BİZANS’IN(DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU) VARİSÇİLERİ RUSLAR’MI? - akademitarih

EN YENİ MAKALELER

Post Top Ad

Your Ad Spot

30 Temmuz 2020 Perşembe

BİZANS’IN(DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU) VARİSÇİLERİ RUSLAR’MI?

Akademi Tarih araştırma ekibi Avrupa tarihinin gizemli bir dönemine yolculuk yapıyor. Berkan Erkeç Rus tarihinin unutulmuş ya da gizli bölümlerini gün yüzüne çıkarmaya devam ediyor. Keyifli okumalar.

Berkan ERKEÇ
Kırıkkale Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencisi


Soğuk Savaş’ın sona ermesi, uluslararası ilişkiler disiplininde yeni jeopolitik, siyasal ve ideolojik hipotezlerin ön plana çıkmasına sebep olmuştur. Rusya Federasyonu’nun kurulması ile şekillenen yeni uluslararası sistemdeki güçler dengesinin politik, askeri ve ekonomik yansımaları içinde yeni anlayışlar ön plana çıkarmıştır.
Jeopolitik çevrimlerin ağırlık kazanarak, dünyanın coğrafi ve siyasal formasyonları yeniden tanımlanırken, ’’Avrasya’’ terminolojisinin öncelikli değerler arasında yer aldığı görülmektedir.”Pskov Manastırı Rahibi Filoyev;3.Vasili’ye sunduğu görüşünde: “Dünya hâkimiyetinin merkezi önceden Roma, daha sonra ikinci Roma’yı temsil eden İstanbul olmuştur. Her iki Roma da düşmüştür. Hâlbuki üçüncü Roma ayaktadır; o da Moskova’dır. Hristiyanlıktaki ’’Mukaddes Üçlü’’ kuralı gereğince, dördüncü Roma olmayacaktır. Bu nedenle ’’Moskova’’ dünya hâkimiyetinin yeni merkezidir’’ diye yazıyordu.
Moskova’da dünya hakimiyet fikri resmiyet kazanınca, Bizans’ın doğal varisi sıfatıyla Ruslar’ın bir gün İstanbul’u Türkler ’den geri alacağı fikri, Rus siyasal elitine hakim olmuş ve böylece de Rusya’nın eski Bizans’ın tek varisi olduğu düşüncesinin işareti olarak Bizans Devleti’nin arması olan ’’Çift başlı kartal’’ Rusya’nın resmi devlet arması olarak kabul edilmiştir.

Rusya, kuruluşundan itibaren başlayarak tüm gelişme ve büyüme sürecini, hep güç kullanarak yayılma siyasetiyle ve devamlı savaşarak elde etmiş; Çarlık dönemi ile Sovyet dönemindeki uluslararası güç mücadelesinde, daha çok emperyal bir siyaset izlemiştir.
Tarihçilerin tespitine göre 19.yüzyılda Rus İmparatorluğu’nun günde 80 km2 kadar büyüdüğü ifade edilmiştir.Bu çerçevede Rusya siyasal tarihinde ’’Yayılma Siyaseti ve Stratejisi’’ hiçbir zaman değişmemiş ve kadar hep günümüze kadar süre gelmiştir.
Bu tarihsel ve siyasal gelişim süreci içinde günümüz Rusya’sına gelindiğinde, yer altı ve yer üstü zenginlikleri ile her şeye rağmen güçlü bir ülke karşımıza çıkmaktadır. Rusya topraklarının %46’sı zengin orman alanları ile kaplı olup, Rusya aynı zamanda dünyanın en geniş ve kritik jeopolitik coğrafi alanında egemenliğini sürdürmektedir. Rusya’nın halen mevcut ana karasının yüzölçümü Avrupa kıtası ve ABD topraklarından 1.8 kat; yine Hindistan ve Çin topraklarından daha geniş bir alanı kapsamaktadır. Böylece Rusya toprakları toplam yeryüzü alanının yaklaşık 1/5’ini oluşturmaktadır. Bu veriler, Rusya’nın jeopolitik ve jeostratejik derinliği ve kapasitesi konusunda da bize fikir vermektedir.
Thuchev’in Panslavist yorumuna göre, ’’Rusya İmparatorluğu’nun üç kutsal başkenti, Moskova, Saint-Petersburg ve Konstantinopolis’tir. Yedi büyük nehrin (Nil, Neva- Elbe, Yangtze, Volga, Fırat, Ganj, Tuna) suladığı topraklardaki Rusya İmparatorluğu sonsuza kadar yaşayacaktır.’’ Rusya İmparatorluğu’nun mümkün olan en üst sınırlardaki ’’ hızlı ve geniş’’ yayılma prensibine dayalı jeostratejik anlayışında Rus simgesi, Çift başlı kartalın bir yüzü, Rus İmparatorluğu’nun batıdaki sınırlarını, diğer yüzü ise Asya Pasifik’te, Kuzey Denizi ve Okhotsk Denizi’nin simgesi olarak görülmüştür. Nitekim Rusya’nın ’’yayılmacı imparatorluk stratejisi’’, fiziksel gücü ve kurumsal yapıda şekillenen acımasız otokritik kimliğinde, Rus dış politikasının Liberalizm ’den, “Çarlık’’ ve Sovyet’’ rejimlerinin katı statükocu radikalizmine kadar uzanan farklı yelpazedeki yansımalarına neden olmuştur.1989 Devrimi ile parçalanma ve çöküş sürecine giren Sovyetler Birliği, dünyada siyasal kimliği sona eren imparatorluk olmuştur. “Rus İmparatorluk Stratejisi’’, siyasal, askeri, ekonomik özellikleri itibarıyla, dünyanın en geniş toprakları üzerinde farklı kültürel etnik, linguistik, etik, teojik ve demografik değerler bütününden oluşan çok renkli bir insan potansiyeli üzerinde, siyasal manada baskıya dayalı bir egemenlik üzerine kurulmuştur. Söz konusu strateji, Batılı örneklerinden farklı olarak, “sürekli savaş’’ politikası içerisinde hareket ederek, Avrasya jeopolitiği üzerindeki Rus yayılmacılığının toprak ihtiraslarını jeopolitik çerçevede Doğu-Batı yönlerine taşıyabilmiştir.[1]

