![]() |
| Nikolas İlminski ve Ibıray Altınsarin |
![]() |
| Tarihçi - Yazar |
Türkistan’da
İki Eski Arkadaş Nikolas İlminski ve Ibıray Altınsarin
İlminski’yi ve İlminski’nin
şahsında Rusların eğitim siyasetini bilmeden hem Çarlık Rusya’nın hem de
Sovyetlerin eğitim siyasetini anlamak zordur. Bu fikirle Nikolas İvanoviç İlminski’nin
ve Kazak aydını Ibıray Altınsarin’in tanınmasından yanayım.
İlminski Rusların
1860’tan sonraki yeni eğitim siyasetinin kurucusu olacaktı.
“Protivomusulmanskoe Otdeleniye”nin (İslam karşıtlığı dairesi) başına
geçtiğinde henüz 24 yaşındaydı. Akademide Tatarca ve Arapçanın yanı sıra
teoloji derslerine girdi. 1847 yılında misyonerlik amacıyla kurulan Tercüme
Komitesi’nin başkanlığına seçildi. Bu komitenin amacı Hıristiyanlıkla
ilgili dini kitapları Rus olmayan halkların diline aktarmaktı. 1858 yılında
Orenburg Bölge Komisyonluğu’na üye
olarak seçildi.[1] 1858
yılında Ibıray Altınsarin ile tanıştı ve daha önce özellikle Kazan Tatarları ve
Başkurtlar üzerine yoğunlaşan misyonerlik faaliyetlerinin mecranı Kazaklar
üzerine değiştirdi. İlminski, bu durumun sebebi olarak Tatarlardan gerekli
verim alamamayı ve diğer Türklerin daha az dindar olmalarını gösteriyordu. Bu
yaklaşımda görülüyor ki Ibıray Altınsarin’in de hasbelkader rolü var. Bu
tanışma faslını İlminski kendi hatıratında nakleder, özetle İlminski ve
Altınsarin V. V. Grigoryev’in evinde tanışmışlardı. Ibıray’ın dedesi Balgoja
Bey’in dostu olan Grigoryev, Ibıray için özel iltifatlar ederek onu İlminski’ye
takdim etmişti. O zamana kadar Ibıray zaten Grigoryev’in yanında tercümanlık
yapıyordu. Bu tanışma faslından sonra Ibıray’la İlminski’nin ilişkiler git gide
ilerlemişti, hatta Ibıray İlminski’nin evinde her gün beş saat civarı misafir
oluyordu ki İlminski de bunu hatıratında Ibıray için, evimde kalıcı misafir
oldu diyerek anlatıyordu. Hatta İlminski ve çevresindekiler Ibıray’a İvan
Alekseyeviç dediklerinden de bahseder.[2]
1860’lı yıllar
yeni eğitim sisteminin tatbiki için hareketliliğin yaşandığı dönemdi. Esas
maksat Kazak bozkırlarında Tatarların etkisinin kırılması ve Rus etkisinin
yerleştirilmesiydi. Ocak 1867’de Orenburg Genel Valisi Krıjanovski, İçisleri
Bakanı Valuyev’e “Rusya’nın doğu
kısmında İslam
dininin yayılmasına karşı
önlemler” konusunda bir rapor sunmuştu.
Krıjanovski Türkistan’ın işgal
edilmesi ile bu bölgede İslam’ın
tesirinin artacağını öne
sürüyordu. Bölge halkının büyük bir kısmının Buhara, Hive ve Hokand Hanlıkları
ile ticari ilişki içinde olduğunun da
altını çiziyordu. Krıjanovski’yi en çok rahatsız eden konulardan biri
Tatarların Kazaklar üzerindeki etkisinin artması olmuştu.
Krıjanovski’nin
raporu Eğitim Bakanı Tolstoy’a ulaşır o da 1869’da değerlendirmesi için İlminski’ye gönderir. İlminski, Tolstoy’un talimatını yerine getirir
ve “Kazakların Eğitimleri
İçin Alınan Tedbirler Meselesi Konusunda Düşünceler” adlı bir rapor hazırlar. Ona göre
Krıjanovski haklıdır. Kazaklar, Tatarca okumaktadır. Hatta Tatarların Kazaklar
üzerindeki tesirine karşı
yapılan çalışmalar bile
Tatar dilinde yazılmaktadır.” İlminski şu tavsiyelerde bulunur: “Öncelikle Kazak
okullarında Tatarca İslami eğitim değil,
Kazakça-Rusça eğitim
verilmeli. Daha sonra, bu okul öyle bir tarzda olmalı ki geniş bir kitleye hitap etmeli. Son olarak, bunun
içinde, doğal
olarak ana dil de olmalı ve muhteviyatı ilgi çekici ve yararlı olmalı.” İlminski, Kazak çocuklarının Rusça bilmeden
Ruslar ile beraber okuyamayacaklarını bu yüzden başta Kazakların ayrı okumaları gerektiğinde ısrar eder. Var olan Kazak okullarını
tekrar gözden geçirmek ve köylere yeni Kazak okullarını açmak gerekir.
