Şair -Yazar Selami KARABULUT |
Söyleşi: Duygu KARAKAŞ
Ünlü Şair Yazar Selami Karabulut ile yeni çıkan Şiir kitabı Kesik Ürperti ve Edebiyat zerine konuştuk. 1970 yılında Tokat'ta doğdu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirdi. Ankara'da yaşıyor. Şiirleri, yazıları ve söyleşileri çeşitli edebiyat-sanat dergileri ile gazetelerde yayımlandı.
İlham kaynağınız
nedir?
Şiir yazmak için
her şey şiir ilham kaynağım olabilir. Çünkü şiir yaşama ait olan ne varsa içine
alıp kuşatabilecek güçtedir. Ama sadece ilhamla şiir yazılmaz. Paul Valery,
"İlk dize tanrıdandır gerisi matematiktir" der. Yani ilk dize ilhamla
yazılır, sonrası için çalışmak gerekir. Ben de böyle düşünüyorum. Bazen bir dizeden
hatta bir sözcükten yola çıkarak şiir yazmaya başlıyorum, sonra günlerce o
şiirin üstüne çalışıp işçilik yapıyorum. İlham denince
duygulanarak bir çırpıda
şiir yazmak akla geliyor. Buna “otomatik yazmak” da deniyor. Böyle şiir yazan
çok. Bunun doğru veya yanlış olduğunu iddia edemem. Benim kendi şiir çalışmam bir bina nasıl
tuğla tuğla örülerek yapılıyorsa ben de şiiri sözcük sözcük çalışılarak
tamamlıyorum. Melih Cevdet Anday, Yunancada poet olan şiir sözcüğünün karşılığının
“yapıcı" anlamına geldiğini belirterek şiirin yapıldığını işaret ederken
Turgut Uyar, şiir veya dize 'yapılan' bir şeydir" der. Dolayısıyla şiir
yazmak için sadece ilhamın yetiğine savunanlardan değilim. Özel bir çalışma
sürecinden sonra oluşuyor şiirim.
Selami Karabulut |
Türk
yazarlar içerisinde bu kişinin eserleri beni yazar olmak için çok iştahlandırdı
diyebileceğiniz bir yazar var mı?
Bir
değil çok var. Ama kim o diyecek olursanız buna net bir yanıt veremeyeceğim.
Her dönem bir yazar ve ya şaire özel ilgi duyarak onun gibi yazmak
istemişimdir. Bizim çocukluğumuzda Kemalettin Tuğcu çok ünlüydü. Yoksul bir
çiftçi ailesinin çocuğu olduğum için onun kitaplarını çok severdim. İlerleyen
zaman içinde gözyaşı hamasetinin edebiyatla ilgisi olmadığını anladım. Köy
Enstitüleri çıkışlı Mehmet Başaran, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın
gibi yazarları okuyunca edebiyatın, halkın özellikle de köylülerin sorunlarını
dillendirmesi gerektiğini düşünmeye başladım. Âşık olduğum ilk gençlik
yıllarımda Ümit Yaşar, Özdemir Asaf gibi şairleri sevdim. Nazım Hikmet, Orhan
Kemal, Enver Gökçe, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Aziz Nesin gibi “Toplumcu
Gerçekçi” yazarlar gençliğimde örnek aldığım yazarlardı, hâlâ da öyle. Şiir
tutkusuna kapılalı Birinci ve İkinci Yeni'nin şairlerini ve onları takip ederek
“Türk Şiiri ”ne eklemlenen bütün şairleri ve aynı zamanda da Türkçeye çevrilen
dünya şairlerini anlamaya gayret ettim. Tanzimat Dönemi’nden Birinci Yeni'ye
yani Garip Akım’ına kadar süreçteki yazarların yapıtlarını her dönem severek
okudum. Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi klasikleşmiş
yazarlarımız edebiyatımızın aşılması güç kaleleridir bence. Türk Edebiyatının
çok zengin olduğunu düşünenlerdenim. Dar bir zamana sığdırdığımız bu söyleşide
adlarını anmayı unuttuğum dünya çapında daha nice yazarlarımız var. Örneğin
Abdülhak Şinasi Hisar benim için çok özel biridir. Yunus Emre, Fuzuli, Karacaoğlan,
Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Âşık Emrah, Sümmani gibi ozanlar da öyle.
Hayatınızda en fazla iz bırakan olay veya durum nedir?
Karacaoğlan bir şiirinde “daha ne
gelecek sağ olan başa” der. Beni dehşete düşüren her olayda aklıma hemen bu
dize gelir. Yaşam tek düze giden dümdüz bir yol değil, inişi çıkışı ve bir sürü
kör noktaları olan karmakarışık bir girdaba. Bunu bilmeme rağmen yaşanılan
olumsuzlukları hemen kabullenip olağan karşıladığımı söyleyemem. Bu yaşımda
bile günübirlik yaşanan herkesin kanıksadığı çok şey beni dehşete düşürüyor.