Tam bu noktada Rus milliyetçiliği önemlidir çünkü şekillenen politika aslında bunun üzerine şekillendirilmiştir. Çarlık Rusya’sında politik bir özne olarak milli kimliğini kurma ve otoritesini sağlama amacı taşımaktaydı. Batı Avrupa’da ortaya çıkan milliyetçilik tecrübesinden farklı olarak tepeden inşa edilen Rus milliyetçiliği, Çarlık yönetimi tarafından desteklenmişti. Bundan dolayı geleneksel resmi milliyetçilik Rusya’nın siyasetini ve gündelik hayatını günümüze kadar etkilemiştir. Milli kimliği yaratma ve ulusal bilinci geliştirme, Rus Çarlarının ve milliyetçilerinin bu dönemdeki asıl hedefi haline gelmişti. Rus milliyetçileri, savundukları iddiaları meşru kılmak ve Rusluğa bir anlam ve kimlik kazandırmak için askeri alandan eğitim alanına birçok farklı yöntem izlemiştir.
Rus elitler, Çarlık yönetimine bağlılığı ve sadakati geliştirmek, ulusal bütünlüğü sağlamak ve ulus inşa sürecini hızlandırmak için özellikle dile ve kültüre önem vermişlerdir. ‘‘Rus’’ ismi, günümüzde bu isimle bilinen Slav boyuna, Kiev yakınlarında, başlarında bulunan Viking krallarından dolayı verildiği tahmin edilmektedir.(Rurik soyu)‘‘Kiev Rus’’ devletinin Moğol işgalinden sonra yıkılması, Rusluğun Moskova Prensliği çevresinde yeniden güçlenmesine neden olmuştur. Bu tarihten sonra Rusya giderek güçlenmiş ve büyümüştür. (Belge, 2007, s. 45)18. Yüzyıla gelindiğinde Çarlık Rusya’sında Petro ile başlayan modernleşme ve reform hareketleri, Rusya’nın siyasi, toplumsal ve ekonomik yapısını önemli ölçüde değiştirmiştir. Petro yalnızca Rusya’yı modernleştirmenin yanında toplumsal bir devrim de gerçekleştirmiştir. Geleneksel yapıyla mücadele eden Petro, ordu, yönetim ve eğitim alanında birçok yenilik gerçekleştirmiştir.[2]

