ATATÜRK VE TARİH ALGISI
ATATÜRK VE TARİH ALGISI
Atatürk’ün tarih ilmine bakış açısını anlayabilmek için öncelikle onun yetiştiği ortam, eğitim hayatı ve eğitim hayatında tarih derslerinin rolü hakkında bilgi sahibi olmamız gerekmektedir. Yaşamı bir olaylar dizisi içinde geçen Mustafa Kemal, her insan gibi düşünce yapısının oluşumunda ilk etkileri aile kucağında ve öğrenimi sırasında kimi öğretmenlerinden almıştır. Mustafa eğitim hayatının başlangıcında annesi Zübeyde Hanım’ın isteğiyle Mahalle Mektebine gönderildikten sonra, yeni metotlar kullanılarak eğitim verilen Şemsi Efendi Mektebi’ne gitmiştir. Şemsi Efendi Mektebinde kullanılan yeni metotlar, Ekim 1873-Ocak 1874 yılları arası Selanik Valiliği görevinde bulunan Mithat Paşa’nın desteğini almıştı. Şemsi Efendi’nin bu dönemde Mithat Paşa’nın hürriyetçi ve meşrutiyetçi fikirlerinden etkilendiği ve bunu da aralarında Mustafa Kemal’in de bulunduğu öğrencilerine aktarmaya çalıştığı bilinmektedir. Mustafa Kemal’de tarihe ilgi ve merakın bu dönemlerde oluştuğunu söyleyebiliriz.
Mustafa Kemal eğitimine devam ettiği askerî okullarda tarih dersleri almaya devam etti. Mustafa Kemal, Selanik Askerî Rüştiyesini dördüncülükle bitirdi ve okuduğu dersler arasında Tarih-i İslam dersi notu 45 üzerinden 43 idi. Manastır Askerî İdadisinde tarih öğretmeni Teyfik Bilge’ydi. Teyfik Bilge, tarih derslerinde ilk kez Osmanlı ve İslam tarihi dersleri yerine eski Türk tarihi derslerine yer veren ve askerî okulların müfredatına milli tarih adlı dersi ekleyen kişidir ve Atatürk’ün düşünce yapısının oluşmasına önemli katkıları olmuştur. Manastır Askerî İdadisini ikincilikle bitiren Mustafa Kemal, bu okulda da tarih derslerinde aldığı notlarla tarih sevgisinin ve merakının büyük olduğunu göstermiştir. Burada ikinci sınıfta Tarih-i Umumi dersinden 45 üzerinden 45 tam puan, üçüncü sınıfta Tarih-i Umumi dersinden 45 tam puan ve Tarih-i Osmani dersinden de 45 tam puan almıştı. Harp Okulunda tarih dersi müfredatlarında bulunmuyordu. Harp Okulunda eğitim alırken memleketin meselelerine dair konular üzerine arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Harp Okulu yıllarında da Fransa’dan gelen gazeteleri okuma fırsatına sahip olan Mustafa Kemal, ülkenin içinde bulunduğu problemleri farklı bir bakış açısıyla değerlendirebiliyordu. Ayrıca eğitim hayatında aldığı tarih derslerinin de etkisiyle bu sorunlara yenilikçi yaklaşımlarla çözüm önerileri getirebiliyordu. Mustafa Kemal’in tarih öğretmenlerinin pek çoğu, onun Selanik’te kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin kuruluşuna katkısı olan kişiler olacaklardı. Mustafa Kemal’in Manastır İdadisindeki hocalarından ve ondaki tarihe merak ve sevgiyi beslemekte rolü olduğu bizzat Mustafa Kemal tarafından ifade edilmiş bulunan Topçu kolağası Mehmet Teyfik Bey, öğretmenliği döneminde hürriyet mücadelesine kapısı kapatılmış olan tarih kitaplarının gömüldüğü karanlıklara parıltılı cümlelerle ışık tutuyordu. Teyfik Bey milliyetçi bir subaydı ve öğrencilerine Fransız İhtilali ile ilgili konuları gizlice anlatmaktaydı. General Asım Gündüz hatıralarını anlattığı kitabında Mustafa Kemal’in korku nedir bilmeyen bir halinin olduğunu, bütün sınıfın bu bakımdan ona hayran olduğunu, tarih okumanın onun en büyük hevesi ve hırsı olduğunu ifade etmekteydi.
