Jandarma Teşkilatı Tarihi 1918-1921 |
DOÇ.DR. İsmail EFE Kırıkkale Üniversitesi Öğretim
Üyesi |
Akademi Tarih sayfasının bugünkü konuğu Sayın Doç. Dr. İsmail EFE. Hocamıza verdiği destekten dolayı teşekkür ederiz.
30 Ekim 1918’den Ocak 1921’e Teşkilat,
Tensîkât ve İcraatlarıyla Türk Jandarması
Giriş
Jandarma “Askeri Zaptiye” adıyla
Türk devlet teşkilatına 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve 1839’da
Tanzimat Fermanı ile devlet teşkilatında yeni bir idare tarzının vücuda
getirilmesi sonucunda girdi. Tanzimat’tan önceki dönemde devlet teşkilatında
mülki, adli, mali ve askeri gibi ayrı ayrı bir tertip ve tasnif olmadığından
ayrı bir zabıta teşkilatı da bulunmuyordu. Zabıta işleri bir kısım devlet
memurları ve askerlerden oluşan guruplarca ifa ediliyordu. Her büyük memurun ve
her mütegallibenin kendine mahsus bir zabıta kuvveti bulunuyordu. İlk jandarma
teşkilatı “Askeri Zaptiye” adıyla, 21 Haziran 1859 (9 Haziran 1275) tarihli
nizamname ile teşkil edildi.[1]
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın
kaybedilmesi orduda ıslahatı gündeme getirdi. Islah faaliyetlerine Askeri
Zaptiye’nin tanzim ve düzenlenmesiyle başlanmasına karar verildi. Sadrazam Said
Paşa, 1878’de Askeri Zaptiye’nin tamamen kaldırılması ve Avrupa devletlerinde
bulunan jandarma teşkilatının Osmanlıda vücuda getirilmesi için İngiltere ve
Fransa’dan çok sayıda subay getirtti. Yabancı subaylardan oluşan bu heyetin
katkılarıyla Fransa Jandarma Nizamnamesi esas alınarak Osmanlı Jandarma
Nizamnamesi hazırlandı. 15 Nisan 1880’de layiha halinde neşredilen nizamname
ile Askeri Zaptiye adı jandarma olarak değiştirildi. 15 Nisan tarihli Nizamname
ile jandarma Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bütün yönleriyle doğrudan
Seraskerlik makamına bağlandı.[2]
Osmanlıda jandarmaya dair bir
düzenleme de 1. Dünya Savaşı sürecinde, 21 Temmuz 1914’de yapıldı. Yapılan
düzenleme ile jandarma birlikleri sabit ve seyyar adı altında iki kısma
ayrıldı. Yeni düzenleme ile mevcut sabit jandarma birliklerinin yanında birde
seyyar jandarma birlikleri kuruldu.[3]
Seyyar jandarma birliklerinin kurulma amacı; orduyu dağınık görevlerle
uğraşmaktan kurtararak tüm güç ve enerjisini eğitim ve savaşa yoğunlaştırmasını
sağlamaktı.[4] I. Dünya
Savaşı devam ederken 13 Teşrinievvel 1333 (13 Ekim 1917) tarihli “Jandarmanın
Vazife ve Teşkilat-ı Esasiyyesi ile Cihet-i Merbutiyyeti Hakkında Kararname”
ile jandarmanın istihdamı, teşkilât ve görevleri hakkında değişikliğe gidildi.[5]
13 Ekim 1917 tarihli kararname çerçevesinde, 28 Ekim 1917 tarih ve 1537
mükerrer sayılı padişah iradesiyle Osmanlı ülkesi; İstanbul Birinci ve İkinci
Mıntıka Müfettişliği, İzmir, Suriye, Trabzon, Elazığ ve Irak Mıntıkası olmak
üzere yedi jandarma mıntıka müfettişliğine ayrıldı.[6]
I. Dünya Savaşı yıllarında
jandarma kuvvetleri çeşitli görevler için farklı birlikler şeklinde
teşkilatlandırıldı. Sahil kesimlerinde düşman faaliyetlerini gözetlemek ve
düşmanın çıkarma girişimlerine müdahale etmek amacıyla jandarmadan “Kıyı
Gözetleme Birlikleri”, demir yollarının güvenliğini sağlamak amacıyla
“Demiryolu Koruma Birlikleri” kuruldu. Ayrıca kolordu teşkilatlarında
jandarmadan seyyar taburlar oluşturularak, askerî inzibat görevi ifa eden
“Sahra Jandarma Birlikleri” teşkil edildi.[7]
Osmanlı Devleti’nin mütareke görüşmelerine başladığı günlerde, 13 Teşrinievvel
1334 (13 Ekim 1918) tarihli “Jandarma Kıtaatının Tertibatı ve Suret-i İnkısamı
Hakkında Nizamname” ile jandarmanın teşkilat ve görevleri yeniden düzenlendi.[8]
Mütareke Sonrası İstanbul
Hükümeti İdaresinde Jandarma Birinci Dünya Savaşı’nı kaybeden Osmanlı Devleti,
İtilaf Devletleri adına İngilizlerle 30 Ekim 1918’de ağır şartlar ihtiva eden
Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak fiili çatışma durumunu sona erdirdi.[9]
Mütarekenin 5. maddesi, hudutların muhafazası ve iç asayişin sağlanması için
ihtiyaç duyulacak askeri kuvvettin dışındaki bütün Osmanlı askeri kuvvetinin
terhisini öngörüyordu. Hudutların muhafazası ve iç asayişin temini için
bulundurulacak askeri gücün miktar ve konumunun ne olacağı mütareke görüşmeleri
sırasında kesin olarak tespit edilmemiş, İtilaf Devletleri ile Osmanlı hükümeti
arasında daha sonra yapılacak müzakerelere bırakılmıştı.[10]
Mütareke hükümleri Osmanlı
ordusunun derhal terhisini ön gördüğünden, Harbiye Nezareti 6 Kasım 1918
tarihinde 1300 (1884/1885), 28 Kasım’da 1309 (1893/1894) doğumluların, 6 Ocak
1919’da ise 1316 (1900/1901) doğumluların terhisi hususunda bütün
kumandanlıklara emir verdi. Mütarekenin imzalandığı tarihte ordunun asker
mevcudu 400.000 iken Harbiye Nezareti emrinin, ordu kumandanlıkları tarafından
hemen uygulamaya konulması nedeniyle, 22 Ocak 1919 tarihine gelindiğinde
Osmanlı ordusundan 10.000 subay ve 264.339 nefer terhis edilmiş durumdaydı.
