![]() |
| Son Halife ve Kızı |
![]() |
Zehra ŞAHİN Kırıkkale Üniversitesi Tarih Bölümü Öğrencisi |
Geçmişten Günümüze Halifelik!
Akademi Tarih Bloger sayfası sizleri bilgilendirmeye devam
ediyor. Öneri ve istek üzerine halifelik meselesini kaleme almış bulunmaktayım.
Siz değerli okurlarımıza keyifli okumalar dilerim.
Geçmişten günümüze birçok tartışmaya konu olan “Halifelik”
meselesi nasıl ortaya çıktı? TBMM halifeliği neden kaldırdı? Gelin hep birlikte
belgeler ve kaynaklar ışığında bu konuya bir açıklık getirelim.
“ Halef “ kelime olarak kendinden önce görev yapan kimsenin
yerine geçmek onun yerini doldurmak anlamına gelir. “Hilafet” halef
kelimesinden türetilmiştir.
NE KAVGASI DİN Mİ YOKSA STATÜKO MU?
İslam’ın doğduğu topraklar Hazret-i Muhammed’e peygamberlik
verilinceye kadar bir devlet otoritesi ile karşılaşmamıştır. Güçlünün hakim
olduğu, töre hukuku dediğimiz aslında güçlünün hukuku ile kabileler halinde
yönetilmiştir. Yapılan çalışmalar devlet olmayınca adaletten de söz
edilmediğini ortaya çıkarmıştır. Hatta Peygamberin çağrısına büyük muhalefet
edilmesi de mevcut statükonun korunma çalışmalarıdır. Arap yarımadasına hakim
aileler ellerinde ki siyasal ve ekonomik gücü kaybetme endişesiyle Hazret-i
Muhammed ve onun getirdiği adalet dinine karşı son derece sert direnç
göstermişlerdir. Zaten bakıldığı zaman ilk Müslümanların genellikle toplumun
ezilen sınıflarından olan vatandaşlar olduğu göze çarpar. İşin aslı mesele
müşrikler için dini inançtan ziyade ekonomik ve sosyal kast sisteminin elden
gitme endişesidir. Bu sistemin sıkıntıları ve aşırı kavim sevicilik Peygamberin
vefatından sonra İslam dünyasının arasında en büyük fitneye sebep olacaktır.
İLK OTORİTE MEDİNE DEVLETİ
Hazret-i Peygamberin Medine’de oluşturduğu ilk İslam Devleti
küçük bir şehir devleti olmasına rağmen Arap Yarımadasın da ilk devlet örneği
ve otorite olması açısından önemlidir. Daha sonra gelen İslam Devletleri bu
dönemden bazı dersler alarak kendileri de uygulamışlardır. Müslümanlar arasında
kardeşlik hukuku, Medine’de yaşayan Yahudilerle yapılan anlaşma ile bir nevi
uluslararası hukuk aynı zamanda savaş hukukunun da temelleri bu dönemde atılır.
Bu dönem bir şehir devleti olmasına rağmen bölgedeki kardeş kavgalarına son
verdiği gibi tarihi yarımadada kabileler arasında yaşanan savaşlara son vermiş,
adeta kast sistemi şeklinde yaşayan Arapları da eşit seviyeye getirmiştir.
SİYASİ KAVGALAR
Hz Peygamber’in 632 yılında vefat etmesinden sonra ilk
sıkıntılar yaşanmaya başlamıştır. Medine ahalisinin Hilafeti istemesi Müslümanlar
arasında sıkıntıya yol açmış ardından Hazret-i Ömer’in, Hazret-i Ebu Bekir’i
aday göstermesi ve toplumun da Hazret-i Ebu Bekir’e sevgisi ve onun Peygamberin
hastalığında yerine bakması Müslümanlar arasında ki yaşanacak kavgayı
ertelemiştir. Hz. Ebubekir 2 yıl, Ömer bin Hattap 10 yıl, Osman bin Haffan 12
yıl, Ali bin Ebu Talib 5 yıl halife olarak görev yapar. Bu dönemde İslam
Devleti toprakları batıda Trablusgarp doğuda Horasan ve kuzeyde Kafkasya kadar
genişletilmiştir. İslamiyet iyice yaygınlaşır. Asya ve Afrika’daki çeşitli
kavimler İslam’ı benimser. Topraklar büyüdükçe yeni kural ve kaidelere ihtiyaç
duyulur. Bugün şerri hüküm dediğimiz birçok uygulamaların temeli bu dönemde
atılır. Hilafet makamı dini ve siyasi özelliğini bu dönemde birlikte yürütür.
