Milli Mücadele |
1. Milli Mücadele Başlangıcında Türkiye’nin
Siyasi Durumu
19
Mayıs 1919 tarihi, Türk İstiklâl Harbi’nin hukuken, siyâseten ve bir anlamda
fiilen başladığı tarihtir. Milletin kendi istiklâlini kurtarmak yönünde kendi
azim ve kararını ortaya koyduğu bir tarihtir. Bu tarihten sonra Anadolu’da
Kuvâ-yı Milliye derlenip toparlanacak ve Hâkimiyet-i Milliye’nin idâmesi için
mücâdeleye başlanacaktır. Mücâdele neticesi Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a
çıkmadan önce tasarladığı vechile yıkılan bir imparatorluktan yepyeni ve millî
bir Türk devleti hayat bulacaktır. Bu itibarla 19 Mayıs tarihi, Türk tarihinde
mümtaz bir mevkie sahiptir.
Atatürk
Nutuk’a, “1919yılı Mayısının 19 uncu günü Samsun’a çıktım. Umumî durum ve
manzara:Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, Dünya Savaşı’nda yenilmiş,
Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması
imzalanmış. Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir
halde...” diye başlar ve kısaca bir durum tespitinde bulunur. Sonra düşünülen
kurtuluş çarelerini sıralar ve şunları söyler:
“Efendiler,
bu durum karşısında tek bir karar vardı. O da millî hakimiyete dayanan kayıtsız
şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak...İşte İstanbul’dan çıkmadan
önce düşündüğümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz
uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur...Türk’ün haysiyeti ve
gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir
yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Öyleyse ya istiklâl ya ölüm!” [1]
Mustafa
Kemal’in Birinci Dünya Harbi’nden kısa bir süre önce ileri sürdüğü isâbetli
fikirler,Osmanlı Devleti’nin son on yılında iktidara sahip İttihat ve Terakki
hükümeti tarafından başarılı bir şekilde tatbik edilebilseydi, devlet daha o
zaman kurtarılabilirdi. Tarihin akışını anlamayan İttihat ve Terakki liderleri
bu cesareti gösteremediler.[2]
I.Dünya
Harbi’ne girilmesi, büyük kayıplar bir yana, devletin sonu olmuş, bu devlet
içinden yeni bir Türk devleti çıkarılmasını da iyice zorlaştırmıştır. Dört yıl
süren savaştan yenilmiş olarak çıkan devlet, 30Ekim 1918 tarihinde Mondros
Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalmıştır. Mütârekenâme’nin meşhur 7. maddesi
ile “Müttefikler güvenliklerini tehdit edecek bir durum olduğunda herhangi bir
stratejik yeri işgal etme hakkını” elde etmişlerdi. Osmanlı ordusu terhis
edilir; silâh ve cephânelere el konulur. Müttefiklerin,Mütâreke maddelerini
isteklerine uygun bir tarzda uygulamaya başlamaları, hatta Mütâreke maddeleri
hükümlerine aykırı olmasına rağmen, bir çok yerde işgale başlamaları, Mondros
Mütârekesi’nin ihtiva ettiği şartlar ile yetinmeyeceklerini ve aralarında yaptıkları
gizli anlaşmaların hükümlerini açıkça uygulayacaklarını gösteriyordu. Başka bir
ifade ile Müttefiklerin Osmanlı topraklarını parçalamak emelinde oldukları
açıktır.