Atatürk’ün eğitim hayatını incelediğimizde kendi milletini iyi tanımasının ve ülkesinin sorunlarına mantıklı çözümler üretebilmesinin altında yatan temel etkenlerden birisi, küçük yaşlardan itibaren tarih derslerine ve tarihi kitaplar okumaya devam etmesidir. Bu onun Türk tarihi hakkında epeyce bilgi edinmesini sağlamıştır. Türk milletini tanıdıkça ve tarihini öğrendikçe ne kadar yüce bir milletin ferdi olduğunu anlamıştır. Milletine karşı duyduğu derin bağlılık ve sevgi sayesinde Türk milletinin istiklali için mücadele etme isteğini kendisinde bulmuştur. Atatürk’ün okumayı çok sevmesi ve yabancı dillere vâkıf olmasının da etkisiyle Batı dünyasının Türklere olan bakış açısını anlayabilmişti. Dönemin bakış açısıyla Türklerin zengin bir kültüre ve medeniyete sahip olmadıkları fikrine inanan Avrupa, asırlarca Türkler tarafından çoğunun yönetilmiş olmasının verdiği hazımsızlıkla Türkleri Avrupa’dan ve hatta Anadolu’dan atma isteğine sahipti. Atatürk bunu anlayabildiği için bu duruma dur diyebilme kuvvetini kendisinde bulmuş ve milletini selamete çıkarmakta öncülük etmiştir. Atatürk, Milli Mücadelenin ilk yıllarından itibaren, bu gibi haksız tutumlara karşı çıkmış ve Türk tarihinin büyük medeniyet ve zengin kültürle bezenmiş olduğunu ve bunun da zamanı geldiğinde yaptıracağı çalışmalarla ortaya çıkarılacağını belirtmiştir. Atatürk kazanılan zaferlerden sonra Türk tarihinin araştırılması konusunda çeşitli direktifler vermişti. Türk tarihi başlangıcından itibaren araştırılıp, Türklerin kültür ve medeniyete sunduğu katkılar ve önemli şahsiyetlerin insanlığa hizmetlerinin ortaya konmasını istemiştir. Böylece dünya Türklerin zaferlerinden sonra zengin tarihini de öğrenmiş olacaktı. Atatürk, Türk tarihinin başlangıcından itibaren araştırılmasının yanı sıra Anadolu tarihinin de araştırılmasını istemişti. Bunun sebebi ise Türklerin Anadolu’ya sonradan gelen bir millet olduğu ve geldiklere yere geri dönmeliler iddialarının çürütülmesi için olmalıdır. Atatürk Türklerin 1071 yılındaki Malazgirt Zaferi öncesinde de Anadolu’da var olduklarını düşünmüş olmalıdır ki, tarih araştırmalarına Anadolu tarihinin de incelenmesini ekletmiştir. Atatürk, İstiklal Harbi’nin devam ettiği zamanlarda TBMM’nin I. Dönem 3. Toplantı yılının açılışında yaptığı konuşmada Türk Milli Eğitimi’nin ilk hedefinin okuma-yazma ile birlikte fertlere vatanını, milletini, dinini, örf ve âdetlerini ve tarihini öğretmek olduğunu söylemiştir.