Terhislerin hızlı bir şekilde devam etmesi ve asker kaçakları nedeniyle asker
mevcudu hızlı bir şekilde eridi. 25 Ocak 1919 tarihli rapora bakıldığında,
ordunun tamamen terhis edildiği ancak muhtelif mevkilerde dağınık halde 50.000
kişilik bir kuvvet mevcudunun bulunduğu görülmektedir. Hâlbuki İtilaf
Devletleri ile yapılan görüşmelerde Osmanlının elinde bulunması gereken kuvvet:
30.000 piyade, 4.409 makineli tüfek neferi, 6.000 topçu, 3033 süvari, 3.240
istihkâm, 1026 telgrafçı, 516 tayyareci, 2.718 nakliye, 675 hizmet, 2.610
sanayi olmak üzere toplam sayı 60.464 olması gerekirken mevcut sayı, bu rakamın
çok altına düşmüş durumdadır. Yine görüşmelerde bulunması uygun görülen silah
miktarı: 160 sahra ve cebel topu, 72 vasat çapta top, 24 ağır top, 50.282
tüfek, 240 makineli tüfek olarak öngörülmüş olmasına rağmen denetim mevkiinde
bulunan İtilaf Devletleri mümessilleri buna izin vermemişlerdir.[11]
Mütareke döneminde orduyu yeniden
teşkilatlandırma çalışmalarına başlayan Osmanlı Genelkurmayı, her biri 3
tümenden oluşan 9 kolorduluk bir askeri güç teşkilini planlıyordu. Ancak
Osmanlıyı tamamen denetim altına almak isteyen İngiliz Generali Milne,
Osmanlının 1 piyade ve 1 süvari tümeninden oluşan, yardımcı kuvvetlerle mevcudu
100.000’i geçmeyecek, 3 kolorduluk bir orduya sahip olmasını istiyordu. İngiliz
dışişleri görevlilerinden eski İstanbul Büyükelçisi L. Mallet ise Barış Konferansı’nda
kesin karar verilene kadar, Türk ordusunun padişahın hassa birliği ve yabancı
subayların komutasında bulunan az sayıda jandarmadan ibaret olması gerektiğini
söylüyordu. İngiliz General Deedes, 10 Nisan 1919 tarihinde yapılan komiserler
toplantısında terhis işlerinin iyi gittiğini, Osmanlı ordusunun her biri 1.500
mevcutlu 20 tümene indirildiğini ifade ediyordu.[12]
Ordunun terhisi sırasında
jandarma birliklerinde de terhislerin yapılması, Batı Anadolu ve Orta Karadeniz
kesimlerinde eşkıyalık hareketlerinin artmasına, asayişin bozulmasına yol
açmıştı.[13] Osmanlı
Genelkurmayı, mütareke hükümleri gereği ordu sayısının artırılması mümkün
olmadığından, jandarma adı altında asker kaydetmeyi elde silahlı güç
bulundurmak için bir yöntem olarak görüyordu. Bu anlayışa uygun olarak 16 Kasım
1918 tarihinde Umum Jandarma Kumandanlığı, bütün vilayet ve
mutasarrıflıklardan, terhis nedeniyle boşalacak olan jandarma kadrolarının
ikmali için gönüllü kaydına gayret edilmesini istedi.[14]20
Kasım 1918’de ise Dâhiliye Nezareti’nden Ankara Vilayeti’ne çekilen şifre
telgrafta, ahalinin takipte istihdamının uygun olmadığı bunların geçici olarak
jandarmaya kaydedilip, esas jandarmalarla karıştırılarak zabitan kumandasında
takipte istihdamlarının mümkün olacağı bildirilmiştir. Böylece kendilerine hem
jandarma ödeneği verileceği hem de iaşe ve ikramiye verilmesinin de mümkün
olacağını ifade eden Dâhiliye Nezareti, bununla ilgili tedbirlerin alınması
istenmiştir.[15]
Türk topraklarında işgal
faaliyetine girişen itilaf güçlerinin ilk icraatları, kendileri için engel
olarak gördükleri Türk jandarmasını, ya işgal ettikleri yerlerden çıkartmak, ya
da kendi denetimleri altına almak veya terhis etmek oluyordu. 17 Aralık 1918’de
Adana’yı işgal eden Fransızlar, kurdukları kontrol idaresinin başına Albay Bremond’u
genel vali olarak atadılar. Genel Vali olarak tayin edilen Albay Bremond’un ilk
icraatlarından biri, mütareke ahkâmına aykırı olarak Adana’da bulunan Türk
Jandarmasının başına kadro dışı subaylar tayin etmek, polis ve jandarmanın
kıyafetlerini değiştirmek ve kalpaklarında bulunan hilal amblemini kaldırtmak
olmuştur.[16] 11
Şubat 1919 tarihinde İngiliz Yüksek Komiser Amiral Calthorpe, Osmanlı Hariciye
Nezareti’ne 12 maddelik talepler listesi sundu. Calthorpe’nin listesinde,
idaresi altındaki bölgede bulunan Türk Jandarmasının terhisine kadar kendisine
bağlanması, ihtiyaç fazlası olan jandarmanın silahlarını teslim etmesi
hususları da yer almaktaydı.[17]
İtilaf Devletleri mümessilleri
kendileri açısından tehdit olarak gördükleri jandarmayı etkisizleştirmeye
çalışırken, Osmanlı Hükümeti de yaşanan gelişmeleri dikkate alarak jandarma
teşkilatında bazı düzenlemeler yapmaya başladı. Hükümetin hazırladığı 15 Mart
1919 tarihli “Jandarmanın Dâhiliye Nezareti’ne Raptı Hakkında Kararname” ile
Umum Jandarma Kumandanlığı, her türlü iş ve muamelatıyla Dâhiliye Nezareti’ne
bağlandı.[18] Bu
kararname ile 13 Ekim 1917’de kabul edilen “Jandarmanın Vazife ve Teşkilat-ı
Esasiyyesi ile Cihet-i Merbutiyyeti Hakkında Kararname”nin 1919 tarihli
kararnameye muhalif hükümleri kaldırıldı. 15 Mart 1919 tarihli kararnamede,
Jandarma zabitan ve efradının tayin, terfi ve muhakeme gibi hususlara dair
düzenlemenin daha sonra bir kararname ile tespit edileceği ifadesi de yer
alıyordu.[19]
23 Mart 1335 (23 Mart 1919)
tarihinde jandarma efradının maaş ve iaşe bedeli ile jandarma zabitanına
verilecek iaşe bedeli hakkında kararname yayınlandı. Kararnamede, Jandarmaya
gönüllü olarak kaydolan namzetlere “200, nefer 500, onbaşı 550, çavuş 600,
başçavuş 650, bölük kâtibi 650 kuruş” ile bir iaşe bedeli alması uygun
görülüyordu. Ayrıca askerlik mükellefiyetini jandarma olarak ifa etmek üzere
orduya alınan namzetlere “100, nefer 200, onbaşı 250, çavuş 300, başçavuş 350,
bölük kâtibi 350 kuruş ve bir iaşe bedeli” verilecekti. Verilecek olan iaşe
bedelinin miktarı, bir neferin bir aylık maaş bedeli olarak tespit edilmiş
olmakla birlikte, “iaşe bedelinin beş yüz kuruşu geçmeyeceği” hükmü de
kararnamede yer alıyordu. Jandarma süvari efradına, erkân, ümera ve zabitanına
ayrıca hayvanları için yem, nal ve mıh bedeli ödenecek, Jandarma efradının
elbise masrafı hükümetçe karşılanacaktır. 23 Mart 1919’da yayınlanan bu
kararnamenin 1919 yılı Mart ayı başından itibaren geçerli olduğu ifade
edilmiştir.[20]
Kararnameye göre gönüllü kaydedilen jandarma ile kıdemli jandarmanın, toplam
jandarma efradı içindeki oranı yüzde kırkı geçemeyecektir. Ayrıca gerek gönüllü
kaydı sırasında gerekse ordudan verilen efradın vilayetlere dağıtım ve
görevlendirmeleri yapılırken görev bölgelerindeki meskûn ahalinin mezhep ve
milliyet itibariyle nüfusları nispeti dikkate alınarak dağıtım yapılacaktır.[21]
23 Mart 1919 tarihli kararnamenin
uygulaması ile ilgili Jandarma Müfettiş-i Umumisi’nin başkanlığında teşkil
edilen heyet tarafından hazırlanan talimatnamede yer almıştır. Talimatnamede
jandarmanın biri gönüllü, diğeri mükellef olmak üzere iki kaynaktan temin
edileceği ifade edilmiştir. Gönüllüler orduda askerlik hizmetlerini ifa eden
henüz 35 yaşını geçmemiş ve 19 yaşını tamamlamış ancak henüz muayeneleri
yapılmamış olanlarla, sağlık sebebi dışında herhangi bir nedenle askere
alınmamış, yaşları 30 geçmemiş olan acemi gönüllerden alınacaktır. Mükellef
olan efrat ise silâhaltına celp ve davet edilen yeni efrat arasından temin
edilecektir. Şayet yeni efrat arasından yeterli jandarma temin edilemez ise
silâhaltında bulunan, altı ay ile bir buçuk sene orduda talim ve terbiye görmüş
olan efrat arasından temin edilecektir.