SİYASET HİLAFETİN ÖNÜNE GEÇİYOR
Hz. Ebu Bekir’in halife seçilmesiyle birlikte ertelenen
siyasal güç kapma yarışı ve Arapların genlerinde bulunan kavmiyetçilik Hazret-i
Osman’ın iktidarında yeniden gündeme gelir. Önce Hz. Osman’ın şehit edilmesi ve
ardından Hz. Ali’nin iktidarında yaşanan olaylar Halifelik makamını tamamen
dini liderlikten çıkarır ve siyasal güç kapma yarışına sokar. Öyle ki aradan
geçen binlerce yıla rağmen hala İslam dünyası bu siyasi kavganın ve bölünmenin sıkıntısını
yaşamaktadır. Kamel ve Kerbela hadiselerinden sonra Halifeliğe artık dini makam
demek mümkün değildir. Çünkü Emevilerle birlikte dünyanın bilinen en faşizan
yönetimi iktidara geldiği gibi başta Hazret-i Peygamber’in torunları olmak
üzere çok sayıda Müslüman kılıçtan geçirilmiştir. Yine Halifelik siyasete alet
edilmiş ve Emevi Camilerinde Ehli Beyt’e[1]
hakaretler edildiği birçok kaynakta geçmektedir. Hoş görü dini olan İslam’ın
temsilcilerinin bunu İslam adına yaptıklarını söylemesi de “Dinin siyasete alet
edilmesinin ilk ve en acı örneği olarak tarihteki yerini almaktadır. Halifelik
artık dini bir makam değil gücün ve siyasetin aracı olarak kullanılmıştır.
TÜRKLER VE HALİFELİK
Emeviler döneminden sonra güç kimdeyse halife odur mantığı
ortaya çıkmıştır. Bazı Emevi ve Abbasi halifelerinin tebaya zulüm ettiği, alkol
ve eğlenceye düşkün olduğu kaynaklarda ifade edilmektedir. Türkler İslami
unsurlarla özellikle Abbasiler döneminde iç içe olmuşlar Abbasilerin güçsüz
düştüğü dönemde önce Gazneliler ardından da Selçuklular hem İslam’ın hem de
Halifenin koruyucusu olmuşlardır. Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey Bağdat’a
geldiğinde kendisini karşılayan Abbasi Halifesine “Sen dünyalık işlere karışma
o benim işim. Sen insanların imanını kurtar” diyerek Türk Devlet geleneğinde
her zaman olan Din- Devlet ayrımını uygulamıştır. Yani bugün Laiklik olarak
bildiğimiz anlayışı ortaya koymuştur. Selçuklunun güçsüz düşmesinden sonra
başta Fatimiler olmak üzere halifelik güçlülerin elinde gezmiş durmuştur. Hatta
Endülüs Emeviler döneminde biri Mısır’da biri Endülüs’te iki İslam Halifesi
bulunmaktadır. Buda Halifeliğin dini bir otoriteden ziyade siyasi bir güç kapma
yarışı olduğunu gösterir.
