Türkistan’da İki Eski Arkadaş Nikolas İlminski ve Ibıray Altınsarin - akademitarih

EN YENİ MAKALELER

Post Top Ad

Your Ad Spot

25 Ağustos 2020 Salı

Türkistan’da İki Eski Arkadaş Nikolas İlminski ve Ibıray Altınsarin

Nikolas İlminski ve Ibıray Altınsarin

 
Tarihçi - Yazar


Türkistan’da İki Eski Arkadaş Nikolas İlminski ve Ibıray Altınsarin

            İlminski’yi ve İlminski’nin şahsında Rusların eğitim siyasetini bilmeden hem Çarlık Rusya’nın hem de Sovyetlerin eğitim siyasetini anlamak zordur. Bu fikirle Nikolas İvanoviç İlminski’nin ve Kazak aydını Ibıray Altınsarin’in tanınmasından yanayım.

            İlminski Rusların 1860’tan sonraki yeni eğitim siyasetinin kurucusu olacaktı. “Protivomusulmanskoe Otdeleniye”nin (İslam karşıtlığı dairesi) başına geçtiğinde henüz 24 yaşındaydı. Akademide Tatarca ve Arapçanın yanı sıra teoloji derslerine girdi. 1847 yılında misyonerlik amacıyla kurulan Tercüme Komitesi’nin başkanlığına seçildi. Bu komitenin amacı Hıristiyanlıkla ilgili dini kitapları Rus olmayan halkların diline aktarmaktı. 1858 yılında Orenburg Bölge Komisyonluğu’na üye olarak seçildi.[1] 1858 yılında Ibıray Altınsarin ile tanıştı ve daha önce özellikle Kazan Tatarları ve Başkurtlar üzerine yoğunlaşan misyonerlik faaliyetlerinin mecranı Kazaklar üzerine değiştirdi. İlminski, bu durumun sebebi olarak Tatarlardan gerekli verim alamamayı ve diğer Türklerin daha az dindar olmalarını gösteriyordu. Bu yaklaşımda görülüyor ki Ibıray Altınsarin’in de hasbelkader rolü var. Bu tanışma faslını İlminski kendi hatıratında nakleder, özetle İlminski ve Altınsarin V. V. Grigoryev’in evinde tanışmışlardı. Ibıray’ın dedesi Balgoja Bey’in dostu olan Grigoryev, Ibıray için özel iltifatlar ederek onu İlminski’ye takdim etmişti. O zamana kadar Ibıray zaten Grigoryev’in yanında tercümanlık yapıyordu. Bu tanışma faslından sonra Ibıray’la İlminski’nin ilişkiler git gide ilerlemişti, hatta Ibıray İlminski’nin evinde her gün beş saat civarı misafir oluyordu ki İlminski de bunu hatıratında Ibıray için, evimde kalıcı misafir oldu diyerek anlatıyordu. Hatta İlminski ve çevresindekiler Ibıray’a İvan Alekseyeviç dediklerinden de bahseder.[2]

            1860’lı yıllar yeni eğitim sisteminin tatbiki için hareketliliğin yaşandığı dönemdi. Esas maksat Kazak bozkırlarında Tatarların etkisinin kırılması ve Rus etkisinin yerleştirilmesiydi. Ocak 1867’de Orenburg Genel Valisi Krıjanovski, İçisleri Bakanı Valuyev’e “Rusya’nın doğu kısmında İslam dininin yayılmasına karşı önlemler” konusunda bir rapor sunmuştu. Krıjanovski Türkistan’ın işgal edilmesi ile bu bölgede İslam’ın tesirinin artacağını öne sürüyordu. Bölge halkının büyük bir kısmının Buhara, Hive ve Hokand Hanlıkları ile ticari ilişki içinde olduğunun da altını çiziyordu. Krıjanovski’yi en çok rahatsız eden konulardan biri Tatarların Kazaklar üzerindeki etkisinin artması olmuştu.