Talimatnamede jandarmaya alınacak
efratta bulunması gereken özellikler de yer almıştır. Jandarmaya alınacak
efradın, “Osmanlı tebaasından olması, iyi derecede Türkçe bilmesi, iyi huylu
olması, kötü şöhrete sahip olmaması, kötü şöhret nedeniyle mahkûmiyeti
bulunmaması, iyi bir vücuda, güçlü bir bünyeye sahip olması, boyunun 1.60’dan
aşağı olmaması” gibi nitelikler sayılmıştır. İster gönüllü isterse mükellef
olsun, jandarmaya kayıt olunan efradın jandarmada en az üç sene zorunlu görevi
olacaktır.[22]
Talimatnamede kimlerin jandarmaya alınmaması gerektiği de yer almıştır. “İster
gönüllü isterse mükellef olsun tehcirde görev ifa etmiş, İttihat ve Terakki
siyasetini benimsemiş olanların ne sıfatla olursa olsun jandarmaya kaydına
meydan verilmemesi” istenmiştir. Talimatnamenin uygulaması hususunun
müfettişler tarafından teftiş edileceği, talimatname hilafında olanların takip
edilerek haklarında ciddi cezalar verileceği uyarısı yapılmıştır.[23]
1919 tarihli “Jandarma
Karakollarının Devriye ve Muhabere Hizmetleri Hakkında Talimatname” ile
jandarmanın görev ve sorumlulukları da belirlenmiştir. Talimatnamede,
jandarmanın görevleri arasında sayılan devriyenin: memleketin her noktasında
kesin bir şekilde emniyetin tesisi için yapıldığı vurgulanmıştır. Devriye
hizmeti, umumi yollarda ve köy yollarında, nahiye ve köylerde, çiftlik ve
ormanlarda velhasıl karakollar dâhilinde bulunan mahallerin tamamında dolaşarak
ifa edilir denilmiştir. Ayrıca panayır ve pazar yerleri, toplantı yerleri gibi
kalabalık yerlere nizam ve asayiş gayesiyle jandarmalar devriye tertipleri
yapacaklardır. Jandarmanın önemli görevlerinden biri de muhabere olarak tespit
edilmiştir. İki ya da daha fazla karakol arasında tespit edilen noktaya giderek
tarafların orada bir araya gelmesi hizmeti muhabere olarak tanımlanmıştır.
Muhabere hizmetleri arasında tutukluların sevki, kararların iletilmesi, umumi
asayiş ile ilgili malumat ve haberleri birbirlerine bildirmekte yer almıştır.
Ayrıca suçluların aranması, genel asayişi bozan bütün olayların bertaraf
edilmesi için her türlü tedbirin alınması ve diğer karakollara ait jandarmanın
ilgili konularda bilgilendirilmesi muhabere hizmetleri arasında yer almaktadır.[24]
12 Nisan 1919 tarihinde,
Jandarmanın yeniden düzenlemesine dair 23 Mart 1919 tarihli kararnamenin
uygulanabilmesi için ihtiyaç duyulan mali kaynak, 1919 yılı bütçesine 1.782.484
lira 40 kuruş tahsisat olarak konulmuştur. Bütçeye konulan bu ilave ödeneğin
jandarma içinde dağılımı, jandarma dairesinin teklifi ve Maliye Nezareti’nin
muvafakatine bırakılmıştır.[25]
Harbiye Nazırı Şakir Paşa, 17
Nisan 1919 tarihinde Journald’Orient’e verdiği demeçte “Şile, Bursa ve Aydın
havalisinde eşkıyalık olaylarının arttığını, bu olayları yapanların asker
kaçakları olduğunu” söylemektedir. Şakir Paşa, İstanbul’dan bu bölgelere daha
fazla jandarma göndererek buralardaki eşkıyalık ve soygunculuk hareketlerinin
önlenebileceğini ifade ediyordu. Dâhiliye Nazırı Mehmet Ali Bey ise 2 Mayıs
1919’da verdiği demeçte, 20.000 olan jandarma sayınsın 27.000’e çıkartıldığını,
kısa süre içinde jandarma sayısını 35.000’e çıkartılacağı yönünde açıklamalarda
bulundu. Gerek Harbiye Nazırı Şakir Paşa’nın gerekse Dâhiliye Nazırı Mehmet Ali
Bey’in açıklamaları, İstanbul Hükümeti’nin Jandarma sayısını artırma anlayışı içinde
olduğunu göstermektedir.[26]
Hükümet üyelerinin yaptığı bu açıklamalar, hükümetin Anadolu’da jandarma gücüne
dayanma anlayışında olduğunu ortaya koymaktadır. Hükümetin 1919 Nisan’ında
jandarma teşkilatında yaptığı düzenleme, Jandarma Genel Müfettişi General
Foulon ile birlikte uygulamaya konuldu.[27]
Ülkede asayişin sağlanması için
jandarma sayısının artırılması yönünde bir talep de IX. Ordu Müfettişi olarak
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa’dan geldi. Mustafa Kemal
Paşa, 24 Mayıs 1919 tarihinde Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’ne çektiği
telgrafta “Canik (Samsun) Livası, Sivas Vilayeti ve Amasya havalisindeki
jandarma sayısının asayişi temin için yetersiz olduğunu, jandarma sayısının
asayişi temin edebilecek seviyeye yükseltilmesini” istiyordu. Özellikle Canik
Livası ve havalisinde jandarma ve nizamiye kıtaatını takviye etmek üzere birkaç
bin neferin silâhaltına alınmasını isteyen Mustafa Kemal Paşa’nın telgrafına,
28 Mayıs 1919’da Sadaret’ten cevap verildi. Sadaret’ten verilen cevapta,
“jandarma maaşının artırılacağı, ihtiyaç duyulan jandarmanın istihdamı
hususunda gerekli çalışmaların yapılması hakkında Meclis-i Vükela’da
kararlaştırıldığı ve bu görevin Harbiye ve Maliye nezaretlerine verildiği”
ifade ediliyordu. 29 Mayıs 1919 tarihinde ise Sadrazam Damat Ferit Paşa, IX.
Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telgrafta, “jandarma temini için
ihtiyaç duyulan tahsisatın örtülü ödenekten mahallerine gönderilmesi hususunda
Meclis-i Vükela kararının Dâhiliye Nezareti’ne tebliğ edildiğini” bildirdi.[28]
Mustafa Kemal Paşa’nın 24 Mayıs tarihli telgrafına cevaben Harbiye Nazırı
Şevket Turgut Paşa, 3 Haziran 1919’da çektiği şifre telgrafta, “Samsun
havalisinde asayişin temini için jandarmanın acilen muvazzaf kıtaat ile
takviyesinin içinde bulunulan durum nedeniyle mümkün olmadığını” söylüyordu.[29]
Mustafa Kemal Paşa, 4 Haziran’da
Harbiye Nezareti’ne çektiği şifre telgrafta, “jandarma ve polis kuvvetlerinin
bizzat teftiş edilerek kendilerine vazifelerinin ciddiyet ve nezaketinin
anlatıldığını” bildirdi. Telgrafında Samsun jandarmasının yüz kişi ile takviye
edildiğini ve bu sayede Liva dâhilinde belirli bir sükûnun sağlandığını
söyleyen Mustafa Kemal Paşa, “Sivas Vilayeti ve Canik Livası’na sınır olması ve
aynı şartlara haiz olması hasebiyle Amasya Livası’yla meşgul olduğunu” beyan
ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, görev bölgesinde yeterli jandarma miktarına
ulaşana kadar çok acil durumlarda asayişin temini, eşkıyanın tenkili gibi
vazifelerin askeriye tarafından ifa olunacağını bildirdi. Mustafa Kemal Paşa,
Harbiye Nezareti’ne çektiği telgrafta, “bazı mıntıkalarda jandarma olmak
isteyenlerin bulunduğunu ancak hayvanları olmadığı ya da hayvan satın
alabilecek durumda olmadıkları için jandarma olamadıklarını, bu durumda
bulunanlara hayvan temini hususunda hükümetin bir çözüm bulmasını” teklif
ediyordu.[30]
III. Damat Ferit Paşa Hükümeti
döneminde “Tahkik Heyetleri” kurularak 1919 Temmuz-Ağustos aylarında Anadolu’ya
gönderildi.[31] Bu
heyetler arasında yer alan Ankara Tahkik Heyeti, 1919 Ağustos ayında görev
bölgesinde yaptığı bir dizi incelemeler neticesinde hazırladığı raporu, 23
Ağustos 1919’da Sadarete sundu. Ankara Tahkik Heyeti hazırladığı raporda,
“Ankara-Kastamonu-Bolu yöresinde jandarma kuvvetinin biran evvel kurulması
zaruretine” dikkat çekiyordu. Heyet raporunda, “adı geçen bölgede jandarma
kuvvetlerinin kurulması meselesinin İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetleri
bilgisi dâhilinde yapılmasını” öğütlüyordu. Damat Ferit Paşa Hükümeti döneminde
olduğu gibi Ali Rıza Paşa Hükümeti döneminde de Tahkik Heyetleri oluşturuldu ve
Anadolu’ya gönderildi. Bu heyet üyelerinden Ahmet Fevzi Paşa, 28 Kasım 1919’da
Havza’dan Dâhiliye Nezareti’ne gönderdiği raporda, mevcut jandarma ile halkın
güvenliğinin sağlanamadığını, jandarma sayısının artırılmasını gerekçeleri ile
ortaya koyuyordu[32] Gerek
Mustafa Kemal Paşa’nın gerekse Tahkik Heyetleri’nin talep ve görüşleri,
asayişin sağlanması için jandarma sayısının artırılması zaruretini
gösteriyordu. Hükümet de mütareke hükümleri gereği hem asayişin temini hem de
dayanacağı tek silahlı güç olarak gördüğünden jandarma sayısını artırma çabası
içindeydi.
