TÜRK MİLLİ MÜCADELESİ'NİN BAŞLANGICINDA TÜRKİYE'NİN SİYASİ, SOSYAL VE TOPLUMSAL DURUMU - akademitarih

EN YENİ MAKALELER

Post Top Ad

Your Ad Spot

5 Şubat 2021 Cuma

TÜRK MİLLİ MÜCADELESİ'NİN BAŞLANGICINDA TÜRKİYE'NİN SİYASİ, SOSYAL VE TOPLUMSAL DURUMU

Milli Mücadele

  

TÜRK MİLLİ MÜCADELESİ'NİN BAŞLANGICINDA TÜRKİYE'NİN
 SİYASİ, SOSYAL VE TOPLUMSAL DURUMU



IMG-20190225-WA0003


İBRAHİM GÜLEŞEN

Kırıkkale Üniversitesi Tarih Bölümü 



1.     Milli Mücadele Başlangıcında Türkiye’nin Siyasi Durumu

 

19 Mayıs 1919 tarihi, Türk İstiklâl Harbi’nin hukuken, siyâseten ve bir anlamda fiilen başladığı tarihtir. Milletin kendi istiklâlini kurtarmak yönünde kendi azim ve kararını ortaya koyduğu bir tarihtir. Bu tarihten sonra Anadolu’da Kuvâ-yı Milliye derlenip toparlanacak ve Hâkimiyet-i Milliye’nin idâmesi için mücâdeleye başlanacaktır. Mücâdele neticesi Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmadan önce tasarladığı vechile yıkılan bir imparatorluktan yepyeni ve millî bir Türk devleti hayat bulacaktır. Bu itibarla 19 Mayıs tarihi, Türk tarihinde mümtaz bir mevkie sahiptir.

Atatürk Nutuk’a, “1919yılı Mayısının 19 uncu günü Samsun’a çıktım. Umumî durum ve manzara:Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde...” diye başlar ve kısaca bir durum tespitinde bulunur. Sonra düşünülen kurtuluş çarelerini sıralar ve şunları söyler:

“Efendiler, bu durum karşısında tek bir karar vardı. O da millî hakimiyete dayanan kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak...İşte İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur...Türk’ün haysiyeti ve gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Öyleyse ya istiklâl ya ölüm!” [1]

Mustafa Kemal’in Birinci Dünya Harbi’nden kısa bir süre önce ileri sürdüğü isâbetli fikirler,Osmanlı Devleti’nin son on yılında iktidara sahip İttihat ve Terakki hükümeti tarafından başarılı bir şekilde tatbik edilebilseydi, devlet daha o zaman kurtarılabilirdi. Tarihin akışını anlamayan İttihat ve Terakki liderleri bu cesareti gösteremediler.[2]

I.Dünya Harbi’ne girilmesi, büyük kayıplar bir yana, devletin sonu olmuş, bu devlet içinden yeni bir Türk devleti çıkarılmasını da iyice zorlaştırmıştır. Dört yıl süren savaştan yenilmiş olarak çıkan devlet, 30Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalmıştır. Mütârekenâme’nin meşhur 7. maddesi ile “Müttefikler güvenliklerini tehdit edecek bir durum olduğunda herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkını” elde etmişlerdi. Osmanlı ordusu terhis edilir; silâh ve cephânelere el konulur. Müttefiklerin,Mütâreke maddelerini isteklerine uygun bir tarzda uygulamaya başlamaları, hatta Mütâreke maddeleri hükümlerine aykırı olmasına rağmen, bir çok yerde işgale başlamaları, Mondros Mütârekesi’nin ihtiva ettiği şartlar ile yetinmeyeceklerini ve aralarında yaptıkları gizli anlaşmaların hükümlerini açıkça uygulayacaklarını gösteriyordu. Başka bir ifade ile Müttefiklerin Osmanlı topraklarını parçalamak emelinde oldukları açıktır.

