TÜRK KADININ TARİHSEL GELİŞİMİ - akademitarih

EN YENİ MAKALELER

Post Top Ad

Your Ad Spot

21 Ağustos 2020 Cuma

TÜRK KADININ TARİHSEL GELİŞİMİ

 

Türk Kadını ve Tarihsel Gelişimi
M. Mine ÇUHADAR




M.Mine ÇUHADAR
Kırıkkale Üniversitesi Tarih Bölümü

Akademi Tarih son yıllarda artan "Kadın Cinayetleri" ne dikkat çekmek amacıyla Türk Milletinin kadına verdiği önemi araştırdı. Bu araştırma sizlere kadın konusunda gelinen yozlaşmayı ortaya koyacak. Çalışması ve bizleri aydınlatması nedeniyle Akademi Tarih editörlerinden Mine Çuhadar'ın makalesini sunuyor ve teşekkür ediyoruz.

       

  İslamiyetten Önce Türklerde Kadın


GİRİŞ

Türk milleti tarihin herhangi bir dönemde kadın erkek ayrımı yapmadığı gibi kadını mukaddes olarak değerlendirmektedir. Tarihin birçok kesitinde kadın olduğundan daha farklı bir rollerde figüran olarak görülmenin yanında erkeği baştan çıkaran nefsi duygulara hizmet eden insan yerine dahi konulmayan sadece erkeğin isteklerini yapmakla mükellef bir köle olarak görülmekteydi.Bunun yanı sıra Türklerde kadın profili bahsettiğimizden oldukça farklıydı.Türklerde kadın; sadakati,bilgeliği,askeri gücü,han-ı,toplumun temel  yapı taşını temsil etmektedir.Türkler İslamlamiyete girmeden evvel siyasi alandan tutalım ki ekonomik sosyal hayata  kadar bunları düzenleyen belli kanun ve yasalar vardı.Biz bunlara bilindiği üzere töre diyoruz.Türkler müslüman olmaya başladıktan sonra bu törelerin yanı sıra bunlara şeriat kuralları da eklendi.

Türklerde ve Moğollarda Töre Anlayışı ve Kadın

Bilineceği üzere kanunlar toplumların ve devletlerin ihtiyaçlarına göre yapılmakta ve siyasi ve sosyal değişimlere paralel olarak yeniden düzenlenmekte ve yorumlanmaktadır. Orta Asya’da ki Türk ve Moğol toplumları da, kendi liderleri ve kabilelilerinin önde gelenleri tarafından yapılan törelere göre organize olmuş ve yönetilmişlerdir. Ama bu kanunlar yazıya geçirilmemiş, sözlü olarak nesilden nesile aktarılmışlardır. Abdülkadir İnan’a göre “töre” terimi “kanun, nizam” anlamını ifade etmekte ve bu kelime “il” kelimesiyle birlikte (il törüsü) “devlet nizamı, kanunu” anlamına gelmektedir.[1]

İslamiyet’ten Önce Türklerde Kadın

 İslamiyet öncesi Türkler de kadının mevki ve rolüne dair Bilge Kağan kitabesinde:‘Tanrı Türk milleti yok olmasın diye babam İl-teriş Kağan ile anam İl-bilge Hatunu yükseltti’ ibaresi kadının siyasi ve içtimai mevkiinin ne derece ileri olduğunu göstermeye kafidir.[2] Orta Asya Türk devletlerinin hepsinde (İskitler, Hunlar, Uygurlar, Göktürkler) kadınlar önemli hak ve yetkilere sahipti. Örneğin İskitlerde her kadının erkekler gibi savaştı yetiştirilme geleneği vardı. Öyle ki savaşlarda dahi kadınlar erkekleriyle birlikte savaşıyorlardı. Türk kadını her türlü faaliyetti büyük bir vakar ve hassasiyetle yürütüyordu. Hatta siyasi yaşamda, Büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile yapılan ilk barış anlaşmasını Mete Han’ın hatunu imzalamıştır. Hatunlar, bazı zamanlarda kağan olmadan elçileri kabul ederlerdi. Örnek olarak, Avrupa Hun Devleti'ne gelen elçiler Atilla'nın eşi Arık Han tarafından kabul edilir ve devlet işleri hakkında görüşürlerdi. Kabul törenlerinde, ziyafetlerde ve şölenlerde hatun kağanın sol tarafına otururdu. Siyasi ve idari görüşleri dinler ve fikir belirtirlerdi. Ziya Gökalp bu durumu şöyle ifade ediyor: “Eski ırkların hiçbiri kadınlara Türkler kadar hak vermemiş ve saygı göstermemiştir”[3]

Türklerde Hatun ‘Tektir’

