


Gelelim Enver Paşa’nın yargılanmasına. Önce isterseniz o dönemin şartlarına yani 1. Dünya Savaşı öncesine bir göz gezdirelim. Osmanlı İmparatorluğu son iki yüz yılını Emperyalist devletlerin oyuncağı olarak geçirmektedir. Kırım Savaşı sonrasında siyaseten yıkılan devlet, Balta Limanı anlaşmasıyla da ekonomik olarak çökmüştür. Devletin çıkardığı yasalara bile Avrupalı devletler karar vermektedir. Şark Meselesi[2] yani Batılı Devletlerin Osmanlı’nın toprağının kimin olacağına karar verememeleri neticesinde devletin ömrünün uzatılmış ve beklenen son 1. Dünya savaşı ile yaşanmıştır. Devlet ekonomik olarak çökmüş kapitülasyonlar yüzünden üretici ve halk adeta sömürülmektedir. İttihat ve Terakki Partisi Hükumeti yaklaşan büyük savaşı görmüş kendine müttefik arayışına girmiştir. Hatta parasını ödediğimiz halde Reşadiye ve Sultan Osman[3] Gemilerini İngilizler Osmanlı’ya vermemiştir.


Yani Devlet memur maaşlarını ödeyemez duruma gelmiş ve Galata’lı Yahudi bankerlerden faizle para almaktadır. İşin acı tarafı Osmanlı Merkez Bankası'nın merkezi bile Paris ve Londra’dadır. Osmanlı Devleti buna rağmen boş durmamış yaklaşan Cihan Savaşı’nın kendi topraklarında yaşanacağını ön görmüş ve hükmet olarak gerekli girişimlerde bulunmuştur. Bahriye Nazırı Cemal Paşa, Fransızlarla ilişki kurup ittifak yapmak istemiş ancak oyalanmış ve kabul görmemiştir. Talat Paşa İngilizlerin kapısını çalar. İngilizler ’de kapıyı kapatır. Yine Talat paşa Rusya’ya gider ondanda “Hayır” cevabı alır. Osmanlı Almanya’nın adeta kucağına itilir. Yani Enver Paşa’nın Alman hayranı olması şartlar gereğidir. Kaldı ki Almanya savaş sırasında birçok sözünü de tutmamıştır.  Yine Almanya’nın nüfusu Osmanlı üzerinde İttihat ve Terakki Partisi iktidarından önce başlamıştır. (Demir yolları imtiyazı ve Osmanlı Ordusu modernleşme çalışmaları)


Yukarıda sözünü ettiğimiz kaynaklar ve o dönemin şartları gösteriyor ki Osmanlı’nın savaşa girmemek ve Almanya ile taraf olmaktan başka şansı kalmamıştır. Osmanlı ekonomisi çökmüştür. Trablusgarp ve 12 Adayı işgal eden İtalya’ya karşı yerel savunmalar haricinde bir şey yapamamış, Tunus ve Cezayir’e Fransızlar girmiş, Kıbrıs Abdülhamit döneminde savaşmadan İngilizlere verilmiştir. Yine 1. Dünya Savaşı imparatorlukların yıkılmasına ve yerine Ulus Devletlerin kurulmasına zemin hazırlamıştır. Zaten Osmanlı devleti Balkan savaşlarında elli günde tüm batı Rumeli’ni kaybetmiş, adı imparatorluk olan bir sömürge devleti haline gelmiştir.


Şimdi şartları incelediğimiz zaman 1. Dünya Savaşı sonrasında hain ilan ettiğimiz Enver Paşa’nın yerinde siz olsaydınız ne yapardınız? Kaldı ki savaşa girer girmez ilk yapılan iş kapitülasyonları kaldırmak olmuştur. Ekonomik sömürü düzeni olan kapitülasyonlar devlete modernleşme ve hareket imkânı vermemiştir.