Orenburg’da bu işi üstlenecek
hazır birinin olmadığını bu
yüzden Kazan’a Altınsarin’i göndermelerini Tolstoy’dan rica eder. Bakan Tolstoy,
Orenburg gezisi sırasında bir toplantıda “hükümetin en önemli amacı Kazakların
Tatarlaşmalarına imkân vermemek” der. Tolstoy, Orenburg
Genel Valisinin danışmanı ile
beraber İlminski’ye şöyle bir
teklifte bulunur: Tatar bilim adamları ile beraber Kazakça ancak Rus alfabeleri
ile makale hazırlayıp, Kazak öğrencilere
bu makaleyi okutmak gerekir, eğer
okuyup anlayabiliyorlarsa Kazakça için Rus alfabesi kullanmak gerekir.[3]
Bu arada
“Tatarların etkisi” ifadesini de insanların kulaklarına almalıyız zira Ceditçilik
hareketini başlatan da aslında İlminski’nin ve onun ardıllarının Kazak
bozkırlarında yürüttükleri misyonerlik çalışmalarıdır.
Etnojenetik açıdan
dikkatimizi çeken bir şey oldu; İlminski, Kazakların Tatarlaşmaması için
Ruslaşması gerektiğinden bahsediyor. Ne kadar enteresandır. Oysa Rusların
okullarda “anadil”de eğitim verileceği belirtiliyor. Bu konuda okullarda
Kazakça ders vermelerinin tek sebebi okulları cazip hale getirebilmekti. Plana
göre bu okullarda okuyan çocuklar için zamanı geldiğinde Rusçadan başka bir dil
olmayacaktı.[4]
Sovyet döneminin
üzerinden yaklaşık yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen Rusça, Türkler arasında
hala ortak iletişim ve bilim dili olma özelliğini korumaktadır. Bu bile
Türklerin kendi aralarındaki ilişkinin boyutlarını gösterebilir. Çok değil daha
yüzyıl önce Tatarca eğitim alan bu insanların, bugün birbirlerinin dillerinde
konuşmaktan uzak durmaları üzerinde iyi durulması gereken bir başka sorundur.
Bir de işi şu boyutu var, bu yıllarda Kıpçak Bozkırında, Kafkaslarda ve hatta
Kazak Bozkırlarında Tatarca konuşmak kültür seviyesinin yüksekliğini ifade
eder, bu hususta da Lev Nikolayeviç Tolstoy’un romanlarına bakmak yeterlidir.
“Ruslaştırma”
siyaseti kavram olarak yine Ruslar tarafından kullanılagelmiştir. Bunu biz
bizzat Ruslardan öğreniyoruz, şöyle ki: “Ülkemizde yaşayan geri kalmış
halkları
eğitmekteki esas gaye, onların muhakkak Ruslaştırılması olmalıdır. Böylece onlar, Rus
halkıyla karışıp,
eriyip gideceklerdir.”[5]
Bu ifadeler Çarlık Rusya’nın, dönemin eğitim bakanı Tolstoy’a ait. Açık şekilde
görüldüğü gibi Ruslar da zaten bu maksatlarını hiçbir zaman saklamamışlardı.
İlminski ile
Ibıray’ın ilişkileri daha da gelişmişti bu sırada, beraberce Orenburg’a
taşınmışlardı ve iki sene kadar orada yaşamışlardı. Ibıray İlminski için
aslında pek çok şey demekti.
Biraz Ibıray
Altınsarin’den bahsetmek istiyorum. Altınsarin aslında kendi halkını çok seven
biri, yani bir Kazak milliyetçisi ve bu doğrultuda tek isteği halkının
gelişmesi. Su götürmez bir gerçek bu, ama Ibıray’ın belki de gözünü kör etmiş
milliyetçiliği ve Rus hayranlığı sonradan pişman olmasına sebep olacaktı.
Ibıray’ın halkına olan sevgisinin farkında olan İlminski Kazaklar hakkındaki
siyasetini Ibıray üzerinden yürütmek arzusundaydı. Zaten Kazak köylerinde
açılmasını tasarladığı okulları Ibıray’a mal ederek, işin içinde, halkın
nefretini cezbedecek olan “Rus parmağı”nın fark edilmesini önlemek istiyordu.