Türkiye üzerinde nihai
hedeflerini ulaşmak isteyen İtilaf Devletleri, hedeflerine ulaşmalarına mani
olacak her türlü engeli ortadan kaldırma çabası içindeydi. 10 Ağustos 1920’de
Fransa’nın Sevr şehrinde İtilaf Devletleri ile Osmanlı Hükümeti arasında 13
bölüm, 433 madde ve eklerden oluşan Sevr Antlaşması imzalandı. İtilaf
Devletleri, Osmanlı adına Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdirecek nihai anlaşma
olan Sevr Antlaşması’na kendileri açısından engel olarak gördükleri her türlü
unsuru bertaraf edecek hükümleri yerleştirmişlerdi. Bu bağlamda Türk tarafının
tek dayanak olarak gördüğü jandarmayı etkisizleştirerek kendi denetimleri
altına sokacak hükümleri de Sevr Antlaşması’na koymuşlardı.[33]
Sevr Antlaşması’nın 152. Maddesi ile 269. Maddesi arasındaki maddeler askeri
hususlarla ilgiliydi. Antlaşmanın 152-155. maddelerine göre, Osmanlı
Devleti’nin sahip olacağı silahlı kuvvet: Padişahın muhafazası için subay ve
erlerden oluşacak toplam 700 kişilik bir özel koruma kuvveti, Türklere
bırakılan yerlerde asayişi sağlamak üzere subaylar dâhil 35.000 mevcutlu
jandarma kuvveti ve ihtiyaç halinde jandarmaya yardımcı olmak üzere 15.000
mevcutlu bir yardımcı kuvvetten ibaretti. Yani Osmanlı Devleti, hazari ve
seferi toplam 50.500 kişiyi silâhaltında bulundurulabilecektir. Yardımcı
kuvvetler ise ihtiyaç halinde hudutların muhafazasında kullanılacak, ağır silah
olarak kabul edilen dağ topları yalnızca bu kuvvette bulunacaktı.
Jandarma sayısını ve silahlarını
yok raddesine indirmeyi yeterli görmeyen İtilaf Devletleri, Sevr Antlaşması’nın
156-158. maddelerinde Türklere bırakılan toprakların muhtelif mıntıkalara
ayrılmasına ve her mıntıkada bir jandarma kıtaatı bulunmasına karar
vermişlerdi. Mıntıkalarda bulunacak bu jandarma kıtaatlarında top vesaire ağır
silah bulunmayacak, sadece tüfek ve mitralyöz bulunabilecekti. Bununla da
yetinmeyen İtilaf Devletleri, her bir kıtaatta bulunacak jandarma sayısının,
toplam jandarmanın dörtte birini, erkân-ı harbiye ve zabitan sayısının umum
jandarma kıtaatı adedinin yirmide birini geçmeyeceğine, küçük zabitan sayısının
ise umum jandarma adedinin on ikide birinden aşağı olacağına hükmetmişlerdi.[34]
Türk jandarmasını tamamen kontrol
altına almak ve işlevsiz kılmak isteyen İtilaf Devletleri, jandarmanın idaresini
de Türklere bırakmıyorlardı. Sevr Antlaşması’nın 159. maddesi jandarma
subaylarının yüzde on beşinin müttefik veya tarafsız devletlere mensup
subaylardan oluşmasını öngörüyordu. Jandarmanın temin kaynağına da el atan
İtilaf Devletleri, 165. maddede hem 35.000 mevcutlu jandarma, hem de 15.000
mevcutlu yardımcı kuvvetlerin asker ihtiyacını kendi bölgelerinden teminine
karar vermişti. Gönüllü veya maaşlı olsun, jandarma efrat alımının
mıntıkalarındaki Müslim ve gayrimüslim nispetinde olması şartı getirildi. Sevr
Antlaşması’nın 166. maddesinde jandarmaya alınacak efrat ve küçük zabitanın en
az 12 sene hizmette bulunacakları ifade ediliyordu.
Sevr Antlaşması’nın 163.
maddesinde, üç ay zarfında mevcut jandarmaların ülkenin çeşitli mıntıkalarında
teşkil edilecek jandarma kıtaatlarına dağıtılması ve kadro fazlası jandarmanın
terhis edilmesi kararı yer alıyordu. Anlaşmanın 164. maddesine göre Harbiye
Nezareti’ndeki erkân, ümera ve zabitan da dâhil Osmanlı, toplam 30.700 asker ve
jandarmaya sahip olabilecekti.[35]
Görüldüğü üzere Sevr Antlaşması’na göre İtilaf Devletleri, Osmanlıya bir askeri
kuvvet yerine neredeyse bir polis teşkilatını andıran sözde “askeri” kuvvet ön
görüyordu. Sevr Antlaşması, İtilaf Devletleri’nin hedeflerini gerçekleştirmeye
hizmet etmek üzere, Türkler açısından askerlikle uzaktan yakından ilgisi olan
herkesi ve her şeyi askerlik dışı bırakan bir manzara ortaya koymaktadır.[36]
Büyük Millet Meclisi İdaresinde Jandarma (23 Nisan 1920-Ocak 1921)
İtilaf Devletleri’nin haksız
işgalleri, azınlıkların saldırgan tavırları Türk milletinin uyanışına, Amasya
Genelgesi’nin hazırlanıp ilan edilmesine ve Milli Mücadele ruhunun doğmasına
zemin hazırlamıştır. Mücadele ruhu 1919 Temmuz’unda Erzurum, Eylül’de Sivas
Kongresi’nde alınan kararlarla planlı mücadele dönemini başlattı.[37]
Kongrelerde teşkil edilen Temsil Heyeti, Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23
Nisan 1920 tarihine kadar bütün çabalarına rağmen Anadolu’da asayişi tam olarak
sağlayamadı. Asayişin sağlanamamasında, İstanbul Hükümeti’nin Milli Mücadele
aleyhinde takip ettiği siyaset de etkili olmuştur.[38]
23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük
Millet Meclisi’nin açılmasından sonra teşkil edilen Büyük Millet Meclisi
Hükümeti, bir taraftan düzenli ordunun kuruluşu için çalışırken, bir taraftan
da iç güvenliğin temini için uğraşıyordu. Hükümet iç güvenliği sağlayabilmek
için Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde Umum Jandarma Kumandanlığı’nı kurdu.