            Krıjanovski’nin raporu Eğitim Bakanı Tolstoy’a ulaşır o da 1869’da değerlendirmesi için İlminski’ye gönderir. İlminski, Tolstoy’un talimatını yerine getirir ve “Kazakların Eğitimleri İçin Alınan Tedbirler Meselesi Konusunda Düşünceler” adlı bir rapor hazırlar. Ona göre Krıjanovski haklıdır. Kazaklar, Tatarca okumaktadır. Hatta Tatarların Kazaklar üzerindeki tesirine karşı yapılan çalışmalar bile Tatar dilinde yazılmaktadır.” İlminski şu tavsiyelerde bulunur: “Öncelikle Kazak okullarında Tatarca İslami eğitim değil, Kazakça-Rusça eğitim verilmeli. Daha sonra, bu okul öyle bir tarzda olmalı ki geniş bir kitleye hitap etmeli. Son olarak, bunun içinde, doğal olarak ana dil de olmalı ve muhteviyatı ilgi çekici ve yararlı olmalı.” İlminski, Kazak çocuklarının Rusça bilmeden Ruslar ile beraber okuyamayacaklarını bu yüzden başta Kazakların ayrı okumaları gerektiğinde ısrar eder. Var olan Kazak okullarını tekrar gözden geçirmek ve köylere yeni Kazak okullarını açmak gerekir. Orenburg’da bu işi üstlenecek hazır birinin olmadığını bu yüzden Kazan’a Altınsarin’i göndermelerini Tolstoy’dan rica eder. Bakan Tolstoy, Orenburg gezisi sırasında bir toplantıda “hükümetin en önemli amacı Kazakların Tatarlaşmalarına imkân vermemek” der. Tolstoy, Orenburg Genel Valisinin danışmanı ile beraber İlminski’ye şöyle bir teklifte bulunur: Tatar bilim adamları ile beraber Kazakça ancak Rus alfabeleri ile makale hazırlayıp, Kazak öğrencilere bu makaleyi okutmak gerekir, eğer okuyup anlayabiliyorlarsa Kazakça için Rus alfabesi kullanmak gerekir.[3]

            Bu arada “Tatarların etkisi” ifadesini de insanların kulaklarına almalıyız zira Ceditçilik hareketini başlatan da aslında İlminski’nin ve onun ardıllarının Kazak bozkırlarında yürüttükleri misyonerlik çalışmalarıdır.

            Etnojenetik açıdan dikkatimizi çeken bir şey oldu; İlminski, Kazakların Tatarlaşmaması için Ruslaşması gerektiğinden bahsediyor. Ne kadar enteresandır. Oysa Rusların okullarda “anadil”de eğitim verileceği belirtiliyor. Bu konuda okullarda Kazakça ders vermelerinin tek sebebi okulları cazip hale getirebilmekti. Plana göre bu okullarda okuyan çocuklar için zamanı geldiğinde Rusçadan başka bir dil olmayacaktı.[4]

            Sovyet döneminin üzerinden yaklaşık yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen Rusça, Türkler arasında hala ortak iletişim ve bilim dili olma özelliğini korumaktadır. Bu bile Türklerin kendi aralarındaki ilişkinin boyutlarını gösterebilir. Çok değil daha yüzyıl önce Tatarca eğitim alan bu insanların, bugün birbirlerinin dillerinde konuşmaktan uzak durmaları üzerinde iyi durulması gereken bir başka sorundur. Bir de işi şu boyutu var, bu yıllarda Kıpçak Bozkırında, Kafkaslarda ve hatta Kazak Bozkırlarında Tatarca konuşmak kültür seviyesinin yüksekliğini ifade eder, bu hususta da Lev Nikolayeviç Tolstoy’un romanlarına bakmak yeterlidir.

            “Ruslaştırma” siyaseti kavram olarak yine Ruslar tarafından kullanılagelmiştir. Bunu biz bizzat Ruslardan öğreniyoruz, şöyle ki: “Ülkemizde yaşayan geri kalmış halkları eğitmekteki esas gaye, onların muhakkak Ruslaştırılması olmalıdır. Böylece onlar, Rus halkıyla karışıp, eriyip gideceklerdir.”[5] Bu ifadeler Çarlık Rusya’nın, dönemin eğitim bakanı Tolstoy’a ait. Açık şekilde görüldüğü gibi Ruslar da zaten bu maksatlarını hiçbir zaman saklamamışlardı.

            İlminski ile Ibıray’ın ilişkileri daha da gelişmişti bu sırada, beraberce Orenburg’a taşınmışlardı ve iki sene kadar orada yaşamışlardı. Ibıray İlminski için aslında pek çok şey demekti.

            Biraz Ibıray Altınsarin’den bahsetmek istiyorum. Altınsarin aslında kendi halkını çok seven biri, yani bir Kazak milliyetçisi ve bu doğrultuda tek isteği halkının gelişmesi. Su götürmez bir gerçek bu, ama Ibıray’ın belki de gözünü kör etmiş milliyetçiliği ve Rus hayranlığı sonradan pişman olmasına sebep olacaktı. Ibıray’ın halkına olan sevgisinin farkında olan İlminski Kazaklar hakkındaki siyasetini Ibıray üzerinden yürütmek arzusundaydı. Zaten Kazak köylerinde açılmasını tasarladığı okulları Ibıray’a mal ederek, işin içinde, halkın nefretini cezbedecek olan “Rus parmağı”nın fark edilmesini önlemek istiyordu. Bu şekilde Hıristiyanlaşan Kazaklar, Hıristiyanlığın terimlerini Kazakça olarak öğrenecekler ve açılacak olan yeni Rus-Kazak okullarında Hıristiyanlığın propagandasını yapabileceklerdi.[6]