Bu şekilde Hıristiyanlaşan Kazaklar, Hıristiyanlığın terimlerini Kazakça olarak
öğrenecekler ve açılacak olan yeni Rus-Kazak okullarında Hıristiyanlığın
propagandasını yapabileceklerdi.[6]
Kiril
alfabesinin bu noktada ne kadar hayatiyet taşıdığını ayrıca anlatmanın elzem olduğu
kanısındayım. Açılacak olan okullarda bir serbestlik olacaktı, bu da eğer
veliler talep ederse okullarda İslam dini öğretilecekti. Ancak din derslerinin
Tatarca olması lazımdı. İlminski,
din derslerinin hiçbir zaman Kazakça yapılmamasına dikkat edilmesini istiyordu.
Eğer din dersleri Kazakça yapılırsa bozkırda
Kazak dili kuvvet kazanır, halk da İslamiyet’e
karsı daha büyük ilgi göstermeye başlardı. Yani İlminski’nin
planına göre bütün bölgede, şehir
veya köy olsun, okullarda Kazak dili Kiril alfabesi kullanılarak okutulmaya başlanırsa Tatarca çabuk unutulur ve Tatarca
okutan mollalar ne kadar İslamiyet’i
öğretmeye çalışsalar da
başarılı olamazlardı. Hem de kardeş Müslüman halkların arasındaki yazı birliği de ortadan kaldırılmış olurdu.[7]
İlminski’nin eğitim planı çok yönlüydü ve ince ayrıntılarla bezenmişti.
Mehmet Saray, İlminski’nin maksatlarını
maddeler halinde, şu şekilde vermiştir:
·
1. Kazakistan’daki Kazak okulları ile Rus
okulları birleştirilecek
ve karma eğitim
yapılacak,
·
2. Bu karma okulların programları Rus
papazları tarafından belirlenecek,
·
3. Rus papaz öğretmenlere Kazak gençleri
yardımcı olacak, eğitim
dili Tatarca ve Rusça olacak.
·
4. Yeni İslami okul açılmasına izin verilmeyecek,
·
5. Tatar ve Başkurt hocaların Kazak
gençlerini okutmaları yasaklanacak,
·
6. İslami eğitim veren medreselerin kontrol altında
tutulması sağlanacak.[8]
Ama
işler İlminski’nin istediği gibi gitmemişti bir türlü. Açılan okullar
İlminski’nin maksadına hizmet etmemiş; bilakis Kazakların fikri yapısını güçlendirmiş,
eğitim seviyesini geliştirmişti.
Burada
Ibıray Altınsarin’in pişmanlığından da bahsetmek gerekir. 1871 yılında
Altınsarin, İlminski’ye
yazdığı mektupta: “Siz bir mektubunuzda Kazaklar
arasına Rus alfabesinin sokulması yönünde fikir zikretmişsiniz. Bu kesinlikle tartışılamayacak bir fikir. Yani, onu hayata geçirmek
bence, çok büyük zorluklarla karşılaşır. Rus alfabesiyle yazılı kitaplar Kazaklar
arasında tam bizim düşündüğümüz gibi kolay ve çabuk olacak bir iş değil. Arap
harfli yazılan kitapları alacak olursak, eğer bu kitaplar faydalı kitaplar
olursa, içeriği ilginç
olursa mektepten halk arasına çabucak yayılıp Kazak gençlerini bilime
yönlendirmeye yardımcı olur. İşin
aslına bakacak olursak Kazakça kelimeler her ne kadar Rus alfabesiyle uygun
yazılacak olsa da, Tatarca yazmak Kazak dilinin tazeliği ve bütünlüğüne
zarar veriyor olsa da, çok uzun zaman boyunca Tatar alfabesini Kazaklardan
ayırmanın mümkün olmayacağını
bizim iyi anlamamız gerekiyor. Neden derseniz, Kazak’ın dini o alfabeyle yazıldı,
Kazaklar Arapça ve Tatarca dua ederler. Önemli olan içeriğin çocukların ilgileneceği türden olması ve onların alıştığı
alfabeyle yazılması gerektiğidir. Bu
arada, alfabenin Arapça veya Rusça olması, Arap harfinin dilimize zarar vermesi
işimize o kadar engel olmaz” demektedir.[9]
O
dönemde Kazak bozkırlarında 160 civarında okul açılmıştı, ama Ruslar
istedikleri ürünü bir türlü elde edememişlerdi. Bunun sebebi Ibıray’ın gerçeği
görmesi ve Ibıray’la birlikte Abay gibi büyük bir filozofun Kazak dilinin geliştirerek
Rusçanın Kazak bozkırlarında hâkim dil olmasını engellemiş olmalarıydı. Ayrıca
Rusların baskısı da Kazakların milli şuurunu güçlendirmişti.