OSMANLI VE HALİFELİK
Tarih kitaplarımızda sürekli karşılaştığımız “Halifelik
Mısır’ın Fethi ile Osmanlı’ya Sultan Selim döneminde bir törenle geçmiştir”
bilgisi çok da doğru bir bilgi değildir. Yavuzdan önce halife unvanını kullanan
Türk hükümdarlar da bulunmaktadır. Osmanlı padişahlarının halifelik unvanı
Mısır’ın Fethinden çok sonra sınırları dışında ki Müslümanlar üzerine etki
oluşturmak amaçlı ön plana çıkarmıştır. Yavuz Sultan Selim Mısır’ın Fethinden
2,5 asır sonra törenle alındığına dair söylentiler ortaya atılmıştır. Geçmişte
hilafet bir hükümranlık ifadesi olarak kullanılmıştır ve meseleye şerri dayanak
bulmak için “hakka riayette adaleti yerine getiren ve Şeriatı uygulayan
sultanlar kendi ülkelerinde halife sıfatını kullanabilir” şeklinde yorumlar
yapılmıştır.
Bu konuyla iki büyük Tarih otoritesinin açıklamaları
şöyledir. Porf. Dr. Halil İnalcık;
“ Abbasi halifesi el-Mütevekkil’ İstanbul Ayasofya Caminde
resmi bir törenle halifeliğin bütün haklarını Sultan Selim'e devrettiği söylentisinin
tarihi bir dayanağı yoktur.”
Prof. Dr. İlber Ortaylı da konuyla ilgili şu açıklamaları
yapar;
“ Halifelik Osmanlı Sultan Selim döneminde geçmemiştir.
Halifelik papalık gibi ruhani bir kurum değildir. Yaşanan devirde İslam’ın
komutanı kim ise Halife odur. Fatih’te halifeydi” şeklinde konuyu
özetlemektedir.
Lütfü Paşa’nın konuyla ilgili yazdığı bir risalede Osmanlı
Devleti gaza kılıcını elinde tuttuğu için İslam âleminin hamisi olduğu tezi ön
plana çıkarır. "I. Süleyman'a kadar olan süreçte halifeliğin önemi çok fazla
olmuştur. Fakat I. Süleyman dan sonra hilafet makamına ilgi duyan başka bir
Sultan daha olmamıştır. Böylece halifelik unvanı ve hilâfet makamı uzunca bir
süre işlevsiz kalmıştır. Çünkü Devlet o dönemin en büyük gücüdür ve Halifeliğin
kendine getirecek bir siyasi gücü yoktur."
II. ABDÜLHAMİD’İN KEŞFİ
Osmanlı Devletinin gücünü kaybettiği dönemlerde meseleye
İngilizler ve Almanlar el atmış güçsüz Osmanlı üzerinden İslam dünyasını
sömürme girişiminde bulunmuşlardır. Çünkü Osmanlı Padişahları her ne kadar
Halife olsalar da İslami konularda kararı Şeyhül İslam makamı vermektedir.
Halife şerri konularda Şeyhül İslam’ın verdiği kararlara uymaktadır. Eğer
Halifelik dini bir makamsa kararı dini konularda neden bir başkası veriyor bunu
anlamak mümkün değildir. Bu da hilafet makamının dini değil siyasi bir alan
olduğunun başka bir göstergesidir. Neyse konumuzu fazla dağıtmadan gelelim asıl
meseleye.
Osmanlı 18. Yüz Yılda yok olmaktan kurtulmak için birçok
ideolojiye sarılır. Bunlardan bir tanesi de ümmetçiliktir. 1774 yılında Küçük
Kaynarca Anlaşmasında Rusya’nın Osmanlı Topraklarında bulunan Ortodoksların
hakkını istemesi ve onların koruyucusu olacağını söylemesi üzerine II.
Abdülhamid yüzlerce yıl sonra Halifeliği keşif etmiş ve antlaşmaya “kendisinin İslam
halifesi olduğunu ve Rusya topraklarında bulunan Müslümanların ‘da kendisinin
koruması altında olduğunu” söyleyerek maddelere ekletmiştir. Böylece ilk defa
uluslararası bir antlaşmada Osmanlı Padişahının Müslümanların halifesi olduğu
metni geçmiş olmuştur.