            Kiril alfabesinin bu noktada ne kadar hayatiyet taşıdığını ayrıca anlatmanın elzem olduğu kanısındayım. Açılacak olan okullarda bir serbestlik olacaktı, bu da eğer veliler talep ederse okullarda İslam dini öğretilecekti. Ancak din derslerinin Tatarca olması lazımdı. İlminski, din derslerinin hiçbir zaman Kazakça yapılmamasına dikkat edilmesini istiyordu. Eğer din dersleri Kazakça yapılırsa bozkırda Kazak dili kuvvet kazanır, halk da İslamiyet’e karsı daha büyük ilgi göstermeye başlardı. Yani İlminski’nin planına göre bütün bölgede, şehir veya köy olsun, okullarda Kazak dili Kiril alfabesi kullanılarak okutulmaya başlanırsa Tatarca çabuk unutulur ve Tatarca okutan mollalar ne kadar İslamiyet’i öğretmeye çalışsalar da başarılı olamazlardı. Hem de kardeş Müslüman halkların arasındaki yazı birliği de ortadan kaldırılmış olurdu.[7] İlminski’nin eğitim planı çok yönlüydü ve ince ayrıntılarla bezenmişti.

 

Mehmet Saray, İlminski’nin maksatlarını maddeler halinde, şu şekilde vermiştir:

·         1. Kazakistan’daki Kazak okulları ile Rus okulları birleştirilecek ve karma eğitim yapılacak,

·         2. Bu karma okulların programları Rus papazları tarafından belirlenecek,

·         3. Rus papaz öğretmenlere Kazak gençleri yardımcı olacak, eğitim dili Tatarca ve Rusça olacak.

·         4. Yeni İslami okul açılmasına izin verilmeyecek,

·         5. Tatar ve Başkurt hocaların Kazak gençlerini okutmaları yasaklanacak,

·         6. İslami eğitim veren medreselerin kontrol altında tutulması sağlanacak.[8]

 

            Ama işler İlminski’nin istediği gibi gitmemişti bir türlü. Açılan okullar İlminski’nin maksadına hizmet etmemiş; bilakis Kazakların fikri yapısını güçlendirmiş, eğitim seviyesini geliştirmişti.

 

            Burada Ibıray Altınsarin’in pişmanlığından da bahsetmek gerekir. 1871 yılında Altınsarin, İlminski’ye yazdığı mektupta: “Siz bir mektubunuzda Kazaklar arasına Rus alfabesinin sokulması yönünde fikir zikretmişsiniz. Bu kesinlikle tartışılamayacak bir fikir. Yani, onu hayata geçirmek bence, çok büyük zorluklarla karşılaşır. Rus alfabesiyle yazılı kitaplar Kazaklar arasında tam bizim düşündüğümüz gibi kolay ve çabuk olacak bir iş değil. Arap harfli yazılan kitapları alacak olursak, eğer bu kitaplar faydalı kitaplar olursa, içeriği ilginç olursa mektepten halk arasına çabucak yayılıp Kazak gençlerini bilime yönlendirmeye yardımcı olur. İşin aslına bakacak olursak Kazakça kelimeler her ne kadar Rus alfabesiyle uygun yazılacak olsa da, Tatarca yazmak Kazak dilinin tazeliği ve bütünlüğüne zarar veriyor olsa da, çok uzun zaman boyunca Tatar alfabesini Kazaklardan ayırmanın mümkün olmayacağını bizim iyi anlamamız gerekiyor. Neden derseniz, Kazak’ın dini o alfabeyle yazıldı, Kazaklar Arapça ve Tatarca dua ederler. Önemli olan içeriğin çocukların ilgileneceği türden olması ve onların alışğı alfabeyle yazılması gerektiğidir. Bu arada, alfabenin Arapça veya Rusça olması, Arap harfinin dilimize zarar vermesi işimize o kadar engel olmaz” demektedir.[9]

 

            O dönemde Kazak bozkırlarında 160 civarında okul açılmıştı, ama Ruslar istedikleri ürünü bir türlü elde edememişlerdi. Bunun sebebi Ibıray’ın gerçeği görmesi ve Ibıray’la birlikte Abay gibi büyük bir filozofun Kazak dilinin geliştirerek Rusçanın Kazak bozkırlarında hâkim dil olmasını engellemiş olmalarıydı. Ayrıca Rusların baskısı da Kazakların milli şuurunu güçlendirmişti.