Müttefiklerin
Anadolu’yu parçalayacaklarını çok iyi bilen Mustafa Kemal Paşa[3], Mondros Mütârekesi
yapıldıktan sonra İngilizlerin, “Samsun’da Hıristiyanları toptan öldürmek için
Müslüman ahâlinin silahlandırıldığı” yönünde şikâyetleri vardır. Mustafa Kemal
Paşa, Nisan ayı sonlarında âsâyişin herhangi bir sûrette bozulmasını önlemek için,
Samsun bölgesinde huzur ve sükûnun yeniden sağlanması, silâhların toplanması ve
şayet varsa mevcut şûraların kapatılması yetkilisiyle 9.Ordu Genel Müfettişi
olarak Anadolu’ya gönderiliyordu. Mondros dönemi sonrası Bir buçuk ay kadar
sonra, I Dünya Savaşı'nın galip devletleri Paris'te bir konferans
yapmışlardı. Konferansın amacı mağlup
devletlerle yapılacak Barış'ın şartlarını görüşmektir. Bunun için galip
devletler Öncelikle kendi aralarında uzlaşmayı gerekli görmüşlerdir. Konferansa 32 devlet katılmıştır fakat
katılan her devlete aynı statü verilmemiştir. Büyük devletler Savaş
kazançlarının azalacağı ve görüşmelerin çıkmaza gireceği endişesiyle,
Müttefikler, daha az müttefik olanlar ve ortaklar şeklinde Galip Devletleri üç
kategoriye ayrılmışlardır. Dolayısıyla bu devletlerin elde edecekleri payda bu
kategorileri ile uyumlu olacaktı.
Konferansta
hemen her konu ile ilgili kurullar oluşturulmuştur. Bunların sayısı 50’yi aşıyordu. Meseleler önce bu kurullarda görüşülüyor.
Daha sonra genel kurulda ele alınıyordu.
Kongre süresince en etkin görünen ve adından sıkça söz edilen başlıca
kurullar şunlardır: a) onlar konseyi 5 büyük devletin (Amerika, İngiltere,
Fransa, İtalya ve Japonya) devlet ya da hükümet başkanlarıyla Dışişleri
bakanlarından oluşmakta idi. Bütün
konularla ilgileniyor ve her meseleye ait esas prensipleri kararlaştırdıktan
sonra, iş ikinci derecede komisyonlara havale ediliyordu. Adı geçen 5 devletin devlet ya da hükümet
başkanlarıyla Dışişleri bakanlarının bir arada çalışmalarında güçlükler çıkınca
24 Mart 1919'dan itibaren konsey ikiye ayrılmıştır.
1.
Dörtler Konseyi: Japon başbakanı konferansa gelmediğinden diğer 4 devletin
devlet ya da hükümet başkanlarından oluşuyordu.
Konferansta bazen İtalyanların dışlandığı oluyor, bu durumda Üçler
Konseyi adını alıyor. esela İzmir'in işgaline Üçler Konseyi karar vermiştir.
2.
Beşler Konseyi: 5 devletin Dışişleri bakanlarından oluşuyordu.
Konferansın genel gündemi ya da öncelikli
konuları, Orta Avrupa barışı, manda meselesi ve Türkiye barışı idi. Öncelikle
Almanya, sonra Avusturya Barış antlaşmalarına ilk sırada yer verilmiş olmasına
rağmen Türkiye ile ilgili konular Daha ağırlıklı görünüyordu.
Mağlup devletler için ayrı ayrı barış
antlaşmaları hazırlandıktan sonra, ilgili devlet konferansa davet edilerek
Barış Antlaşması'nı imzalaması isteniyordu.
Mağlup devletler bu metinde kendi lehlerin de ne kadar değişiklik
yaptırabiliyorlarsa kar sayıyorlardı.