Müttefiklerin Anadolu’yu parçalayacaklarını çok iyi bilen Mustafa Kemal Paşa[3], Mondros Mütârekesi yapıldıktan sonra İngilizlerin, “Samsun’da Hıristiyanları toptan öldürmek için Müslüman ahâlinin silahlandırıldığı” yönünde şikâyetleri vardır. Mustafa Kemal Paşa, Nisan ayı sonlarında âsâyişin herhangi bir sûrette bozulmasını önlemek için, Samsun bölgesinde huzur ve sükûnun yeniden sağlanması, silâhların toplanması ve şayet varsa mevcut şûraların kapatılması yetkilisiyle 9.Ordu Genel Müfettişi olarak Anadolu’ya gönderiliyordu. Mondros dönemi sonrası Bir buçuk ay kadar sonra, I Dünya Savaşı'nın galip devletleri Paris'te bir konferans yapmışlardı.  Konferansın amacı mağlup devletlerle yapılacak Barış'ın şartlarını görüşmektir. Bunun için galip devletler Öncelikle kendi aralarında uzlaşmayı gerekli görmüşlerdir.  Konferansa 32 devlet katılmıştır fakat katılan her devlete aynı statü verilmemiştir. Büyük devletler Savaş kazançlarının azalacağı ve görüşmelerin çıkmaza gireceği endişesiyle, Müttefikler, daha az müttefik olanlar ve ortaklar şeklinde Galip Devletleri üç kategoriye ayrılmışlardır. Dolayısıyla bu devletlerin elde edecekleri payda bu kategorileri ile uyumlu olacaktı.

            Konferansta hemen her konu ile ilgili kurullar oluşturulmuştur.  Bunların sayısı 50’yi aşıyordu.  Meseleler önce bu kurullarda görüşülüyor. Daha sonra genel kurulda ele alınıyordu.  Kongre süresince en etkin görünen ve adından sıkça söz edilen başlıca kurullar şunlardır: a) onlar konseyi 5 büyük devletin (Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya) devlet ya da hükümet başkanlarıyla Dışişleri bakanlarından oluşmakta idi.  Bütün konularla ilgileniyor ve her meseleye ait esas prensipleri kararlaştırdıktan sonra, iş ikinci derecede komisyonlara havale ediliyordu.  Adı geçen 5 devletin devlet ya da hükümet başkanlarıyla Dışişleri bakanlarının bir arada çalışmalarında güçlükler çıkınca 24 Mart 1919'dan itibaren konsey ikiye ayrılmıştır.

1. Dörtler Konseyi: Japon başbakanı konferansa gelmediğinden diğer 4 devletin devlet ya da hükümet başkanlarından oluşuyordu.  Konferansta bazen İtalyanların dışlandığı oluyor, bu durumda Üçler Konseyi adını alıyor. esela İzmir'in işgaline Üçler Konseyi karar vermiştir.

2. Beşler Konseyi: 5 devletin Dışişleri bakanlarından oluşuyordu.

 Konferansın genel gündemi ya da öncelikli konuları, Orta Avrupa barışı, manda meselesi ve Türkiye barışı idi. Öncelikle Almanya, sonra Avusturya Barış antlaşmalarına ilk sırada yer verilmiş olmasına rağmen Türkiye ile ilgili konular Daha ağırlıklı görünüyordu.