 

            Tüm bunlar olurken, İlminski metodunun ciddi bir sorun yarattığını gören Gaspıralı İsmail Bey duruma müdahil olmuş, eski okulların ıslah edilmesi ve yeni metotta eğitim verecek okulların açılması konusunda çalışmalara başlamıştı. Böylece İlminski, Gaspıralı’nın kurduğu “Tercüman” gazetesini ve Gaspıralı’yı Rus siyasetinin en büyük engeli olarak görmüştür. İlminski, yakın dostu, 1880–1905 arasında Rus Ortodoks kilisesinin başkanı ve bir ara Çar hükümetlerinin Eğitim Bakanı olan Pobedonostsev’e yazdığı mektupta söyle diyordu: “Gaspıralı’nın tek bir gayesi var. Rusya idaresinde yasayan milyonlarca Müslüman’ı birleştirmek, modern eğitimle ve Avrupa medeniyetinin imkânları ile daha kuvvetli hâle getirmek ve İstanbul’un bu konuda desteğini sağlamak. Bu bizim yaptıklarımıza ve yapmak istediklerimize ters düşğü gibi, Rus Ortodoksluğu için de büyük tehlike teşkil etmektedir. Bunun için Gaspıralı’nın ve gazetesinin susturulması gerek. Bunu temin için mutlaka hükümet ricali ile görüşmelisin ve gerekeni yaptırmalısın.” İlminski’nin “Kazak çocuklarına İslam dini hiçbir zaman Kazak dilinde öğretilmemelidir” fikrine karşı gelen Altınsarin, İslam’ın dinî esaslarını Kazak dilinde anlatan Seriatu’l İslam adlı kitabı yazmıştı. Kazak edebiyatçısı Mekemtas Mırzahmetov, Altınsarin’in bu kitabını, Rusların Kazakları Hıristiyanlaştırma amacıyla yürüttüğü misyonerlik faaliyetlerine karsı bir faaliyet olduğunu dile getirmiştir. Bu kitabın basılması için Altınsarin, İlminski’den izin almak zorunda kalmıştır. Çünkü o bölgenin bütün eğitim işleri İlminski’nin kontrolü altındaydı ve resmî olarak ondan izin alınması gerekiyordu. Ancak İlminski, kitabın yayınlanmasıyla İslam dininin bozkırda yayılacağından korkarak bu kitabı yayınlanmaktan çekinmişti. Dönemin ünlü misyonerlerinden Efimiy Malov’un şu itirafları bu noktada dikkat çekicidir: Altınsarin, İlminski’nin referansı üzerine Kazak Eğitim Müşaviri olarak tayin edilmişti. İlminski, Altınsarin konusunda yanıldığını, çünkü bir Müslüman adamın Hıristiyan dininin çıkarları için hiçbir zaman çalışmayacağını, bu yüzden kendilerinin şimdi Altınsarin’i bu görevden uzaklaştırmanın yollarını araştıracaklarını belirtmiştir.[10]

 

            Görülüyor ki İlminski kendi başına Çarlık Rusya’sının siyasetini belirlemiş ama hedefleri tutturmak şöyle dursun, işler tam tersi istikamette seyretmeye başlamıştı. İlminski hayatı boyunca kendi eğitim politikasını savunarak vaziyetin bu hale gelmesinden II Ekaterina’yı sorumlu tutmuştu. Tatarların Orta Asya’da etkin bir rol almasını anlatırken II Ekaterina’nın neler yaptığını da kabalama bir usulde yazmıştık. İlminski daha sonra Müslümanların tesirini kısmen de olsa kırabilmek için elinden gelen her şeyi yaptı, hatta 1884’teki müftü tayinine müdahale ederek bu makama en kabiliyetsiz kişinin getirilmesi için çalıştı.[11]

           

            İlminski, bu dönemde ne kadar başarısız olsa da Türklerin surunda bir gedik açmayı başarmıştı ve sonraki dönemde Sovyetler için ilham kaynağı olacaktı.

 



[1] Adilbayev Alau, agm, s. 70

[2] Ayan Ekrem, agm, s. 127,128,129

[3] Ayan Ekrem, agm, s. 130

[4] Adilbayev Alau, agm, s. 75

[5] Kesici Kayyum, “Bolşevik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, C. 19, Ankara 2002, s. 439

[6] Adilbayev Alau, agm, s. 72

[7] Adilbayev Alau, agm, s. 72,73

[8] Saray Mehmet, “Kazakların Uyanışı”, TİKA Yayınları, Ankara 2004, s. 108

[9] Ayan Ekrem, agm, s. 133

[10] Adilbayev Alau, agm, s. 74

[11] Ayan Ekrem, agm, s. 134


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.

Post Top Ad

Your Ad Spot