Atatürk
tarihi sevmekle birlikte tarih üzerine çalışanlara da saygı göstermiştir. Fuat
Köprülü’nün 1923 yılında yayınladığı Türkiye Tarihi’ni okuduktan sonra, ona
şu mektubu göndermiştir:
“Darülfünun ‘Türk Edebiyatı Tarihi’
Müderrisi Köprülüzâde Mehmet Fuat Beyefendiye,
Türkiye Tarihi’nizin, gönderilen birinci kitabını
büyük zevk ve istifade ile okudum. Eser kıymetlidir, mühimdir. Bunu vücuda
getirmek için sarf ettiğiniz ve edeceğiniz mesaiyi takdir ederim. İhtisasınızın
tecelli edecek eserleri millete, cumhuriyete ifa olunabilecek hizmetlerin en
kıymetli mertebesinde bulunacaktır.
İlim feyzine teşne olanlarla
beraber müteakip kitaplarınızın intişarına intizar ederim efendim.
Türkiye
Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemâl”.
Tarih
araştırmalarına büyük önem veren Atatürk, memleketi iktisadî ve siyasî
istiklale kavuştuğu günlerde, milletin milli bilincinin tarih araştırmaları ile
gelişeceğini düşünüyordu. 23 Nisan 1930 tarihinde Türk Ocakları VI.
Kurultayı’na verdiği direktifle kurultay delegeleri Türk Ocakları Kanunu’na
“Türk Tarih ve Medeniyetini ilmi bir surette tetkik ve tetebbu eylemek
vazifesiyle mükellef olmak üzere bir ‘Türk Tarih Heyeti’ teşkil eder” maddesini
ekletmiştir[1].
Atatürk,
Türk Tarihi Heyeti üyelerinden olan Afet İnan, Mehmet Teyfik, Sadri Maksudi, Hasan
Cemil, Şemseddin, Vasıf ile Yusuf Ziya beylere yetki vererek “Türk Tarihinin
Ana Hatları” adlı bir eser oluşturmalarını istemiştir. Heyet, 600 sayfa tutan
bir eser oluşturmuştur ve bu eser devlet matbaasında basılmıştır. Atatürk bu
olumlu gelişme sonrasında “Türk Tarih Tedkik Cemiyeti”ni 15 Nisan 1931
tarihinde kurmuştur. Bir müddet sonra Türk Tarih Tedkik Cemiyeti, Türk Tarih
Kurumu, Türk Ocakları da Halkevleri’ne yerini bırakmıştır. Bu yapılan
değişiklik sonrasında Atatürk, Türk Tarih Cemiyeti etrafında toplanan
tarihçilerden şunları istedi:
“Türkler bir aşiret olarak
Anadolu’da imparatorluk kuramaz. Bunun başka türlü bir izahı olmak lazımdır.
Tarih ilmi bunu meydana çıkarmalıdır. … Acaba, Akdeniz’in kaybolmuş ve yaşamış
olan eski medeniyeti ile Türklerin alakası nedir? Dünyanın muhtelif yerlerinde,
bilhassa Türkiye’de otokton halk ve medeniyeti meydana getiren halk kimlerdir?
Türklerin cihan tarihinde ve medeniyet aleminde rolleri nelerdir?”[2].
Atatürk’ün
bu sorularına cevap aramak üzere Türk tarihçileri ile kongresini 1931 yılında
gerçekleştirmiştir. Çalışmalar başlamadan önce kongre üyelerine şunları
söylemiştir: “Bizim milletimiz derin bir maziye maliktir. Bu düşünce bizi
elbette altı yedi yüz yıllık Osmanlı Türklüğünden Selçuklu Türklerine ve
ondanda evvel bu devirlerin her birine müsavi olan Türk devletlerine kavuşturur”[3].