Tüm
bunlar olurken, İlminski metodunun ciddi bir sorun yarattığını gören Gaspıralı
İsmail Bey duruma müdahil olmuş, eski okulların ıslah edilmesi ve yeni metotta
eğitim verecek okulların açılması konusunda çalışmalara başlamıştı. Böylece İlminski, Gaspıralı’nın kurduğu “Tercüman” gazetesini ve Gaspıralı’yı Rus
siyasetinin en büyük engeli olarak görmüştür. İlminski,
yakın dostu, 1880–1905 arasında Rus Ortodoks kilisesinin başkanı ve bir ara Çar hükümetlerinin Eğitim Bakanı olan Pobedonostsev’e yazdığı mektupta söyle
diyordu: “Gaspıralı’nın tek bir gayesi var. Rusya idaresinde yasayan milyonlarca Müslüman’ı birleştirmek, modern eğitimle
ve Avrupa medeniyetinin imkânları ile daha kuvvetli hâle getirmek ve
İstanbul’un bu konuda desteğini sağlamak. Bu bizim yaptıklarımıza ve yapmak
istediklerimize ters düştüğü gibi, Rus Ortodoksluğu için de büyük tehlike teşkil etmektedir. Bunun için Gaspıralı’nın ve
gazetesinin susturulması gerek. Bunu temin için mutlaka hükümet ricali ile görüşmelisin ve gerekeni yaptırmalısın.” İlminski’nin “Kazak çocuklarına İslam dini hiçbir zaman Kazak dilinde öğretilmemelidir” fikrine karşı gelen Altınsarin, İslam’ın dinî esaslarını Kazak dilinde anlatan Seriatu’l İslam
adlı kitabı yazmıştı.
Kazak edebiyatçısı Mekemtas Mırzahmetov, Altınsarin’in bu kitabını, Rusların
Kazakları Hıristiyanlaştırma
amacıyla yürüttüğü
misyonerlik faaliyetlerine karsı bir
faaliyet olduğunu dile
getirmiştir. Bu kitabın basılması için Altınsarin, İlminski’den izin almak zorunda kalmıştır. Çünkü o bölgenin bütün eğitim işleri İlminski’nin kontrolü altındaydı ve resmî olarak
ondan izin alınması gerekiyordu. Ancak İlminski,
kitabın yayınlanmasıyla İslam
dininin bozkırda yayılacağından
korkarak bu kitabı yayınlanmaktan çekinmişti.
Dönemin ünlü misyonerlerinden Efimiy Malov’un şu
itirafları bu noktada dikkat çekicidir: Altınsarin, İlminski’nin referansı üzerine Kazak Eğitim Müşaviri
olarak tayin edilmişti. İlminski, Altınsarin konusunda yanıldığını, çünkü bir Müslüman adamın Hıristiyan
dininin çıkarları için hiçbir zaman çalışmayacağını, bu yüzden kendilerinin şimdi Altınsarin’i bu görevden uzaklaştırmanın yollarını araştıracaklarını belirtmiştir.[10]
Görülüyor
ki İlminski kendi başına Çarlık Rusya’sının siyasetini belirlemiş ama hedefleri
tutturmak şöyle dursun, işler tam tersi istikamette seyretmeye başlamıştı.
İlminski hayatı boyunca kendi eğitim politikasını savunarak vaziyetin bu hale
gelmesinden II Ekaterina’yı sorumlu tutmuştu. Tatarların Orta Asya’da etkin bir
rol almasını anlatırken II Ekaterina’nın neler yaptığını da kabalama bir usulde
yazmıştık. İlminski daha sonra Müslümanların tesirini kısmen de olsa kırabilmek
için elinden gelen her şeyi yaptı, hatta 1884’teki müftü tayinine müdahale
ederek bu makama en kabiliyetsiz kişinin
getirilmesi için çalıştı.[11]
İlminski,
bu dönemde ne kadar başarısız olsa da Türklerin surunda bir gedik açmayı
başarmıştı ve sonraki dönemde Sovyetler için ilham kaynağı olacaktı.
[1]
Adilbayev Alau, agm, s. 70
[2]
Ayan Ekrem, agm,
s. 127,128,129
[3]
Ayan Ekrem, agm,
s. 130
[4]
Adilbayev Alau, agm, s. 75
[5]
Kesici Kayyum, “Bolşevik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde
Eğitim,
Kültür ve Fikir Hayatı”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, C. 19, Ankara 2002,
s. 439
[6]
Adilbayev Alau, agm, s. 72
[7]
Adilbayev Alau, agm, s. 72,73
[8]
Saray Mehmet, “Kazakların
Uyanışı”, TİKA Yayınları, Ankara 2004, s. 108
[9]
Ayan Ekrem, agm,
s. 133
[10]
Adilbayev Alau, agm, s. 74
[11]
Ayan Ekrem, agm,
s. 134


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.