Rusların “Vasiyet ve Varislik’’  Çerçevesinde İzlediği Jeostratejik Adımları
Rus askeri güçleri 8 Ağustos 2008 tarihinde Güney Osetya ve Abhazya’ya müdahale etmek amacıyla Gürcistan sınırını geçmiştir. Rusya Federasyonu Rus pasaportu taşıyan ve Abhazya nüfusunun % 70’ini oluşturan ve aynı şekilde Güney Osetya nüfusunun % 90’ını oluşturan vatandaşlarını korumak için bu operasyonu yaptığını açıklamıştır. (Herd ve Flesch, 2008: s.1). Operasyona ilişkin gerek Dimitri Medvedev gerekse de Vladimir Putin tarafından açıklanan resmi görüş ise Gürcistan Hükümeti’nin 1994 yılındaki anlaşma gereği iki bölgede de bulunan Rus askeri birliklerine saldırması olmuştur.(Digol, 2009: s.113) Rusya’nın 2008’deki Gürcistan harekâtı sonrası “yakın çevre doktrini” perspektifinde değerlendirilebilecek diğer hamlesi Kırım’ın ilhakıdır. Rus yanlısı milislerin Kırım parlamentosunu işgali sonrası 2014 yılının Mart ayında yapılan referandum öncesi Rusya, Kırım’daki Rus nüfusun tehlike altında olduğunu iddia etmiştir. (Grant, 2015: s.75)Çatışmaların gölgesinde, 16 Mart 2014 tarihinde yapılan ve % 81 katılımın olduğu referandumla Kırım Rusya’ya katılmayı kabul etmiş, 17 Mart tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından Kırım’ın ilhakının onaylanmasıyla Kırım resmen Rusya’ya katılmıştır (Bebler, 2015: s.45).               

Tarihsel süreç içerisinde 1711’de Osmanlı’ya karşı alınan Prut yenilgisine rağmen, Baltık Denizi’nde harekete geçen Rus donanması önce İsveç donanmasını ağır bir şekilde yenmiş, Aland Adaları’nın da ele geçirilmesiyle birlikte Baltık Denizi’nin denetimi tamamıyla Ruslar’a geçmiştir. Rusya, Baltık Denizi’nde edindiği yeni topraklarla dünya siyaset sahnesinin önemli aktörleri arasında girmiştir. Öte yandan 1725 yılında ölen Çar I. Petro’nun vasiyetnamesinde de; “Elverişli koşullar yaratılarak kuzeye doğru yönelmeli ve Baltık Kıyıları’na ulaşılmalıdır” ibaresi yer almaktadır (Onay, 2008: s. 70, Erendil, 1975’ten alıntı). 18. Yüzyılın başlarında Baltık Kıyı Bölgesi, bölgesel güçler için savaş alanı olmuştur. Yüzyılın sonunda burası Rus İmparatorluğu’nun batı sınır bölgesi haline gelmiştir. İmparatorluğun üst Batı bölgelerine karşın Rusya, Baltık bölgesinde farklı bir rol oynamıştır. Bu rol; Estonya ve Litvanya noktasında hoşgörülü, Polonya ve Letonya konusunda ise zorlayıcıdır. 18. Yüzyılın son çeyreğine kadar I. Petro tarafından başlatılan Polonya ve Letonya milletler topluluğunun tamamen Ruslara devşirilmesi görevi ise II. Katherina tarafından devam ettirilmiştir (Plakans, 2011: s.126). Görüldüğü üzere, Rusya büyük çoğunluğu 18. Yüzyıldan başlamak üzere, Baltık coğrafyasına her zaman büyük önem atfetmiş ve ülkenin Avrupa ile olan stratejik yakınlığından, bu ülkelere adeta askeri bir üs görevi yüklemiştir. Öte yandan 29 Ekim 1907 yılında Almanya ve Rusya arasında imzalanan gizli bir protokol ile Kuzey Denizi ve Baltıklar üzerindeki her iki ülkenin politik etkisinin paylaşılması üzerine anlaşma yapılmıştır. Baltık ülkeleri, ancak 1914 yılında cereyan eden I. Dünya Savaşı sırasında yüzyıllardır arada kalmış bir uluslar topluluğu olduklarının farkına varmıştır (Pick, 1945: s.58). Buna ek olarak Rusya, hâkimiyet teorisi çerçevesinde 20. Yüzyılın başlarında Baltık denizinde üsler edinmiş, Karadeniz’den sonra Avrupa’ya açılmayı planlamıştır. II. Dünya Savaşını takip eden günlerde ise Kızıl Ordu, 1944-45 yıllarında Baltık ülkelerini tekrar işgal etmiş ve Avrupa’nın Doğu – Batı olarak ikiye bölünme işlemi gerçeğe dönüşmüştür. Sovyet gücü ilerleyen yaklaşık elli yıl bölgeyi yönetmiştir. Sovyetler hiç zaman kaybetmeden Baltık ülkelerini kendi sistemine entegre etmiştir. (Maly, 2009: s.40)