Böylece biri İstanbul’da Padişahın emrinde, diğeri de Ankara’da TBMM
Hükümeti’nin emrinde olmak üzere aynı anda iki Umum Jandarma Komutanlığı
bulunuyordu. Bu iki kumandanlık arasında kuruluş ve tâbi oldukları yasa ve yönetmelikler
yönünden pek fark yoktur.[39]
TBMM Hükümeti, jandarma teşkilatını kurarken, İstanbul Hükümeti’nin yayınlamış
olduğu Jandarma Mıntıka Müfettişlikleri Talimatnamesini kabul etti ve İstanbul
Hükümeti’nin Jandarma ile ilgili verdiği bütün emirleri geçersiz saydığını ilan
etti. TBMM Hükümeti tarafından Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan
Jandarma Umum Komutanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir organı olarak sekiz
bölge müfettişliği ile bunlara bağlı 17 jandarma alayı ve 13 bağımsız jandarma
taburundan oluşuyordu.[40]
Milli Mücadele hareketini halka
indirebilmek ve halkın desteğini alabilmek için öncelikle halkın can, mal ve
namus güvenliğini sağlayacak tedbirler alınmalıydı. Bu anlayışla hareket eden
TBMM İcra Vekilleri Heyeti, jandarmanın sayısını artırma yoluna gitti. Diğer
taraftan da ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü şartları göz önünde
bulundurarak iç güvenliğin sağlanmasına yardımcı olmak amacıyla doğrudan Milli
Müdafaa Vekâleti’ne bağlı olmak üzere süvari ve piyadeden oluşan “Seyyar
Jandarma Müfrezeleri” kurulmasına karar verdi. Bu bağlamda Müdafaa-i Milliye
Vekâleti tarafından hazırlanarak 26 Mayıs 1336 tarihinde meclisi sunulan Seyyar
Jandarma Müfrezeleri’nin kurulmasına dair kanun tasarısı, Heyet-i Vekile
tarafından 7 Haziran 1336 tarihinde ittifakla kabul edilmiştir.[41]
Kabul edilen Seyyar Jandarma Müfrezeleri’nin Teşkili Hakkında Kanun Layihası
şöyleydi:[42]
1- Müdafaa-i memleketin temini ve
asayiş-i umumiyenin layıkıyla tesisi için Müdafaa-i Milliye Vekâleti’ne merbut
olmak üzere seyyar jandarma müfrezeleri teşkil edilecektir
2- Süvari ve piyadeden mürekkep
olacak bu müfrezelerin iaşe, elbise, teçhizat ve teslihi hükümet tarafından
temin edilecek. Süvariler hayvanlarını kendileri tedarik etmeye mecburdur.
Maaşları ber-vech-i ati olacaktır:
a- Piyade
efradına şehri sekiz yüz kuruş,
b- Süvari
efradına şehriye bin kuruş verilecektir.
c- Şehriye
alacakları maaştan gayrı eşkıya takibindeki hizmet-i fevkaladesi görülenlere
hizmetinin derecesine göre ayrıca nakdi mükâfat dahi verilecektir.
3- Seyyar jandarma efradı emsali
silâhaltında bulunmayan mükellefiyet erbabından bir sene müddetle gönüllü
sureti ile tedarik olunur. Bir seneden evvel vazifeyi terk edemezler, yeni sene
için tecdit edilmek hakkına haiz olacaklardır.
4- Süvari efradı hayvanlarını
kendileri tedarik edeceklerinden müsademe veya askeri harekât esnasında telef
veya sakat olur ise taraf-ı miriden muadili bir hayvan veyahut iaşe ita
kılınacaktır.
5- İşbu efrat ve eytam olbabdaki
kanundan istifade edecektir.
6- Bir senelik hizmetleri
askerlik mükellefiyetinden iki sene olarak hesaplanacaktır.
7- Onbaşılara efrat maaşından
fazla olarak yüz, çavuşlara iki yüz, baş çavuşlara üç yüz kuruş verilecektir.
8- Müfreze zabitanı jandarma
zabitanı gibi tahsisat alacaktır. Merkezlerinden uzaklarda seyyar bulundukları
müddetçe iaşelerine medar olmak üzere ayrıca kırk kuruş yevmiye verilecektir
9- Tarih-i neşrinden itibaren
muteber olan iş bu kanunun icrasına Müdafaai Milliye ve Maliye vekâletleri
memurdur.
Heyet-i Vekile tarafından ittifakla
kabul edilen “Seyyar Jandarma Müfrezeleri”nde bulunacak olan her bir piyade
bölüğü 120 neferden oluşacak ve mümkünse her bölükte 2 hafif makineli tüfek
bulunacaktır. Her bir piyade taburunda 3 bölük yer alacak, dördüncü bölük
olarak da iki ağır makineli tüfek bulunacaktır. Seyyar jandarma müfrezelerinde
yer alacak her bir piyade müfrezesi, 3 taburlu ve bir cebel topu takımından
teşkil edilmiştir. Seyyar jandarma müfrezelerinde bulunacak olan her bir süvari
bölüğünde 120 atlı asker ve 2 hafif makineli tüfek bulunacaktır. Her bir süvari
müfrezesi, üç süvari bölüğü ile iki ağır makineli tüfekten teşkil olunacaktır.
Kurulmasına karar verilen seyyar jandarma müfrezelerinin ilk olarak Ankara ve
Sivas’ta uygulanmasına karar verildi. Her iki vilayette birer piyade ve birer
süvari müfrezesi teşkil olunması emri, XX. ve III. kolordulara gönderildi.
Kurulmasına karar verilen seyyar
jandarma müfrezelerinde, talim ve terbiyenin yanı sıra sıkı bir disiplinin
olacağı, efradın daima seferberlik ahkâmı dâhilinde bulundurulacağı ifade
ediliyordu. Seyyar jandarma müfrezelerinin kuruluşuna dair kanunda,
müfrezelerde bulunacak efradın seçiminde dikkat edilecek hususlarda yer
almıştır. Efradın tek bir askerlik şubesinden ve tek bir mahal ahalisinden
olmaması, muhtelif mahallerden ve askerlik şubelerinden, özellikle de bekâr
olan ve iyi huylu olmakla beraber yürekli ve metanetli olanların seçimine itina
gösterilmesi istenmiştir.[43]
Seyyar Jandarma müfrezelerinin teşkilinden sonra eşkıyalık olaylarının
önlenmesi ve güvenliğin sağlanması hususunda önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
Ayrıca seyyar jandarma müfrezelerinin Kuva-yı Milliye’den düzenli orduya
geçişte de önemli katkıları olmuştur.[44]
TBMM Hükümeti döneminde önemli gelişimler kaydeden Türk jandarması, 21 Ağustos
1920 tarihi itibariyle, Umum Jandarma Komutanlığı’na bağlı sekiz bölge
müfettişliğinden oluşturuldu. Umum kumandanlığa bağlı bölge müfettişlikleri:
İstanbul, İzmir, Ankara, Konya, Sivas, Adana, Trabzon ve Bitlis’te bulunuyordu.
21 Ağustos 1920 tarihi itibariyle bölge müfettişlikleri kadrosunda bulunan jandarmanın
toplam kadro mevcudu 23.770’e ulaşmıştı.[45]
İç asayiş kuvvetlerini tek elden idare etmek isteyen TBMM, 12 Aralık 1920
tarihinde Umum Jandarma Kumandanlığı ile Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti’ni
birleştirmeye karar verdi. Kararda Umum Jandarma Kumandanlığı ile Emniyet-i
Umumiye Müdüriyeti’nin Dâhiliye Vekâleti’ne bağlı olarak kurulacak İnzibat Umum
Müdürlüğü çatısı altında birleştirilmesi uygun görüldü. Kurulacak olan İnzibat
Umum Müdürlüğü’nün görev alanının tespiti Dâhiliye Nezareti ve Büyük Millet
Meclisi’nin takdirine bırakıldı. Müdürlük emrinde asayişi temin için bulunacak
inzibat görevlileri, polis ve jandarma olarak iki kısma ayrıldı. Müdüriyet
uhdesinde bulunan polis ve jandarmanın talim ve terbiyesi İnzibat Umum
Müdürlüğü’ne verildi.[46]
Müdürlük emrinde görevli jandarma efradının yüzde altmışının mükellef, yüzde
kırkının gönüllü efrattan oluşması uygun görüldü. Mükellef jandarma efradının
Dâhiliye Vekâleti’nin talebine göre Müdafaa-i Milliye Vekâleti’ncekur’a efradı
arasından seçilecektir. Kanunla jandarma alay, tabur, birlik ve takım
kumandanlığı unvanları kaldırılarak alay ve tabur kumandanlarına inzibat müdürü
unvanı verildi. Bölük kumandanlarıyla takım kumandanlarının unvanları kaza ve
mıntıka inzibat muavinliğine dönüştürüldü. Ayrıca kanunla polis müdürlüğü ve
merkez memurlukları da kaldırıldı. “Polis baş komiserleri birinci sınıf, ikinci
sınıf komiserler ise ikinci sınıf inzibat müdür muavinliklerinde istihdam
edilecektir”. Yeni yapılanmada polis komiser muavinleri, mıntıka inzibat
muavinliklerinde görevlendirildi.