             Mağlup devletler için ayrı ayrı barış antlaşmaları hazırlandıktan sonra, ilgili devlet konferansa davet edilerek Barış Antlaşması'nı imzalaması isteniyordu.  Mağlup devletler bu metinde kendi lehlerin de ne kadar değişiklik yaptırabiliyorlarsa kar sayıyorlardı.  Açıkça söz konusu antlaşmalarda, devletlerin karşılıklı olarak eşitliği prensibi görmezlikten gelinmiş ve bir oldu bitti şeklinde antlaşma metinlerini imzalamak zorunda kalmışlardır. Almanya 28 Haziran 1919, Avusturya 10919, Bulgaristan 27 Kasım 1919, Macaristan 4 Haziran 1920, tarihlerinde yaptıkları barış antlaşmaları ile I Dünya Savaşı'na fiilen ve hukuken son vermişlerdir.[4] Rusya, Şubat 1907 İhtilali ile Savaş dışı kalınca, İtilaf Devletleri 1921 Nisan 1917’de kendi aralarında yaptıkları gizli bir anlaşma ile İzmir ve havalisini İtalyanlara bırakmışlardır.  Fakat mütarekeden sonra İngiltere, İtalyanların Anadolu'da geniş ölçüde yayılmasından rahatsızlık duymaya başlamıştır.   Bu sebeple İzmir'in İtalyanlar tarafından değil, Yunanlılar tarafından işgalini menfaatlerine uygun bulmuştur. Öte yandan İtilaf donanmasına ait savaş gemileri Akdeniz kıyılarında dolaşıyor, limanlara girip çıkıyor, Bu arada İzmir limanına da sık sık uğruyordu.  Bu da İzmir'in işgal edileceği şeklinde yorumlara yol açıyordu.

            Öte yandan 5 Mayıs 1919'da Paris'te toplanan Üçler konseyinde İngiliz başbakanı Lylod George, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini A.B.D Başkanı ve Fransız başbakanına kabul ettirmeye çalışmıştır.  1 gün sonra 6 Mayıs'ta, Wilson ve Clemenceau İngiliz önerisini kabul etmişlerdir.  Bu karar Paris'te bulunan Yunan başbakanı Venezelos’u ziyadesiyle memnun etmiş ve Yunanistan'a çektiği telgrafta işgal hazırlıklarını başlatmasını istemiştir. 7 Mayıs'ta İtilaf gemileri İzmir Limanı'nda toplanmış, 10 Mayıs'ta İzmir'in nasıl işgal edileceği tartışılmıştır.

 Amiral Clthorpe, Yunan işgalinin gerçekleştirilmesi için Paris'ten aldığı Emir doğrultusunda İstanbul'dan İzmir'e hareket etmiştir.  İşgal planlarını hazırlanmaya başlamıştır.  Diğer taraftan İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edileceği haberi halkın harekete geçmesine sebep olmuştur.  14 15 Mayıs gecesi İzmir'de büyük bir toplantı yapılmış ve toplantıya katılanlar Redd-i İlhak Hey’et-i Merkeziyesini oluşturup Redd-i İlhak, yani Yunanistan'a katılmayı Kabul etmeme kararı almışlardır.  Bu prensip doğrultusunda hareket eden Hey’et-i  Merkeziye’ler  daha sonra bütün Batı Anadolu'da birdenbire yayılacaklar ve Yunanlılara karşı büyük bir mücadele başlatacaklardır.  Ancak Redd-i İlhak kararı, 15 Mayıs Sabahı Yunanlıların İzmir'e çıkışına engel olamamıştır.  İtilaf donanmasının desteğindeki Yunan birlikleri, çok kan dökerek, Mezalim yaparak, evleri, binaları ateşe vererek şehrin işgalini tamamlamışlardır.  Öylece İzmir, mütakere şartlarına aykırı olarak, iki aşamalı bir planla, Daha doğrusu bir aldatmaca sonucunda Yunanlıların eline geçmiştir.