Açıkça söz konusu antlaşmalarda, devletlerin karşılıklı olarak eşitliği
prensibi görmezlikten gelinmiş ve bir oldu bitti şeklinde antlaşma metinlerini
imzalamak zorunda kalmışlardır. Almanya 28 Haziran 1919, Avusturya 10919,
Bulgaristan 27 Kasım 1919, Macaristan 4 Haziran 1920, tarihlerinde yaptıkları
barış antlaşmaları ile I Dünya Savaşı'na fiilen ve hukuken son vermişlerdir.[4] Rusya,
Şubat 1907 İhtilali ile Savaş dışı kalınca, İtilaf Devletleri 1921 Nisan
1917’de kendi aralarında yaptıkları gizli bir anlaşma ile İzmir ve havalisini İtalyanlara
bırakmışlardır. Fakat mütarekeden sonra
İngiltere, İtalyanların Anadolu'da geniş ölçüde yayılmasından rahatsızlık
duymaya başlamıştır. Bu sebeple
İzmir'in İtalyanlar tarafından değil, Yunanlılar tarafından işgalini
menfaatlerine uygun bulmuştur. Öte yandan İtilaf donanmasına ait savaş gemileri
Akdeniz kıyılarında dolaşıyor, limanlara girip çıkıyor, Bu arada İzmir limanına
da sık sık uğruyordu. Bu da İzmir'in
işgal edileceği şeklinde yorumlara yol açıyordu.
Öte
yandan 5 Mayıs 1919'da Paris'te toplanan Üçler konseyinde İngiliz başbakanı
Lylod George, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini A.B.D Başkanı ve Fransız
başbakanına kabul ettirmeye çalışmıştır.
1 gün sonra 6 Mayıs'ta, Wilson ve Clemenceau İngiliz önerisini kabul
etmişlerdir. Bu karar Paris'te bulunan
Yunan başbakanı Venezelos’u ziyadesiyle memnun etmiş ve Yunanistan'a çektiği
telgrafta işgal hazırlıklarını başlatmasını istemiştir. 7 Mayıs'ta İtilaf
gemileri İzmir Limanı'nda toplanmış, 10 Mayıs'ta İzmir'in nasıl işgal edileceği
tartışılmıştır.
Amiral Clthorpe, Yunan işgalinin
gerçekleştirilmesi için Paris'ten aldığı Emir doğrultusunda İstanbul'dan
İzmir'e hareket etmiştir. İşgal
planlarını hazırlanmaya başlamıştır. Diğer
taraftan İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edileceği haberi halkın harekete
geçmesine sebep olmuştur. 14 15 Mayıs
gecesi İzmir'de büyük bir toplantı yapılmış ve toplantıya katılanlar Redd-i
İlhak Hey’et-i Merkeziyesini oluşturup Redd-i İlhak, yani Yunanistan'a
katılmayı Kabul etmeme kararı almışlardır.
Bu prensip doğrultusunda hareket eden Hey’et-i Merkeziye’ler
daha sonra bütün Batı Anadolu'da birdenbire yayılacaklar ve Yunanlılara
karşı büyük bir mücadele başlatacaklardır.
Ancak Redd-i İlhak kararı, 15 Mayıs Sabahı Yunanlıların İzmir'e çıkışına
engel olamamıştır. İtilaf donanmasının
desteğindeki Yunan birlikleri, çok kan dökerek, Mezalim yaparak, evleri,
binaları ateşe vererek şehrin işgalini tamamlamışlardır. Öylece İzmir, mütakere şartlarına aykırı
olarak, iki aşamalı bir planla, Daha doğrusu bir aldatmaca sonucunda
Yunanlıların eline geçmiştir.