Enver Paşa dolayısıyla İttihat ve Terakki Partisi’nin orduda yenileşme hareketleri batılı baskılar yüzünden tamamlanamadığı için Balkanlar yitirilmiş ancak aynı kadro 1. Dünya Savaşında Çanakkale başta olmak üzere çok sayıda destanlar yazmıştır. Aynı kadro Cumhuriyeti kurmuştur.


Enver paşa Osmanlıcılık ve İslamcılığın memleketi kurtarmayacağını Gayr-i Müslüm ve Gayr-i Türk unsurların ihanetlerinden dolayı acı tecrübe yaşamış ve Türkçülük fikrine sarılmıştır. Cesareti ve vatanseverliği tartışılmazdır. Ancak yüksek egosu, heyecanı, düşünmeden hareket etmesi, lojistiğe önem vermemesi kağıt üzerinde çok iyi plan olan Sarıkamış ve Kanal Harekatında acı bir hezimet yaşamamıza neden olmuştur. Dürüst olduğu tartışılmaz olan Enver Paşa’nın yüksek egosu Milli Mücadele’yi tehlikeye düşürmüştür.


Şimdi Enver Paşa hayatta olsaydı Sarıkamış harekâtın da neden yazı beklemediğini kendisine sorardık.


Yine Kanal’a yapılan harekâtta Almanların her söylediğine inanıp gerekli alt yapıyı neden tamamlamadan askeri çöle sürdüğünü sorardık.


Yine hayatta olsaydı Milli Mücadele döneminde başkumandan olmak için yaptığı entrikaların sebebini sorardık. Ama hayatta değil. Tam 98 yıl önce Türk Milletinin bağımsızlığı için elinde kılıçla şehit oldu. Şimdi en büyük ve tartışmasız, en adil olan Allah’ın mahkemesinde yaptıklarının hesabını vermekte. Bizim hakaret etmemiz Enver Paşa’ya ne bir zarar verir nede bir fayda sağlar. Ancak insani hataları Enver Paşa’yı vatan haini yapmaz. Siz beğenseniz de beğenmeseniz de Paşa’nın Şehid-i Âlâ ve Gâzî-i Namdar olduğu gerçeğini değiştirmez.


Keşke zamanımız olsa da Paşa’yı dönem dönem şartları içinde değerlendirebilsek. İnşallah ileri ki zamanlarda…


Bakın Konuyla İlgili Ülkenin Önde Gelen Akademisyenleri Neler Söylemişler.


Görüşmek üzere…

KAYNAK

Türk Dil Kurumu Sözlüğü 1985, Ankara

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, 2010 Ankara

Cengizler Altay, Osmanlı’nın Son Savaşı, Ötüken Yayınları İstanbul, 2014

Ortaylı İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Timaş, 2014

 



[1] Endüljans, Orta Çağ Avrupası'nda bir tür günah çıkarma ve ölümden sonra cennete gitmek için Papa'nın sattığı af belgesi. Kilisenin halktan para alarak cennetten toprak satmasıdır. Katolik Kilisesi Yeniçağ başlarında harcamalarının artması üzerine bir bildiri yayınladı.

[2] Şark Meselesi: “XIX. yüzyıldaki Osmanlı zayıflamasının neticesinde topraklarının paylaşılması” anlamında bir miras kavgası şeklinde algılanması en doğru yaklaşım sayılmakla beraber genelde bunun kapsamının Türkler’in Anadolu’ya girişine kadar (1071) geriye götürülmesi söz konusu olmaktadır.

[3] Osmanlı Devleti tarafından Sultan Osman ve Reşadiye zırhlıları parası ödenerek İngiliz tersanelerinde yaptırılmış. Ancak İngiliz hükümeti gemileri Osmanlı Devletine vermemiş parayı da iade etmemiştir.

1 yorum:

  1. Enver peşe üzerinden tarih metodolojisi dersi verilmiş çok güzel. Ellerinize sağlık İlhan Şahin bey.

    YanıtlaSil

Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.

Post Top Ad

Your Ad Spot