Uygulamaya konulan teşkilatta,
inzibat müdür ve müdür muavinleri doğrudan doğruya bulundukları mahallin en
büyük mülki memurlarının emrine verildi. Ancak inzibat müdür ve müdür
muavinleri idare, talim, terbiye yönünden kendi sınıflarına karşı da sorumlu
tutuldu. İnzibat müdür ve müdür muavinlerinin kendilerine mahsus okullardan
yetiştirilmesi öngörülüyordu. Ancak, okullardan yetişinceye kadar ihtiyaç
duyulan inzibat müdür ve müdür muavinleri, orduda en az iki sene hizmette
bulunan piyade ve süvari teğmenlerinden karşılanacaktır. Vilayetlerde görevli
inzibat müdürleri ve müdür muavinlerinin seçimi, Umum İnzibat Müdürü’nün de
dâhil olduğu Dâhiliye Nezareti Encümeni Müdürleri’nden oluşan komisyon
tarafından yapılacaktır. Seçimle belirlenen isimler, Dâhiliye Vekâleti’nin
oluru ve Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın onayı ile inzibat müdürü veya müdür
muavini olabilecektir. İnzibat müdürü veya müdür muavini olma hakkını elde
edenlerin görev yerleri ise İnzibat Umum Müdürü’nün teklifi ve Dâhiliye Vekâleti’nin
tasdiki ile belirlenecektir.
İnzibat müdür muavinlerinin
inzibat ve asayiş ile ilgili hususlardan dolayı yerlerinin değiştirilmesi veya
işten el çektirilme yetkisi valilere verildi. İnzibat müdür ve müdür
muavinlerinin görevlerinin mülki hususlarla ilgili suçları mülki kanuna göre,
askeri alanla ilgili hususlarda ise yargılanmaları askeri kanuna göre icra
edilecektir. İnzibat kuvvetlerinin vilayet sınırları içinde lüzum ve ihtiyaca
göre geçici olarak sevk yetkisi valilere bırakıldı. İnzibat memurlarından
ehliyet ve liyakat sahibi olanlar, ihtiyaca binaen vekâleten veya asaleten
idari memurluklarda istihdam edilebilecektir. 12 Aralık 1920 tarihli kanunda,
“Jandarmanın Muhiti Merbutiyetine Dair” olan 13 Teşrinievvel 336 (13 Ekim 1920)
ve 15 Mart 1919 tarihli kanunun ahkâmı mahfuz tutulmuştur. Yapılan yeni
düzenleme çerçevesinde ihtiyaç duyulan ödeneğin, Emniyet-i Umumiye bütçesinden,
İnzibat-ı Umumiye Müdüriyeti bütçesine naklolunacağı beyan edilmiştir.[47]
Yayınlandığı tarihten itibaren geçerli olan kanunun icrası, Vekiller Heyeti’nin
sorumluluğuna verilmiştir.[48]
12 Aralık 1920 tarihli kanunla,
Umum Jandarma Kumandanlığı ve Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti’nin, İnzibat Umum
Müdürlüğü çatısı altında birleştirilmesi ile iç asayişin sağlanması hususunda
önemli bir adım atılmış oldu. Kurulmuş olan bu yeni teşkilat memleketin
müdafaası ve asayişin tesisi için teşkil edilen Seyyar Jandarma Müfrezeleri’nin
kaldırılmasını gündeme getirdi. TBMM’de 10 Şubat 1921 tarihinde Seyyar Jandarma
Müfrezeleri’nin lağvına karar verilirken yürürlük tarihi 1921 senesi Mart ayı
sonu olarak kararlaştırıldı.50 TBMM Hükümeti Seyyar Jandarma Müfrezeleri’ni
kaldırırken müfrezelere ait süvarilerden ihtiyaç olan bölgelerde yararlanma
yoluna gitmiştir. Bu anlayış doğrultusunda, TBMM’de 10 Mart 1921 tarihinde,
kaldırılmasına karar verilen jandarma süvari alaylarına ait kuvvetten
Ma’mûretü’l-aziz Vilayeti ile Erzincan ve Muş livaları dâhilinde oluşturulacak
bin neferlik kuvvettin istihdam edilmelerine karar verildi. TBMM’de aynı gün
teşkil edilecek kuvvet için ihtiyaç duyulan takım ve binek hayvan bedeli olan
seksen bin liranın 1921 senesi bütçesine konulması kararlaştırıldı.[49]
TBMM bir taraftan jandarma teşkilatına dair düzenlemeler yaparken bir taraftan
da ihtiyaç duyulan jandarma zabitanını yetiştirmek üzere Jandarma Zabit
Mektepleri açmaya başladı. Anadolu'da Millî Mücadele'nin başlaması üzerine,
Beylerbeyi Sarayı’nda bulunan Jandarma Zabit Mektebi’nin Anadolu yakasında
kalması, İstanbul Hükümeti tarafından sakıncalı görüldüğünden Avrupa yakasına
taşındı. Bunun üzerine TBMM Hükümeti, İstanbul’daki okulun benzerini Ankara’da
Etlik Bağlarında, eski bir kilise olan ve Etlik Palas adını taşıyan binada
açmaya karar verdi.[50]
4 Mayıs 1921 tarihinde Vekiller Heyeti tarafından kabul edilen kanun ile yeni
teşkil edilecek Jandarma Zabit ve Efrat Mektepleri için jandarma ve süvari
dairelerine ait ödeneklerden 289.000 liralık bir kesinti yapılmasına karar
verildi. [51]
Sonuç
Birinci Dünya Savaşı yıllarında
cephe gerisinde ve cephelerde çeşitli görevler için farklı birlikler şeklinde
teşkilatlandırılan jandarma, 13 Ekim 1918 tarihli nizamname ile teşkilat ve
görevleri itibariyle yeniden düzenlendi. Bu düzenlemeden kısa bir süre sonra 30
Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi, jandarma teşkilatında yapılması
planlanan düzenlemeleri akamete uğrattı. Mütarekenin 5. maddesinin uygulanması
nedeniyle jandarmada yapılan terhisler ile kadrolarda önemli derecelerde
boşluklar oluştu. Mütarekeye göre Osmanlıya asayiş ve sınır güvenliği için
sadece jandarma bulundurma hakkı tanındığından, Harbiye Nezareti ve Genelkurmay
bütün vilayet ve mutasarrıflıklara boşalan jandarma kadrolarını ikmal etmeleri
talimatı veriyordu. Hükümet bu yolla hem artan asayişsizlik ve eşkıyalık
hareketlerinin önüne geçmek istiyor, hem de orduya izin verilmediği için
jandarma adı altında elinde silahlı bir güç bulundurmayı amaçlıyordu. Buna
karşın İtilaf Devletleri temsilcileri ise mevcut jandarmayı ya tamamen tasfiye
etmek ya da kendi kontrolleri altına almak amacındaydı. Tarafların bu
mücadelesi Sevr Antlaşması’na kadar devam etti. Türklerin elinde bulunan
Jandarmadan rahatsızlık duyan İtilaf Devletleri, Sevr Antlaşması ile jandarmayı
tamamen denetim altına almak ve etkisizleştirmek istemişti.
23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan
TBMM de öncelikli olarak ülkede asayişi sağlamak için jandarmayı ele aldı.