2. Milli Mücadele’nin Başlangıcında Türkiye’nin Sosyal ve Toplumsal Durumu
İtilaf Devletleri
Ateşkes ten hemen sonra harekete geçerek ülkenin gelir kaynaklarını El koymak
için her türlü önlemler almışlar, maden arama ruhsatlarının verilmesini bile
yasaklamışlardı. Yine ülkenin en zengin ve stratejik bölgelerin işgaline
girişmişlerdir. Bu da düşmanın ateşkesi Barış'ın ilk adımı olarak değil de
paylaşma projelerin uygulanmasını kolaylaştıran bir işgal belgesi olarak
gördüğünü göstermiştir. İngilizler 3 Kasım 1918’de Musul’u, daha sonra
Urfa, Maraş ve Antep'i, Fransızlarda Dörtyol, Mersin Adana ve Pozantı’yı işgal
etmişlerdi. Çanakkale Boğazı girişindeki mayınların temizlenmesinden sonra
aralarında Yunan gemilerinin de yer aldığı İtilaf donanması 13 Kasım 1918'de
İstanbul önünde demirlemişti. Bu donanmadan karaya 35000 kişilik bir
kuvvet çıkarıldı. Böylece İtilaf Devletleri işgal sözünü kullanmadan İstanbul'u
işgal etmişlerdi. Şehir içinde kontrolü sağladıkları kurumların en
başında Türk ocağı gelmişti.[5] Türk güvenlik
kuvvetlerinin bir etkisi kalmamış şehrin asayişi bozulmuştu. Türk bayrağına
hakaret edilmekte, Subaylar sokak ortasında tutuklanıp götürülmekte, Türk
evlerine zorla girilmekteydi.
İtilaf devletlerinin Yeşilköy'den alıp götürdükleri uçak ve Havacılık malzemelerimizin değeri 100 milyonu buluyordu.[6] Türk donanması İzmit'te gözaltına alınmış, İtilaf Devletleri kıyıların denetimini de ellerine almışlardı. Doğu Karadeniz kıyıları İngiliz, Batı Karadeniz kıyıları ile Mersin ve İskenderun limanları Fransız ve Ege ve Akdeniz kıyıları İtalyan sorumluluğundaydı. Fransızların Trakya'daki işgalleri yanında, İngilizlerde İzmit, Eskişehir, Afyon, Samsun ve Merzifon'a askeri kuvvetler göndermişlerdi. İtalyanlar ise Antalya, Konya, Bodrum, Fethiye Marmaris'te Kuşadası’nı işgal etmişlerdi. Ülkenin ve milletin tüm savunma araçlarını almak için başvurmadıkları hiçbir yöntem kalmamıştı. Diğer taraftan Yurdun her köşesinde ateşkesi denetlemekle görevli İtilaf subayları dolaşıyor, bu arada maden araştırmaları yapan İngiliz mühendislerine de rastlanıyordu.
Diğer taraftan Türkiye'yi sömürgeleştirmeye çalışan Avrupa'nın güçlü devletlerinin peşine Yunanistan'da takılmıştı. Esasen Türkiye'nin bir iç sorun veya dış tehditle karşılaştığı hallerde harekete geçmek Onun bir dış politika ilkesiydi. Üstelik Yunanistan'ın başında gençliğinden beri Megali İdea ülküsünü benimsemiş E.Venizelos bulunuyordu. Venezilos, Yunanistan'ı Balkan Savaşı'ndan bir misli büyüterek çıkarmıştı. Şimdi de sıranın büyük Yunanistan'ı kurmaya geldiğini düşünüyordu. İstanbul'da Fener Rum Patrikhanesinide harekete geçirmişti. Yunanistan önemli paralar aktardığı İstanbul Rum basını emelleri doğrultusunda kullanıyor, Patrikhane aracılığıyla Osmanlı Rumlarını gönüllü adı altında askere alıyordu.
Devlet mali ve ekonomik
yönden çok kötü bir durumdaydı. Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve mali
kaynaklarını denetim altına alan Duyun-u Umumiye İdaresi dış borcu ödemek için
emrine verilen vergileri ve gümrük resimlerini toplama hakkına sahipti. Böylece
devlet ekonomik bağımsızlığını yitirme noktasına gelmişti. Adli, mali, ekonomik
ve yönetsel alanlarda yüzlerce yıl sürüp giden kapitülasyonlar halkın belini
bükmeye devam ediyordur. Tüm yeraltı ve yerüstü kaynakları yabancıların elinde
bulunuyor, onlar tarafından işletiliyordu. Ulaşım ağımız; rıhtım ve limanlar,
fenerler aynı güçlerin elindeydi. Su, aydınlatma, gaz ve telefon gibi her türlü
hizmet onlar tarafından karşılanıyor, bedeli de fazlasıyla alınıyordu. Yıllardır
savaşmak zorunda kalmış Türk halkı yorgun ve Yoksul düşmüş, tüm kaynaklarını
tüketmiş görünüyordu. Özellikle I. Dünya Savaşı'nda Rus istilasına uğramış Doğu
illerinin durumu içler acısıydı. Salgın hastalıklar ve açlık insanları kırıp
geçiriyordu. Avrupa'da Anadolu'nun daha I. Dünya Savaşı sırasında fazla kan
kaybından öldüğü, bir dullar ve yetimler ülkesine döndüğü iddia edilmekteydi[7].