Aynı Abdülhamid Fethi Okyar’a Halifeliğin sadece adının
olduğunu devletin içinde bulunan ulemanın dinen çok cahil olduğunu ve devletin
bilimsel olarak gelişmesini engellediklerini söyler. Okyar Sultan’ın kendisine “Bu
adamlar çiçek aşısına gerek yok biz dua ederiz” dediğini söyleyip “ah çektikten
sonra bunları ülke dışına göndermekten korktum. O kadar cahillerdi ki İslam’a
da devlete de büyük zarar vereceklerdi” şeklinde kendisine dert yandığını
söyler. Şimdi düşünün Halife yani bugün ki anlayışla dini lider emrinde bulunan
ulemaya güç yetiremiyor. Siyasi bir makam olan Halifeliği II. Abdülhamid’ten
sonra, Mehmet Reşat Birinci Cihan Harbinde düşmanlara karşı kullanmak istemiş İslam
dünyası oralı bile olmadığı gibi Şerif Hüseyin İngilizlerle birlikte olarak İslam
Halifesine karşı bayrak açıp savaşmıştır.
Halifeliği kullanan son Padişah Vahdettin olmuştur. Yalnız o
yani literatüre göre Hz. Peygamber’in makamında oturan Halife İngiliz, Fransız,
İtalyanların isteği doğrultusunda Anadolu’da İslam’ın onurunu kurtarmak isteyen
Atatürk ve arkadaşları için kullanmıştır. Ancak halifelik makamını kimse
takmamış hatta başta Hindistan ve Kafkasya Müslümanları olmak üzere çok sayıda Müslüman
milletler İslam Halifesinin “katli vaciptir dediği” Atatürk ve arkadaşlarına
maddi manevi yardımda bulunmuştur. Libya’dan gelen Atatürk’ün yakın dostu Şeyh
Sunisi TBMM’de birde konuşma yaparak Milli Mücadeleye destek vermiştir. Buna
rağmen Atatürk birçok defalar mücadelenin hilafeti kurtarmak olduğunu ifade etmiştir.
Örnek vermek gerekirse;
23 Temmuzda 1919 da Erzurum itilaf Devletlerinin İstanbul’u
işgal ettikleri milli onurumuzun, hilâfet ve saltanat makamının, hükümetin
haysiyetinin saldırıya uğradığını belirten konuşmanın sonunda şu dua da
bulunur.
“ En son duam şudur ki, istekleri gerçekleştiren Büyük
Allah, sevdiği Hz. Muhammed hürmetine bu kutsal vatanın sahibi ve savunucusu,
kıyamete kadar Hz Muhammed’in dinin en sadık koruyucusu olan necip milletin ile
saltanat ve yüce hilafeti korusun ve mukaddesatımızı düşünmekle sorumlu olan heyetimizi
başarılı kılsın!”
TBMM açıldıktan sonra Halife ve Hilafetle ilgili konuşması
şöyledir;
“ İstanbul düşmanın
resmen ve fiilen işgali altındadır. Bu gün İstanbul demekle Londra arasında
hiçbir fark yoktur. İşte Londra durumunda olan İstanbul da ne yazık ki bütün
İslam âleminin taparcasına bağlı olduğu halifemiz ve büyük ecdadımız bize en
kıymetli armağanı olan Padişahımız kalmış oluyor.”
Meclis başkanı seçildikten sonra yaptığı meclis
konuşmasında:
“ İnşallah âlemin sığınağı padişah efendimiz hazretlerinin
sıhhat ve afiyetlerle her türlü yabancı kayıtlardan uzak olarak kutlu
tahtlarında sürekli kalmasını Allah’tan tazarru ( yalvarma) eylerim” der.