TBMM, Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde Umum Jandarma Kumandanlığı’nı kurdu ve
jandarma sayısını artırma çalışmalarına girişti. Asayişin bir an evvel
sağlanmasını önemseyen TBMM, Milli Müdafaa Vekâleti bünyesinde Seyyar Jandarma
Müfrezelerini kurdu. İç güvenlikten sorumlu jandarma ve polis kuvvetlerinin tek
elden idaresi amacıyla Dâhiliye Vekâleti’ne bağlı olmak üzere 12 Aralık 1920
tarihinde İnzibat Umum Müdürlüğü kuruldu. Bu düzenleme ülkede asayişin temini,
cephe gerisinin güvenliğinin sağlanması bakımından olumlu neticeler vermiştir.
Milli Mücadele yıllarında
Jandarma cephe gerisindeki kritik noktaların korunması, yol emniyetinin
sağlanması ve her türlü bölücü, yıkıcı ve soyguncu gurupların ortadan
kaldırılmasında önemli görevler ifa etti. Ülkede işgallerin başlaması üzerine
Güney ve Batı Anadolu bölgelerinde teşkil edilen Kuva-yı Milliye birliklerinin
başında da büyük oranda jandarma subayları yer almıştı. Jandarma, ülkenin
içinde bulunduğu ağır koşullara ve teşkilâtın lojistik güç yönünden çok
yetersiz bir düzeyde bulunmasına rağmen hem cephede savaşan birliklerin geri
emniyetini temin etmiş, hem de halkın ırz ve namusu ile can ve mal güvenliğini
sağlayarak milletin ve vatanın esenliği için önemli katkılarda bulunmuştur.
KAYNAKÇA
Arşiv Belgeleri, Kanunnameler ve
Süreli Yayınlar
ATASE, BDH, K: 1487, D: 2/27, F: 001-06.
ATASE, BDH, K: 1487, D: 2/27, F: 001-07. ATASE, İSH-12, K: 807, G: 171. BCA,
F:30.0.18.1.1, Yer No:2.22.17 (2) BCA, F:30.0.18.1.1, Yer No:2.22.17 (3) BCA,
F: 30.0.18.1.1, Yer No:2.22.17 (1). BCA, F:30.18.1.1, Yer No:1.1.19-1, 19-2.
BCA, F:30.18.1.1, Yer No:3.18.18. BOA, DH. ŞFR, D: 93, V: 174. BOA, DH. ŞFR, D:
93, V: 216. Ceride-i Resmiye, 25 Nisan 1337, No:105. Ceride-i Resmiye, 7 Mart
1337, No: 94. Düstur, Tertib-i Sani, C. IX, Evkaf Matbaası, İstanbul 1928.
Düstur, Tertib-i Sani, C. XI, Evkaf Matbaası, İstanbul 1928. HTVD, S. 4, E.U.
Basımevi, Ankara 1953. TV, 15 Teşrinievvel 1333 (15 Ekim 1917), No: 3030. TV,
17 Nisan 1335 (1919), No:3525. TV, 18 Mart 1335 (1919) , No: 3499. TV, 27 Mart
1335 (1919), No:3507. TV, 3 Teşrinisani 1334 (1918), No:3384.
Kitap ve Makaleler
Akşin, Sina; İstanbul Hükümetleri
ve Milli Mücadele, C. I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1998.
Alyot,Halim; Türkiye’de Zabıta, Kanaat Basımevi, Ankara,1947, s. 463-464.
Bozdemir, Mevlüt; Türk Ordusunun Tarihsel Kaynakları, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara 1982. Budak,H. Ömer; Sevr Paylaşımı,
Bilge Yayınevi, Ankara 2001, s.36-37. Efe, İsmail Orduda Islahat ve Ordu
Müfettişlikleri (1908-1920), Basılmamış Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 2015. Ener, Kasım; Çukurova Kurtuluş
Savaşı’nda Adana Cephesi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996. Erim, Nihat;
Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarihi Metinleri, C.I, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Yayınları, TTK Basımevi, Ankara 1953. Güneş, İhsan; “1920’de
Seyyar Jandarma Müfrezelerinin Kurulması ve Bunların İç Güvenliğin Sağlanmasındaki
Rolü”, Birinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri II, Ankara 1983. Işık,
Hüseyin; Birinci Dünya Savaşında Seyyar Jandarma Birlikleri, Ankara 1999.
İzzet, Süheyl; Jandarma Teşkilatının Elli Altıncı Sene-i Devriyesi (9/22.
1285/1868, 22 Haziran 1341/1925), İstanbul 1341. Jandarma Genel Komutanlığı
Tarihi, C. I, Jandarma Genel Komutanlığı Yayınları, Ankara 2002. Jandarma
Karakollarının Devriye ve Muhabere Hizmetleri Hakkında Talimat, Jandarma
Matbaası, 1335. İ. EFE Çankırı Karatekin Üniversitesi SBE Dergisi 7(1): 583-602
602 Jandarma Mecmuası“Jandarmamızın Mazisi ve Geçirdiği Safahat-ı Islâhiye ve
Tensikiye”, S.1, 1 Kanunısani 341. Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, C.
II, T.C. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivleri Dairesi Başkanlığı Yayınları,
Yayın No:131, İstanbul 2013. Peker, Nurettin; 1918-1923 İstiklâl Savaşı’nın
Vesika ve Resimleri, Gün Basımevi, İstanbul 1955. Sabis, Ali İhsan; Harp
Hatırlarım, C. V, Güneş Matbaacılık, Ankara 1951. Selvi, Haluk; “İstanbul
Hükümetinin Kuva-yı Milliye Hareketini Bölme Teşebbüsü, jandarma Umum Kumandanı
Kemal Paşa’nın Batı Anadolu Gezisi ve Sonuçları” Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi, S.44, C.XV. Tanör, Bülent; Türkiye’de Kongre İktidarları (1918-1920),
Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002. Türk İstiklal Harbi, Mondros Mütarekesi ve
Tatbikatı, C.I, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1992. Türk Muahede-i Sulhiyesi ve
Mahiyeti Hakikiyesi, Ankara Vilayet Matbaası, Ankara 1336. Türk Silahlı
Kuvvetleri Tarihi, TBMM Hükümeti Dönemi (1920- 1923),Genelkurmay ATASE Başkanlığı
Yayını, Ankara 2001. Türkmen, Zekeriya; Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve
Yeniden Yapılanması (1918-1920), TTK Yayınları, Ankara 2001. Umum Jandarma
Kumandanlığı, Jandarmaya Müteallik Kavânin ve Nizâmât ve Mukarrerat, Üçüncü
Kitap, Dersaadet Jandarma Matbaası, Dersaadet 1335. Umum Jandarma Kumandanlığı,
Jandarmaya Müteallik Kavânin ve Nizâmât ve Mukarrerat, Birinci Kitap, Jandarma
Matbaası, İstanbul 1335. Yavuz, Ünsal; Atatürk, İmparatorluktan Milli Devlete,
TTK Yayınları, Ankara 1999.
[1] Süheyl
İzzet, Jandarma Teşkilatının Elli Altıncı Sene-i Devriyesi (9/22. 1285/1868, 22
Haziran 1341/1925), İstanbul 1341, s.3-5.
[2] Süheyl
İzzet, s.12-13.
[3] 4Askeri
Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE) Birinci Dünya Harbi (BDH), Klasör
(K): 1487, Dosya (D): 2/27, Fihrist (F): 001-06
[4] Hüseyin
Işık, Birinci Dünya Savaşında Seyyar Jandarma Birlikleri, Ankara 1999, s. 9.
[5] 6Kararname,
jandarma kadrosunda istihdam edilecek zabitanın orduda en az iki sene hizmet
etmiş piyade ve süvari zabitanından seçilmesini öngörüyordu. Takvim-iVekâyi
(TV), 15 Teşrinievvel 1333 (15 Ekim 1917), No: 3030;Düstur,Tertib-i Sani, C.
IX, Evkaf Matbaası, İstanbul 1928, No: 323, s. 758.
[6] Jandarma
Genel Komutanlığı Tarihi, C. I, Jandarma Genel Komutanlığı Yayınları, Ankara
2002, s. 179.
[7] 8ATASE,
BDH, K: 1487, D: 2/27, F: 001-07.