Mondros Ateşkesin
Antlaşması sonrasındaki işgal ve kışkırtmalar, gayri Müslim azınlıkların
evvelce gizli olarak kurdukları cemiyetlerin ayrılıkçı faaliyetlerine
yoğunlaştırmalarına ve bu arada aynı amaçla yeni cemiyetler kurmalarına zemin
hazırladı. Özellikle Yunanistan, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu tarihsel
hedefi olan Megali İdea gerçekleştirmek için Fırsat olarak gördüğünden bu
faaliyetlere örgütlenen ve yönlendirme görevini üstlenmiştir.[8]
Bu cemiyetleri şu şekilde sıralayabiliriz.
ZARARLI CEMİYETLER:
Mavr-i Mira Cemiyeti: Rumlar tarafından kuruldu. Amacı Megali İdea 'yı gerçekleştirerek büyük
Yunanistan'ı kurmaktı. İstanbul'daki Rum Patrikhanesi tarafından organize
edildi.
Etnik-i Eterya Cemiyeti. Rumların yaşadığı bütün toprakların Yunanistan'a katılması için çalıştı.
Pontus Rum Cemiyeti: Amacı Trabzon ve çevresinde bir Rum devleti kurmaktı.
Taşnak ve Hınçak
Cemiyeti: Ermeniler tarafından kurulan bu cemiyetlerin amacı
Doğu Anadolu ve Çukurova'da bir Ermeni devleti kurmaktı
Kordos Cemiyeti: Cemiyet orta ve doğu Karadeniz bölgesine Rum nüfusu arttırmak için
göçmenler ve bu arada göçmen adı altında silahlı Pontus çetelerine yönetecek
Yunanlı subay ve ajanlar göndermekteydi. İşgale karşı tepkisiz kalan diğer
cemiyetler ise Şunlardı;
Hürriyet
ve İtilaf Fırkası, Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası, Kürdistan
Teali Cemiyeti, İslam Teali Cemiyeti, İngiliz Muhipler Cemiyeti, Wilson
Prensipleri Cemiyeti.
YARARLI CEMİYETLER:
İzmir Müdafaa-i Hukuk-u
Osmaniye Cemiyeti. İzmir'in ilhakını önlemek amacıyla
kuruldu.
Redd-i İlhak Cemiyeti. İzmir
Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye adını değiştirerek "Reddi İlhak" olmuştur.
Trabzon Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti. Trabzon ve çevresinde Pontus Rum Devletinin
kurulmasını engellemek amacıyla kuruldu. Erzurum kongresinin toplanmasında
etkili oldu.
Şark Vilayetleri (Doğu Anadolu) Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti. Ermenistan Devletinin kurulmasını engellemek amacıyla kuruldu. Erzurum kongresinin toplanmasında etkili oldu.
Trakya Paşaeli Cemiyeti. Trakya'yı
Yunan işgalinden kurtarmak için kuruldu.
Kilikyalılar Cemiyeti. Adana ve çevresini Fransız ve Ermeni işgalinden kurtarmayı amaçladılar.
Anadolu Kadınları
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti. Mustafa Kemal'in ve Sivas valisinin
eşinin gayretleri ile kuruldu.