Dönemin Sovyet Dış İşleri Bakanı Molotov, Rusya’nın Baltık ülkeleri üzerindeki hâkimiyet politikasını destekler nitelikte, Korkunç İvan döneminden beri Rusya’nın Baltık bölgesine sahip olmak için çalıştığını belirtmektedir. Ona göre, modern dünyada küçük devletlere yer yoktur. Baltık ülkeleri Sovyetler Birliği içerisinde bulunmak zorundadırlar (Smith, 2004: s.28). Sovyetler’in izlediği bu yayılmacı politika, aslında Rusya dış politikasına hâkim olan klasik realizmin bir sonucudur. Bu çerçevede Rusya büyük topraklarını kontrol altında tutabilmek amacıyla sürekli genişleme nosyonu içerisinde hareket etmektedir. Bunun dışında Rusya’nın Batıya (İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Bahar2020/1 625) karşı ilerlemesi ve Batı’nın genişleme süreci arasında birtakım benzerlikler bulunmaktadır. (Nolte, 2004: s.217) Hâlihazırda Rusya’nın, hâkimiyet teorisi çerçevesinde Sovyetler Birliği’nin kurucu coğrafyasında etkili olmaya çalıştığı gözlemlenmektedir. Ancak bu etkinlik ofansif olmaktan öte defansif unsurlar da taşımaktadır. Mevcut paradigmalar üzerinden bölgede politik çıkarlarında savunulması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede Rusya’nın güncel dış politika konsepti ve ulusal güvenlik belgelerinde sıkça atıf yaptığı ‘Yakın Çevre Doktrini’ önem kazanmaktadır. Ayrıca Ruslar, uygulanan bu politikanın Fransa’nın Afrika’da ve ABD’nin dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaptığından farklı olmadığını iddia etmektedir (Lieven, 1995: s. 197). Rusya dışında yaşayan yaklaşık 25 milyon Rus vatandaşının statüsü Rusya’nın yakın çevre doktrini çerçevesinde önem kazanmaktadır. Bu doktrin çerçevesinde Moldova, Güney Osetya ve Tacikistan’da doğrudan askeri müdahalelerin yapıldığı gözükmektedir. Rus diasporasının Rus dış politikasında etkin bir faktör olmaya devam edeceği ve gerek Avrupa hinterlandı gerekse de Bağımsız Devletler Topluluğu sınırları içerisinde söz konusu nüfusun etki unsuru olacağı değerlendirilmektedir. (Hyman, 1993: s.205). Rusya’nın da bu diasporayı etki unsuru olarak kullandığı ve özellikle de Baltık Ülkelerin ’de yaşayan Rus kökenli vatandaşlar üzerinden hâkimiyet politikasını sürdürmeye çalıştığı gözlenmektedir. Ülke dışında yaşayan Ruslar bir diaspora olarak tekrar konumlandırılırken, Rusya’nın bu diasporanın güvenliğinden de sorumlu olduğu iddia edilmektedir. Rusya’daki devletçi tutum yanlılarına göre Rusya’nın geniş coğrafi alanları dışındaki egemenliği azalmaktadır. Çarlık sınırları dışında kalan Ruslar, Rusya’nın çıkarlarını temsil etmek amacıyla diaspora olarak nitelendirilmektedir. Rusya dışında yaşayan Ruslar, Rus kimliğinin tarihsel süreçteki yansıması olarak değerlendirilmektedir (Smith, Law, Vilson ve diğerleri, 1998: s.13). Baltıklar, Rusya’daki Glastnost (Şeffaflık) döneminde bile, kendilerini zor durumda hissetmişlerdir. Baltıklar, Kremlin ve Rus göçmenlerini dosttan ziyade rakip olarak görmektedir. Baltık milliyetçileri, Rus göçmenleri, tarihi süreçte yaşanan acılardan dolayı samimi olmayan, karşıt olarak nitelendirmektedir (Clemens, 1991: s.7). Buna ek olarak Gorbaçov’un izlediği şeffaflık ve açıklık (Glasnost i Prostroika) politikaları etnik sorunların gün yüzüne çıkmasına neden olmuş, Baltık Cumhuriyetlerinde aniden başlayan ayrılma talepleri gündeme gelmiştir (Onay, 2008: s.31). Bu süreç içerisinde dahi Rusya, Baltık ülkeleri üzerinde eş zamanlı olarak tek taraflı ve hâkimiyet teorisine dayalı politikalarını devam ettirmiştir. Bunun karşısında Baltık liderleri NATO’nun genişleme sürecinde lobi faaliyetlerini hızlandırmıştır. (VanDeverr ve Dabelko, 1999: s.223). Tarihi süreçte de görüldüğü üzere Baltık denizinin üç komşu ülkesi, Rusya Federasyonu’nun dış politika konseptinde özel bir yere sahiptir. Rusya Federasyon’u şu anda bu ülkelerle iş birliği ve çeşitli alanlarda karşılıklı anlayışı geliştirmek niyetindedir. Kozin’e göre, ilerleyen yıllarda (Uğur Yasin ASAL / Furkan TERZİ 626). Rusya’nın bu bağımsız ülkelerle olan ilişkilerinde karşılıklı ticaret ve devletlerarası anlaşmalar oldukça işlevsel konumda olacaktır.(Kozin, 1992: s.128). Bu bağlamda Rusya ile Baltık ülkeleri arasındaki ticaret alanındaki hareketlilik AB’nin genişleme sürecinin başlangıcı olan 2004 yılında gerçekleşmiş ve 2007 yılına dek sürmüştür. Baltık Ülkeleri’nin 2004 yılındaki AB üyesi olmasıyla birlikte Rusya ile ticari ilişkilerin gelişimi devam etmiştir. (Veebel ve Markus, 2018: s.10). Rusya’nın 2008 yılında Gürcistan’a müdahalesi ve aynı yıl yaşanan küresel ekonomik kriz Rusya ile Baltık ülkeleri arasındaki ticari ilişkilerin düşüşüne neden olmuştur. Söz konusu gelişmelerin ardından 2010 – 2011 yılları arasında Rusya ve Baltık ülkeleri arasındaki ticari ilişkiler tekrar gelişmeye başlamıştır.(Vanags, 2011: s.93) [3]
Rusya’nın günümüz itibarıyla yaptıklarına gelecek olursak Afganistan, Libya ve Suriye yaklaşımları bize  ’’Vasiyet ve Varis’’ tanımını ele aldırıyor. Bizans’ın varisi olma yaklaşımına onlar gün be gün yaklaşırlarken tutumları ve yaklaşımları bize bu yaklaşımların hiç de ütopik olmadığını gösterecek düzeydedir. Çar 1.PETRO’nun Akdeniz’e inme hedeflerinin ve Bizans’ın Varisçileri tanımına uygun olarak adım atan Rusya’nın emellerine ulaşmasının aşamasını tematik olarak ele almaya çalışıyoruz. Rusya bu faaliyetlerine hız verirken aslında ideolojik ve Rus İmparatorluk Stratejisi temelinde çalışmaları bu hız verme aşamasına uygun adımların atılması Ruslar’a manevi ve maddi olarak güç veriyor. Bu maddi ve manevi açıdan gücün temeli onlara ilerleyen zamanlarda neler kazandırabileceği ise bilinmez. Ama bu noktada Rusların hedeflerinden hiç şaşmaması bizleri de etkileyen ve şaşırtan bir faktör olmuştur.
   