[8] Jandarmanın
memleket dahilinde karakollar halinde teşkilatlanmasına, her kazanın birkaç
karyeden oluşan karakol mıntıkalarına ayrılmasına karar verildi. Livalarda
bulunan jandarmanın bir tabur teşkil edecek seviyede, vilayetlerde ise bir
jandarma alayı seviyesinde olması öngörüldü. Aşiretlerin ve konargöçerlerin
yaşadığı bölgelerde ayrıca seyyar jandarma bölük ve taburları bulunacaktı.
Jandarma kıtaatı mevkiinin durumuna göre piyade veya süvari veyahut her iki
sınıfın karışımından oluşacak. Polisin bulunmadığı mahallerde inzibat vazifesi
jandarma tarafından ifa edilecektir. Umum Jandarma Kumandanlığı, (Jandarmaya Müteallik
Kavânin ve Nizâmât ve Mukarrerat, Üçüncü Kitap, Dersaadet Jandarma Matbaası,
Dersaadet 1335, s.1-4.)
[9] Ünsal
Yavuz, Atatürk, İmparatorluktan Milli Devlete, TTK Yayınları, Ankara 1999, s.39
[10] 1TV, 3
Teşrinisani 1334 (3 Kasım 1918), No:3384, s. 1-3; Nihat Erim, Devletlerarası
Hukuku ve Siyasi Tarihi Metinleri, C. I, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Yayınları, TTK Basımevi, Ankara 1953, s. 520
[11] 2Osmanlı
Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, C. II, T.C. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Osmanlı Arşivleri Dairesi Başkanlığı Yayınları, Yayın No:131, İstanbul 2013,
s.271, 278-279
[12] Sina
Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, C. I, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, Ankara 1998, s. 218-220
[13] 4Zekeriya
Türkmen, Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması (1918-1920),
TTK Yayınları, Ankara 2001, s.82.
[14] BOA,
DH. ŞFR, D: 93, V: 216, Dâhiliye Nezareti, Umum Jandarma Kumandanlığı, Şube:1,
Kısım:1, Hususi No: 14158, 20 Teşrinisani 334 (1918).
[15] Kasım
Ener, Çukurova Kurtuluş Savaşı’nda Adana Cephesi, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1996, s.8.
[16] Kasım
Ener, Çukurova Kurtuluş Savaşı’nda Adana Cephesi, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1996, s.8.
[17] Türk
İstiklal Harbi, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, C.I, Genelkurmay Basımevi,
Ankara 1992, s.142-143; Ali İhsan Sabis, Harp Hatırlarım, C. V, Güneş
Matbaacılık, Ankara 1951, s.14-15.
[18] Türk
İstiklal Harbi, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, C.I, Genelkurmay Basımevi,
Ankara 1992, s.142- 143; Ali İhsan Sabis, Harp Hatırlarım, C. V, Güneş
Matbaacılık, Ankara 1951, s.14-15. 19Düstur,Tertib-i Sani, C. XI, Evkaf
Matbaası, İstanbul 1928, No:80, s. 148; Jandarma Mecmuası“Jandarmamızın Mazisi
ve Geçirdiği Safahat-ı Islâhiye ve Tensikiye”, S.I, 1 Kânunusani 341,s. 10.
[19] Düstur,Tertib-i
Sani, C. XI, Evkaf Matbaası, İstanbul 1928, No:80, s. 148; Jandarma
Mecmuası“Jandarmamızın Mazisi ve Geçirdiği Safahat-ı Islâhiye ve Tensikiye”,
S.I, 1 Kânunusani 341,s. 10.
[20] Umum
Jandarma Kumandanlığı, Jandarmaya Müteallik Kavânin ve Nizâmât ve Mukarrerat,
Birinci Kitap, Jandarma Matbaası, İstanbul 1335, s. 2-4.
[21] TV, 27
Mart 1335 (1919), No:3507
[22] Umum
Jandarma Kumandanlığı, Birinci Kitap, s. 20.
[23] Umum
Jandarma Kumandanlığı, Birinci Kitap, s. s.5-6.
[24] Jandarma
Karakollarının Devriye ve Muhabere Hizmetleri Hakkında Talimat, Jandarma
Matbaası, 1335, s. 2-6.
[25] TV, 17
Nisan 1335 (1919), No:3525, s.3.
[26] Akşin,
a.g.e., s.247
[27] Haluk
Selvi, “İstanbul Hükümetinin Kuva-yı Milliye Hareketini Bölme Teşebbüsü,
jandarma Umum Kumandanı Kemal Paşa’nın Batı Anadolu Gezisi ve Sonuçları”
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S.44, C.15
[28] İsmail
Efe, Orduda Islahat ve Ordu Müfettişlikleri (1908-1920), Basılmamış Doktora
Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 2015, s.292-294
[29] Harp
Tarihi Vesikaları Dergisi (HTVD), Sayı (S). 4, Vesika (V). 63, Emniyet-i
Umumiye (E.U.) Basımevi, Ankara 1953.
[30] HTVD,
S. 4, V. 65, E.U. Basımevi, Ankara 1953
[31] Tahkik
heyetlerin açık görevleri, gittikleri yerlerde genel durumu, seçimlerin mevcut
kanun ve nizamnamelere uygun olarak yapılıp yapılmadığını, Müslümanlarla diğer
unsurlar arasında herhangi bir sorun olup olmadığını tespit etmek. Heyetlerinin
gayrı resmi vazifeleri ise Anadolu’da başlayan milli hareket hakkında bilgi
toplamak, halkın milli harekete bakışını tespit etmek ve İstanbul Hükümetine
karşı Anadolu’da oluşan muhalefeti kırmaktı. (Türkmen, a.g.e., s.202,204)
[32] Türkmen,
a.g.e., s.202,204
[33] 4H.
Ömer Budak, Sevr Paylaşımı, Bilge Yayınevi, Ankara 2001, s.36-37
[34] Türk
Muahede-i Sulhiyesi ve Mahiyeti Hakikiyesi, Ankara Vilayet Matbaası, Ankara
1336, s. 23-24
[35] Türk
Muahede-i Sulhiyesi...,s.24-26
[36] Mevlüt
Bozdemir, Türk Ordusunun Tarihsel Kaynakları, Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara 1982, s.82
[37] Bülent
Tanör, Türkiye’de Kongre İktidarları (1918-1920), Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 2002, s.224- 227
[38] İhsan
Güneş, “1920’de Seyyar Jandarma Müfrezelerinin Kurulması ve Bunların İç
Güvenliğin Sağlanmasındaki Rolü”, Birinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri II,
Ankara 1983, s. 207.
[39] Türk
Silahlı Kuvvetleri Tarihi, TBMM Hükümeti Dönemi (1920-1923),Genelkurmay ATASE
Başkanlığı Yayını, Ankara 2001, s. 389-390.
[40] 0Türk
Silahlı Kuvvetleri Tarihi, TBMM Hükümeti Dönemi (1920-1923),Genelkurmay ATASE
Başkanlığı Yayını, Ankara 2001, s. 389-390.
[41] Güneş,
a.g.m., s.210; Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), F:30.18.1.1., Yer
No:1.1.19-1
[42] BCA,
F:30.18.1.1., Yer No:1.1.19-1, 19-2.
[43] Nurettin
Peker, 1918-1923 İstiklâl Savaşı’nın Vesika ve Resimleri, Gün Basımevi,
İstanbul, 1955, s. 201
[44] Askeri
Tarih ve Stratejik Etütler Başkanlığı (ATASE),İstiklal Harbi (İSH)-12, Klasör:
807, Gömlek: 171.
[45] Türk
Silahlı Kuvvetleri Tarihi, TBMM Hükümeti.., s. 391; Jandarma Genel Komutanlığı
Tarihi, C. I, s. 199.
[46] BCA, F:
30.0.18.1.1, Yer No:2.22.17 (1)
[47] BCA,
F:30.0.18.1.1, Yer No:2.22.17 (2).
[48] BCA,
F:30.0.18.1.1, Yer No:2.22.17 (3).
[49] 1Ceride-i
Resmiye, 25 Nisan 1337, No:105.
[50] Halim
Alyot,Türkiye’de Zabıta, Kanaat Basımevi, Ankara 1947, s. 463-464.
[51] BCA,
F:30.18.1.1., Yer No:3.18.18.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.