Milli Kongre Cemiyeti. İşgalleri basın ve yayın yoluyla protesto etti.
Gizli Karakol Cemiyeti. İstanbul'dan Anadolu'ya silah sevkiyatı yaptılar. Milli Mücadele lehine
İstihbarat faaliyetinde bulundular.
Zabitan adı verilen istihbarat teşkilatı kurdular.
Kars İslam Şurası
Cemiyeti. İlk yararlı
cemiyettir. Sivas'ta birleşerek "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti" adını aldılar.
SONUÇ
Türk milleti içinde bulunduğu bu
olağanüstü olumsuz şartlara rağmen mücadele azmini yitirmedi. İşgalci devletler
her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamışlarsa da Türklüğün Yüzyıllardır
süregelen yaratıcı, Kurucu ve Yiğit ruhu yaşıyordu. Hemen nesi varsa alınmış
görünen Türk milletinin Elinden alınmayacak olan, tarih boyunca yaşamış ve
yaşayacak özgürlük ve bağımsızlık aşkıydı. Türk milleti düşmanın Ateşkes
karşısındaki haksız uygulamaları ve baştaki lerin suskunluk ve acizliği
karşısında, başının çaresine bakmak amacıyla cemiyetler kurmaya ve hızla
teşkilatlanmaya başladı. Atatürk'ün ‘’milli intibah’’ diye tanımladığı bu
uyanış, kuşkusuz Türk milletinin bağımsız yaşama kararlılığının bir ifadesiydi.
Millet artık o andan itibaren kendisine yol gösterecek yaktığı ‘’çoban
ateşlerini’’ birleştirecek önderini bekliyordu. Bu uğurda canını hiçe sayarak
bu yolda canını veren tüm şehitlerimizi rahmet ve minnet ile anıyorum.
KAYNAKÇA
ATATÜRK, K. Nutuk,
1919-1927, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 1989, s.1 vd.
ARMAOĞLU,
F. Siyasi Tarih Dersleri 1789-1919,Ankara,1961,s.637-645.
CEBESOY,
A. F. Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul, 1967, s.108 vd.
DURMUŞ,
Y. Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara,2000, s148 vd.
ERCAN
F. Komitern Belgelerinde Türkiye Kurtuluş Savaşı, çev. 1985,s.101-102.
GENCER,
A. İ. Sabahattin ÖZEL, Türk İnkilap Tarihi, s, 80.
JAESCHKE, G., Kurtuluş Savaşı İle İlgili
İngiliz Belgeleri, TTK Yay., Ankara, 1991, s.98
TANRIÖVER,
H. S.,Dağ Yolu, haz. Fethi Tevetoğlu, İkinci kitap, İzmir 1987, s.14.
Şehit Tayyarecilerimizin Hatırasını Tes’id,
Ayın tarihi, no.22, Ankara 1926, s.939
[2] Ali Fuat Cebesoy,Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul,
1967, s.108 vd.
[3] Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili
İngiliz Belgeleri, TTK Yay., Ankara, 1991, s.98
[4] Fahir
Armaoğlu,20.Yüzyıl…., a.g.e,s.145-148
Fahri Armaoğlu,Siyasi Tarih
Dersleri 1789-1919,Ankara,1961,s.637-645.
[5]
Hamdullah Subhi Tanrıöver, Dağ Yolu, haz. Fethi Tevetoğlu, İkinci kitap, İzmir
1987, s.14.
[6] Şehit
Tayyarecilerimizin Hatırasını Tes’id, Ayın tarihi, no.22, Ankara 1926, s.939
[7] Komitern
Belgelerinde Türkiye Kurtuluş Savaşı, çev. Fatma Ercan,1985,s.101-102.
[8] Ali
İhsan GENCER, Sabahattin ÖZEL, Türk İnkilap Tarihi, s, 80.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.