Kongrenin
çalışmalarını tamamlaması sonrası Atatürk’ün sorularına cevaplar bulunup, ona takdim
edilmiştir. Bu çalışmalar Atatürk’ün Türk Tarih Tezi olarak bilinmektedir. Bu
çalışmaları özetleyecek olursak, “Türk ırkının kültür yurdu Orta Asya’dır. İlk
çağlardan beri yüksek bir ziraat hayatına sahip olan, Orta Asya’dan doğuya, güneye,
batıda Hazar Denizi’nin kuzey ve güneyine yayıldı. Gittikleri yerlere kültürlerini
de götüren bu halk, yerleştikleri yerlerde yerli ahâli ile de kaynaştılar. Irak,
Anadolu, Mısır ve Ege medeniyetlerini kuran ve geliştiren Orta Asyalı
brakisefal ırkın temsilcileridir. Türkler de aynı ırktan olduklarına göre, büyük
bir ihtimalle bu medeniyetleri kuran insanlar (bilhassa Hititler ve Sümerler)
bizim atalarımız olabilirler”[4].
İstanbul Arkeoloji Enstitüsü Direktörü Dr. K. Bittel, “Atatürk ve İlköz Tarih Araştırmaları” adlı Belleten’de yayımladığı makalesinde şunları söylemektedir: “Modern Türkiye’nin dahi yaratıcısı, ebediyete intikal eden Atatürk, harici kurtuluşu, deruni kurtuluşun takip etmesi lazım geldiğini, zamanın yükseliş ve alçalışları içinde, ancak ananesinin, mazisinin, cetlerinin ve toprağının tarihinin şuuruna sahip bir milletin hayatını idame edebileceğini vazih surette görerek, milletinin ilköz tarihinin, kültürünün ve sakin olduğu memleketin araştırılmasını kendisine vazife edindi. Fakat Atatürk, kendinden evvel gelen bazı devlet adamları gibi ilmi çalışmaların yalnız hâmisi değildi, onun bizzat tarih, arkeoloji ve dil araştırmalarında canlı ve faal payı olmuş ve mazinin meydana çıkarılmasına büyük ve hakiki bir heyecanla çalışmıştır. Bugün nispeten az sene sonra, Anadolu’nun müteaddit binyıllar imtidadınca ilköz tarihine, kültürüne ve sakinlerine dair hayrete şayan derecede çok vesika elimizde bulunuyorsa, bunu şüphesiz evvel emirde onun mazinin eserlerine karşı hürmet ve anlayış uyandırmak hususundaki yorulmaz ve heyecanlı gayretlerine borçluyuz”[5].
Prof.
Şemsettin Günaltay, Belleten’de yayınlanan “Atatürk’ün Tarihçiliği ve
Fahri Profesörlüğü Hakkında Bir Hatıra” adlı makalesinde[6] Atatürk’ün bir anısını
şöyle anlatır:
“1923 senesi Eylülünün 19’uncu günü
toplanan İstanbul Darülfununu Edebiyat Fakültesi müderrisler meclisinde, müderrislerden
Yahya Kemal Bey Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşaya fahri müderrislik verilmesine
dair bir teklifte bulunmuştu. Bu teklif meclisçe ittifakla kabul ve keyfiyet şu
telgrafla Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya arz edilmişti:
“İstanbul Darülfununu Edebiyat
medresesi meclisi müderrisini 19 eylülde akteylediği celsede zatı müncii
kumandanilerini fahri müderrisliğe müttefikan intihap etmekle kesbi fahreyler”.
O
zaman Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan olan Gazi Mustafa Kemal Paşa’da telgrafla şu mukabelede bulunmuştu:
“Türk harsının mihrakı olan
fakülteniz fahri müderrisliğine intihabımdan dolayı meclisinize teşekkür
ederim. Eminim ki milli istiklalimizi ilim sahasında fakülteniz ikmal
edecektir. Bu şerefli tekamülün husulünü deruhte eden heyetiniz arasında
bulunmak bence baisi iftihardır”.
“Beratı takdim ve lütfen fahri
müderrisliği kabul buyurduklarından dolayı müderrisler meclisinin şükranlarını
arzettik. Heyetimize iltifatlarda bulunan Gazi, bir aralık kendisinin mektep
sıralarından beri çok sevdiği tarihle daima meşgul olduğunu, bu itibarla fahri
müderrisliğin edebiyattan ziyade tarihe ait olmasının daha münasip olacağını
söylediler”.