 

2.     Milli Mücadele’nin Başlangıcında Türkiye’nin Sosyal ve Toplumsal Durumu

İtilaf Devletleri Ateşkes ten hemen sonra harekete geçerek ülkenin gelir kaynaklarını El koymak için her türlü önlemler almışlar, maden arama ruhsatlarının verilmesini bile yasaklamışlardı.  Yine ülkenin en zengin ve stratejik bölgelerin işgaline girişmişlerdir.  Bu da düşmanın ateşkesi Barış'ın ilk adımı olarak değil de paylaşma projelerin uygulanmasını kolaylaştıran bir işgal belgesi olarak gördüğünü göstermiştir.  İngilizler 3 Kasım 1918’de Musul’u, daha sonra Urfa, Maraş ve Antep'i, Fransızlarda Dörtyol, Mersin Adana ve Pozantı’yı işgal etmişlerdi. Çanakkale Boğazı girişindeki mayınların temizlenmesinden sonra aralarında Yunan gemilerinin de yer aldığı İtilaf donanması 13 Kasım 1918'de İstanbul önünde demirlemişti.  Bu donanmadan karaya 35000 kişilik bir kuvvet çıkarıldı. Böylece İtilaf Devletleri işgal sözünü kullanmadan İstanbul'u işgal etmişlerdi.  Şehir içinde kontrolü sağladıkları kurumların en başında Türk ocağı gelmişti.[5] Türk güvenlik kuvvetlerinin bir etkisi kalmamış şehrin asayişi bozulmuştu. Türk bayrağına hakaret edilmekte, Subaylar sokak ortasında tutuklanıp götürülmekte, Türk evlerine zorla girilmekteydi.  

 

            İtilaf devletlerinin Yeşilköy'den alıp götürdükleri uçak ve Havacılık malzemelerimizin değeri 100 milyonu buluyordu.[6]  Türk donanması İzmit'te gözaltına alınmış, İtilaf Devletleri kıyıların denetimini de ellerine almışlardı.  Doğu Karadeniz kıyıları İngiliz, Batı Karadeniz kıyıları ile Mersin ve İskenderun limanları Fransız ve Ege ve Akdeniz kıyıları İtalyan sorumluluğundaydı.  Fransızların Trakya'daki işgalleri yanında, İngilizlerde İzmit, Eskişehir, Afyon, Samsun ve Merzifon'a askeri kuvvetler göndermişlerdi. İtalyanlar ise Antalya, Konya, Bodrum, Fethiye Marmaris'te Kuşadası’nı işgal etmişlerdi. Ülkenin ve milletin tüm savunma araçlarını almak için başvurmadıkları hiçbir yöntem kalmamıştı.  Diğer taraftan Yurdun her köşesinde ateşkesi denetlemekle görevli İtilaf subayları dolaşıyor, bu arada maden araştırmaları yapan İngiliz mühendislerine de rastlanıyordu.

 Diğer taraftan Türkiye'yi sömürgeleştirmeye çalışan Avrupa'nın güçlü devletlerinin peşine Yunanistan'da takılmıştı. Esasen Türkiye'nin bir iç sorun veya dış tehditle karşılaştığı hallerde harekete geçmek Onun bir dış politika ilkesiydi.  Üstelik Yunanistan'ın başında gençliğinden beri Megali İdea ülküsünü benimsemiş E.Venizelos  bulunuyordu. Venezilos, Yunanistan'ı Balkan Savaşı'ndan bir misli büyüterek çıkarmıştı. Şimdi de sıranın büyük Yunanistan'ı kurmaya geldiğini düşünüyordu. İstanbul'da Fener Rum Patrikhanesinide harekete geçirmişti. Yunanistan önemli paralar aktardığı İstanbul Rum basını emelleri doğrultusunda kullanıyor, Patrikhane aracılığıyla Osmanlı Rumlarını gönüllü adı altında askere alıyordu.