KAYNAKÇA

CAŞIN MESUT HAKKI , ’’Rus İmparatorluk Stratejisi’’ Giriş, age,1,2,3,4,5
RUS DIŞ POLİTİKASINDA DEĞİŞİMİN FELSEFİ TEMELLERİ: NATO GENİŞLEMESİNE YÖNELİK BALTIKLAR’DA BİR İMPARATORLUK TEPKİSİ(UĞUR YASİN ASAL, FURKAN TERZİ, (Dergi Park)
KURAT AKDES NİMET , ’’Rusya Tarihi’’
Caşın, MESUT HAKKI , (2006), Novgorad Knezliği'nden XXI. Yüzyıla Rus İmparatorluk Stratejisi, İSTANBUL, Okumuş Adam Yayınları
Onay, Y. , (2008), Rus Stratejisinin Mimarları, İstanbul, İlgi Kültür Sanat Yayınları
İLMİNSKİY’NİN EĞİTİM SİSTEMİ ÜZERİNDEN RUS MİLLİYETÇİLİĞİNİN KISA BİR OKUMASI (Kutay Üstün, Metehan Karakurt) (Dergi Park)



[1] Caşın Hakkı Mesut ‘’Rus İmparatorluk Stratejisi’’ Giriş ,age,1,2,3,4,5
[2] İLMİNSKİY’NİN EĞİTİM SİSTEMİ ÜZERİNDEN RUS
MİLLİYETÇİLİĞİNİN KISA BİR OKUMASI
[3] RUS DIŞ POLİTİKASINDA DEĞİŞİMİN FELSEFİ TEMELLERİ: NATO GENİŞLEMESİNE YÖNELİK BALTIKLAR’DA BİR İMPARATORLUK TEPKİSİ(Yasin Asal, Furkan Terzi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.

Post Top Ad

Your Ad Spot