İnsan ilişkilerindeki ikiyüzlülük, yoksulluk içinde yaşayan insanların hayata
tutunma savaşımı ve bitip tükenmeyen terör olayları, cinayetler... Hayat tarihte olduğu gibi bugün de bu coğrafyada çok çetin.
Dolayısıyla her gün o kadar çok şey yaşanıyor ki şu beni çok etkiledi desem
yetmez.
Hedefinize
varırken yaşadığınız zor durumlar nelerdir?
Her
yazar gibi hedefim kalıcı eserler bırakmak. Bunu gerçekleştirmek için çok
sağlıklı bir ortam yok ülkemizde. Her şeyden önce yazdığınızın yayımlanıp
okuyucuya ulaşması, teknolojinin alabildiğine gelişmesine rağmen çok zor.
Yayınevleri gerçek edebiyatçının yerine para kazandıracak popüler insanları
tercih ediyor. Çok gereksiz ve bir yığın boş gürültü matbuatın içinde
yazdıklarınız kaybolup gidiyor.
Yazarken
duygularınızla mı hareket ediyorsunuz?
Duygulanım
benim gibi lirik şiirler yazan birisi için çok önemli. Ama bu duygulanım sadece
duygusallıktan öteye geçmeyip yeni bir “evren” yaratmıyorsa şiir için
tehlikeli. Şair, dert edindiği meseleyi sadece aktarırsa o şiir olmaz, içini
bize dökmüş olur. Şiir olsaydı ilk gençlik döneminde sevgilisine mesaj vermek
için eline her kalem alan şair olurdu. Şiirin asıl meselesi dilledir, çünkü
şiir dille var olabilir sadece.
Sizi
yazmaya sürükleyen neydi?
Zamanın
geçiciliği beni hep ürkütmüştür. Daha dün yaşanmış bir olay, tarihini kafanızda
sorgulamaya kalkışınca bakıyorsunuz ki yıllar yıllar önce olmuş. İnsanlık
tarihi de işte böyle daha dün gibi yaşanıldığı sanılan asırlardan oluşuyor.
Bizim bireysel varlığımız bu akıp giden nehrin içinde küçücük bir hava
kabarcığı kadar bile yer tutmuyor. Ama yaşamımız kendimiz için her şeyden
değerlidir. Ben bu varoluşsal trajediyi daha okul sıralarına oturmadan fark
etmiştim. Bu olağan olduğu kadar karmaşık olan durum, beni hasta edecek bir
takıntıya dönüşüyor bazen, ama şiir yazmamın da temel eksenini oluşturuyor.
Şiir, akan zaman içinde yanımda olmuş ve elimi hep sımsıkı tutmuştur. Sekiz
kitabım var, bunları yazarken birçok izleğin peşine düştüm, ama ana temam hâlâ
“zamanın geçiciliğidir”.
Sizce
günümüz gençliğinin şiire bakışı nasıldır?
Günümüz
gençliğini işi zor, şiir belki de en son duyacakları bir ihtiyaç. Her şeyden
önce en güzel yılları korkunç bir yarış olan üniversite sınavları için
çırpınmakla geçiyor. Bu tuhaf yarış, iç dünyalarının zenginleşmesini izin
vermiyor. Kitap okumalarına da zaten çok zaman yok. Bir yandan da teknolojinin
kuşatması altındalar. Bu teknoloji birçok olanakları sağlarken çok şeyi de
farkında olmadan alıp götürüyor. Buna rağmen dergilere bakacak olursak her yıl
yüzlerce gencin şiir yayınlattığını görüyoruz. Üstelik bambaşka duyarlılıktan
beslenen oldukça zeki gençlerin yazdığı şiirler bunlar. Bence insanlık tarihinde
şiire ne kadar ilgi varsa bugünde o kadar var.
Yapıtları:
Şiir:
İz ve Kaçak: (1. Basım: SES, 2003; 2. Basım:
Kül, 2005)
-5. SES Kültür Sanat Şiir Ödülü,
Kendine Kırgın: (1. Basım: Başak,
2007; 2. Basım: Artshop, 2009)
Yarım Kalan (1. Basım: Şiirden, 2010; 2. Basım: Bence
Kitap 2012)
- 2009 Behçet Aysan Şiir Ödülü
Başka Tufan (Yazılı Kâğıt 2011)
-2012
Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü
Kar Ateşi
(Kanguru Yayınlar 2012)
Göğün Altında (Hel Yayınları, 2014)
-Sunullah
Arısoy Şiir Ödülü,2015
Uzaklara Söz (Hel Yayınları, 2015)
Toplu Şiirler: ( Klaros Yayınları
2021)
Roman:
Yol Boyu Gölgesiz Yol
Boyu Gölgesiz (1. Baskı Hel Yayınları, 2014. 2. Baskı Temren Yayınları, 2019)
Deneme
Aşkın Politikası (1.
Baskı Kaos Çocuk Parkı, 2018, 2.Baskı Klaros Yayınları )
Söyleşi:
Şiir Aşk ve Ötesi:
(Favori Yayınları, 2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.