Devlet mali ve ekonomik yönden çok kötü bir durumdaydı. Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve mali kaynaklarını denetim altına alan Duyun-u Umumiye İdaresi dış borcu ödemek için emrine verilen vergileri ve gümrük resimlerini toplama hakkına sahipti. Böylece devlet ekonomik bağımsızlığını yitirme noktasına gelmişti. Adli, mali, ekonomik ve yönetsel alanlarda yüzlerce yıl sürüp giden kapitülasyonlar halkın belini bükmeye devam ediyordur. Tüm yeraltı ve yerüstü kaynakları yabancıların elinde bulunuyor, onlar tarafından işletiliyordu. Ulaşım ağımız; rıhtım ve limanlar, fenerler aynı güçlerin elindeydi. Su, aydınlatma, gaz ve telefon gibi her türlü hizmet onlar tarafından karşılanıyor, bedeli de fazlasıyla alınıyordu. Yıllardır savaşmak zorunda kalmış Türk halkı yorgun ve Yoksul düşmüş, tüm kaynaklarını tüketmiş görünüyordu. Özellikle I. Dünya Savaşı'nda Rus istilasına uğramış Doğu illerinin durumu içler acısıydı. Salgın hastalıklar ve açlık insanları kırıp geçiriyordu. Avrupa'da Anadolu'nun daha I. Dünya Savaşı sırasında fazla kan kaybından öldüğü, bir dullar ve yetimler ülkesine döndüğü iddia edilmekteydi[7].


Mondros Ateşkesin Antlaşması sonrasındaki işgal ve kışkırtmalar, gayri Müslim azınlıkların evvelce gizli olarak kurdukları cemiyetlerin ayrılıkçı faaliyetlerine yoğunlaştırmalarına ve bu arada aynı amaçla yeni cemiyetler kurmalarına zemin hazırladı. Özellikle Yunanistan, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu tarihsel hedefi olan Megali İdea gerçekleştirmek için Fırsat olarak gördüğünden bu faaliyetlere örgütlenen ve yönlendirme görevini üstlenmiştir.[8]

Bu cemiyetleri şu şekilde sıralayabiliriz.


ZARARLI CEMİYETLER:

Mavr-i Mira Cemiyeti: Rumlar tarafından kuruldu. Amacı Megali İdea 'yı gerçekleştirerek büyük Yunanistan'ı kurmaktı. İstanbul'daki Rum Patrikhanesi tarafından organize edildi.

Etnik-i Eterya Cemiyeti. Rumların yaşadığı bütün toprakların Yunanistan'a katılması için çalıştı.

Pontus Rum Cemiyeti: Amacı Trabzon ve çevresinde bir Rum devleti kurmaktı.

Taşnak ve Hınçak Cemiyeti: Ermeniler tarafından kurulan bu cemiyetlerin amacı Doğu Anadolu ve Çukurova'da bir Ermeni devleti kurmaktı

Kordos Cemiyeti: Cemiyet orta ve doğu Karadeniz bölgesine Rum nüfusu arttırmak için göçmenler ve bu arada göçmen adı altında silahlı Pontus çetelerine yönetecek Yunanlı subay ve ajanlar göndermekteydi. İşgale karşı tepkisiz kalan diğer cemiyetler ise Şunlardı;

 Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası, Kürdistan Teali Cemiyeti, İslam Teali Cemiyeti, İngiliz Muhipler Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyeti.

 

YARARLI CEMİYETLER:

İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti. İzmir'in ilhakını önlemek amacıyla kuruldu.

            Redd-i İlhak Cemiyeti. İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye adını değiştirerek "Reddi İlhak" olmuştur.

Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti. Trabzon ve çevresinde Pontus Rum Devletinin kurulmasını engellemek amacıyla kuruldu. Erzurum kongresinin toplanmasında etkili oldu.

Şark Vilayetleri (Doğu Anadolu) Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti. Ermenistan Devletinin kurulmasını engellemek amacıyla kuruldu. Erzurum kongresinin toplanmasında etkili oldu.

 Trakya Paşaeli Cemiyeti. Trakya'yı Yunan işgalinden kurtarmak için kuruldu.

Kilikyalılar Cemiyeti. Adana ve çevresini Fransız ve Ermeni işgalinden kurtarmayı amaçladılar.