Atatürk’ün
Edebiyat Fakültesinden fahri müderrislik alacağı zaman bile edebiyat alanından
değil de tarih alanından olmasını istemesi her şeyden önce onun tarih
alanındaki bilgi, merak ve sevgisine dayanmaktadır. Atatürk ve tarih algısının oluşmasında
aldığı eğitim ve karşılaştığı hocaların büyük payı mevcuttur. Bunun yanında
yaptığı tarih ile ilgili okumaların çokluğu ona Türk Milleti’nin istiklale
ulaşmasında önemli destekçi olmuştur. Kazanılan büyük zaferlerin ardından
dünyaya Türklerin tarihinin köklü ve yüce olduğunu da göstermek istemesi
sebebiyle tarih araştırmalarına büyük önem veren Atatürk’ün milli bilincinin ve
milli değerlerinin ne kadar yüksek olduğunu gözler önüne seren bu örnekler
bizlere bir kez daha tarih öğreniminin ne kadar önemli olduğunu gösterir.
KAYNAKÇA
BİTTEL, K., “Atatürk ve İlköz Tarih Araştırmaları”, Belleten,
III/10 (1939), s. 203-224.
GRANDA, Cemal, Atatürk’ün Uşağı İdim, yay.
haz. Turhan Gürkan, Hürriyet Yay., İstanbul 1973.
GÜLER, Ali, Arşiv Belgelerinin Işığında Askeri Öğrenci Mustafa Kemal’in Notları, Ankara 2001.
GÜNALTAY, Şemsettin, “Atatürk’ün Tarihçiliği ve Fahri Profesörlüğü Hakkında Bir Hatıra”, Belleten, III/10 (1939), s. 273-274.
İNAN, A. Afet, “Atatürk ve Tarih Tezi”, Belleten, III/10 (1939), s. 243-246.
İNAN, A. Afet, Kemal Atatürk’ü Anarken Atatürk’ten Hatıralar 2, Ankara 1955.
ÖZER, Sevcihan, “Atatürk ve Türk Tarihi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XV/44, (1999), s. 761-769.
TANERİ, A., “Fikir Adamı Atatürk ve Cumhuriyet”, Tercüman, 10.XI.1983.
TEZER, Şükrü, Atatürk’ün Hatıra Defteri, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1995.
TURAN, Şerafettin, Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünceler, Kitaplar, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 2000.
TÜRK, İbrahim Caner, “Mustafa Kemal Atatürk ve Tarih Eğitimi”, Tarih Okulu Dergisi, XXVII, (Eylül 2016), s. 423-450.
[1] A. Afet İnan, Kemal
Atatürk’ü Anarken Atatürk’ten Hatıralar 2, Ankara 1955, s. 81.
[2] A.
Afet İnan, “Atatürk ve Tarih Tezi”, Belleten, III/10 (1939), s. 244-245.
[3] A. Taneri,
“Fikir Adamı Atatürk ve Cumhuriyet”, Tercüman, 10.XI.1983, s. 2.
[4] İnan,
“Atatürk’ün Tarih Tezi”, s. 245-246.
[5] K.
Bittel, “Atatürk ve İlköz Tarih Araştırmaları”, Belleten, III/10 (1939),
s. 205.
[6] Şemsettin Günaltay, “Atatürk’ün Tarihçiliği
ve Fahri Profesörlüğü Hakkında Bir Hatıra”, Belleten, III/10 (1939), s.
273-274.


Sayın Hocam Devletimizin Kurucusu Atatürk ün birçok ozelliğini biliyoruz. Bir Tarihçi olarak Tarihe merakını sayenizde ögrendik. Yeni yazilar bekliyoruz.
YanıtlaSilAtatürk işte bu. Çok teşekkürler hocam
YanıtlaSilSayın hocamızın ellerine sağlık çok özel bir yazı olmuş.
YanıtlaSil