NÜ RESİM YAPAN HALİFE
Hilafet makamının Türk kurtuluş savaşına karşı düşmanca
tutum sergilemesi ve Vahdettin’in İngilizlere hayatının tehlikede olduğu ve
sığınma hakkı isteyen telgrafı bardağı taşıran son damla olmuştur. İki başlılık
özellikle İngilizlerin işine gelmektedir. Bu iki başlılığı ortadan kaldırmak için TBMM
hükümeti 1 Kasım 1922'de TBMM iki farklı kanunla saltanat ve hilafeti
birbirinden ayırarak önce saltanatı kaldırır. Halifeliğe iyi bir ressam olan
aynı zamanda Milli Mücadeleye gizliden destek veren Abdülmecid Efendi
getirilir. İslam Halifesi olan görevlendirilen Abdülmecid Efendi özellikle NÜ resimleriyle
ünlü bir sanatçıdır. Neyse konuyu fazla dağıtmadan artık bitirelim.
Abdülmecid Efendi’nin siyasi otorite olmadan sadece dini
lider olması her ne kadar İslam tarihinde bir ilk gibi görünse de yukarda
Tuğrul Bey döneminde hatırlattığımız dönemde de siyasi ve dini iktidar farklı
kişilerin elindedir ve Halifenin hiçbir siyasi yaptırım gücü yoktur. Yani
Selçuklu dönemine kesin dönüş yapılmıştır. Abdülmecid Efendiye halife olmak
yetmemiştir. O gösterişli selamlık törenleri yapmaya başlamış, Ankara ile
eskisine göre ihtilaflı konulara girmiş, mali sıkıntıları için sürekli ek para
istemesi Ankara tarafından hoş artık karşılanmaz. Her ne kadar çift başlılık
ortadan kaldırılmak istense de Abdülmecit Efendi’nin tutumları buna müsaade
etmez.
Atatürk bu durumu düzeltmek gerektiğini arkadaşlarıyla uzun
süre tartışır. Sonun da bu çift başlılığın ortadan kalkması gerektiği, meclisin
şahsında Hilafetin de meclise geçmesi gerektiği oy birliği ile kabul edilir.
Artık hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin elindedir. 3 Mart 1924’de Hilafetin
ilgasına ve Hanedan- ı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti memaliki haricine
çıkarılmasına dair kanun TBMM de kabul edilmesi üzerine hilafet kaldırılır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının dini ihtiyaçlarına cevap vermek için dini
görevleri ile ilgilenmesi için Diyanet İşleri Bakanlığı kurulur. Böylece
gerçekte var olan din ve devlet işlerinin farklı uygulaması resmiyet kazanır.
Kaynakça
BUZPINAR Tufan, Osmanlı Hilafeti Meselesi Araştırmaları
Literatür Dergisi, cilt2 say:1 2004, 113-131
AVCI Casim, TDV İslam Ansiklopedisi
ORTAYLI İlber, Hürriyet Gazetesi, Halifelik 2019
BOZKURT Hakan, Osmanlı Sultanının Halifeliği Meselesi, Bir
Gün Dergisi, 2019
İNALCIK Halil, Sabah Gazetesi, 2019
Hilafetin Osmanlı' ya Geçişi ve Halifelik Unvanının
Osmanlı’da Kullanımına Dair, Malumofuruş Dergisi, 2018
YANARDAR Merdan, Hilafet Osmanlıya Geçti mi ? Abdülhamit
Halife miydi? , Tele1 Dergisi
DEDE Muhammed, Devlet-i Aliyye' de Halifelik Sorunu, Millet
Blog, 2014
BOYACI Ramazan, Atatürk' ün Hilafetle ilgili Görüşleri
KAŞALI Ali Rıza, Halifelik, Merve Yayınları
AYTEPE Oğuz, Yeni Belgelerin Işığında Halifeliğin
Kaldırılması ve Hanedan üyelerinin Yurtdışı Çıkmaları, Ankara Üniversitesi Türk
İnkılap Tarihi Enstitüsü, Atatürk Yolu Dergisi, s. 29-30, Mayıs – Kasım 2002
Okyar Fethi, 3 Devir 1 Adam, Tercüman Yayınları, 1980,
İstanbul
İbnü’l Esir, İslam Tarihi, El Kamil Fi't Tarih, 2008,
İstanbul


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.