Anadolu Kadınları Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti. Mustafa Kemal'in ve Sivas valisinin eşinin gayretleri ile kuruldu.

Milli Kongre Cemiyeti. İşgalleri basın ve yayın yoluyla protesto etti.

Gizli Karakol Cemiyeti. İstanbul'dan Anadolu'ya silah sevkiyatı yaptılar. Milli Mücadele lehine İstihbarat faaliyetinde bulundular.  Zabitan adı verilen istihbarat teşkilatı kurdular.

Kars İslam Şurası Cemiyeti.  İlk yararlı cemiyettir. Sivas'ta birleşerek "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adını aldılar.

  

SONUÇ

 

            Türk milleti içinde bulunduğu bu olağanüstü olumsuz şartlara rağmen mücadele azmini yitirmedi. İşgalci devletler her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamışlarsa da Türklüğün Yüzyıllardır süregelen yaratıcı, Kurucu ve Yiğit ruhu yaşıyordu. Hemen nesi varsa alınmış görünen Türk milletinin Elinden alınmayacak olan, tarih boyunca yaşamış ve yaşayacak özgürlük ve bağımsızlık aşkıydı.  Türk milleti düşmanın Ateşkes karşısındaki haksız uygulamaları ve baştaki lerin suskunluk ve acizliği karşısında, başının çaresine bakmak amacıyla cemiyetler kurmaya ve hızla teşkilatlanmaya başladı. Atatürk'ün ‘’milli intibah’’ diye tanımladığı bu uyanış, kuşkusuz Türk milletinin bağımsız yaşama kararlılığının bir ifadesiydi. Millet artık o andan itibaren kendisine yol gösterecek yaktığı ‘’çoban ateşlerini’’ birleştirecek önderini bekliyordu. Bu uğurda canını hiçe sayarak bu yolda canını veren tüm şehitlerimizi rahmet ve minnet ile anıyorum.


 

                            KAYNAKÇA

 

ATATÜRK, K. Nutuk, 1919-1927, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 1989, s.1 vd.

ARMAOĞLU, F. Siyasi Tarih Dersleri 1789-1919,Ankara,1961,s.637-645.

CEBESOY, A. F. Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul, 1967, s.108 vd.

DURMUŞ, Y. Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara,2000, s148 vd.

ERCAN F. Komitern Belgelerinde Türkiye Kurtuluş Savaşı, çev. 1985,s.101-102.

GENCER, A. İ. Sabahattin ÖZEL, Türk İnkilap Tarihi, s, 80.

 JAESCHKE, G., Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, TTK Yay., Ankara, 1991, s.98

TANRIÖVER, H. S.,Dağ Yolu, haz. Fethi Tevetoğlu, İkinci kitap, İzmir 1987, s.14.

 Şehit Tayyarecilerimizin Hatırasını Tes’id, Ayın tarihi, no.22, Ankara 1926, s.939

 



[2] Ali Fuat Cebesoy,Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul, 1967, s.108 vd.

[3] Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, TTK Yay., Ankara, 1991, s.98

[4] Fahir Armaoğlu,20.Yüzyıl…., a.g.e,s.145-148

Fahri Armaoğlu,Siyasi Tarih Dersleri 1789-1919,Ankara,1961,s.637-645.

[5] Hamdullah Subhi Tanrıöver, Dağ Yolu, haz. Fethi Tevetoğlu, İkinci kitap, İzmir 1987, s.14.

[6] Şehit Tayyarecilerimizin Hatırasını Tes’id, Ayın tarihi, no.22, Ankara 1926, s.939

[7] Komitern Belgelerinde Türkiye Kurtuluş Savaşı, çev. Fatma Ercan,1985,s.101-102.

[8] Ali İhsan GENCER, Sabahattin ÖZEL, Türk İnkilap Tarihi, s, 80.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.

Post Top Ad

Your Ad Spot