Tek eşlilik Türk ailesinin vazgeçilmez bir özelliğidir[4]. Eski Türklerde tek eşli evliliğinin esas olduğu bilinmekle beraber yönetici konumda olanlar ile zengin olan bazı kişilerin ikinci eş aldığını, Çin ‘den alınan prenseslere “Konçuy” adını verdikleri görülmektedir. [5]Türklerde tarih boyunca evlilik ve aile çok önemli görüldüğünden dolayı bu kurum sağlam temeller üzerine oturtulmuştur. Evlilikler, annenin izni olmadan gerçekleşmemekte ve onun fikrine göre hareket edilmektedir. Evlenecek olan kıza erkek tarafı bugünkü mihrin karşılığı olan “Kalıng” vermek mecburiyetinde idi[6] . Aile toplumu ayakta tutan en güçlü kurum olduğundan dolayı günümüzde de olduğu gibi boşanmaya pek hoş bakılmamış ve boşanmaların engellenmeye çalışıldığı bilinmektedir. Orta Asya Türk devletlerinin hepsinde (iskitler, Hunlar, Göktürkler, Uygurlar) kadın önemli hak ve yetkilere sahip bulunmaktadır. Örneğin iskitlerde, her kadının iskit erkekleri gibi savaşçı ve asker olarak yetiştirilmesi geleneği vardı. Bundan dolayıdır ki iskitli göçebe kadınlar her savaşta erkekleriyle birlikte çarpışıyorlardı.Türk devletlerinde Türk kadınları bu tür faaliyetleri büyük bir vakar ve haysiyetle yürütmüşlerdir.


Hunlar döneminden itibaren kadın-erkek ayrımı yapılmadığı ve kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak kabul edildiğinden kadınsız hiçbir iş yapılmazdı. Hatta öyle ki kağanın emirnameleri sadece „Hakan buyuruyor ki‟ ifadesiyle başlamışsa geçerli kabul edilmezdi. Yabancı devletlerin elçileri sadece hakanın huzuruna çıkmazlardı. Elçilerin kabulü esnasında hatunun da hakanla beraber olması gerekirdi[7] . Bazen de hatunlar tek başlarına elçileri kabul ederlerdi. Örneğin; Avrupa Hun ülkesine gelen elçiler Attila‟nın eşi Arıg-Han tarafından kabul edilerek devlet işleri görüşülebilmektedir[8]. Kabul törenlerinde, ziyafetlerde, Ģölenlerde hatun hakanın solunda oturur. Siyasî ve idarî konulardaki görüşmeleri dinleyerek fikrini beyan eder hatta harp meclislerine bile katılırdı. Gökalp bu durum “Eski kavimler arasında hiçbir kavim Türkler kadar kadın cinsiyetine hak vermemişler ve saygı göstermemişler” şeklinde izah edilebilmektedir[9]. Eski Türk toplumlarında kadının yüksek bir mevkiinin bulunduğuna dair genel bir düşünce vardır. Türk mitolojisinde kadın gayet yüksek bir mevkide tasvir edilmektedir. Yaradılış Destanı‟na göre kadın kâinatın yaratılışına sebep olan ilham kaynağı olarak görülmüştü. Göktürklerde ve Uygurlarda kağanın karısı hatun devlet işlerinde kocasıyla birlikte söz sahibidir. Emirnamelerin yalnız Kağan namına değil kağan ve hatun namına ortaklaşa imza edilmektedir. Aile içinde de kadın yüksek bir mevkie sahiptir. Anne olarak çocukların yetiştirilmesi ve evin idaresi ile uğraşırdı.[10]

REKLAM

Kadına kutsallık katan töreye göre, dövülmesi, horlanması veya itilip kakılması mümkün değildir ki zaten Türk kültüründe ve destanlarında böyle bir durum göze çarpmamaktadır. Türk destanlarında kadın daima erkeğinin yanındadır. Onların güç ve ilham kaynağıdır. Kahramanının yanında savaşan kadın motifi Dede Korkut hikâyelerinde de mevcuttur Dede Korkut hikâyelerinden biri olan "Deli Dumrul hikâyesinde” Dumrul canının yerine can bulma çabasına girince bunu kadınından bulmuş, kadını ona hiç çekinmeden "canını vereceğini" söylemiştir. Ayrıca Türk kültüründe destan kahramanları iyi ata binen, iyi kılıç kullanan, iyi savaşan kadınlarla evlenmek istemektedir. Nitekim Dede Korkut hikâyelerinden olan Bamsı Beyrek hikâyesinde yer alan "Banu Çiçek" bunun en güzel örneklerden biridir[11]. Bir başka örnek ise Selcen Hatun‟dur. Selcen Hatun düşmanların gece kocasına baskın yapmasından korkmaktadır. Kocasını uyarır, savaş başlar. Mücadele esnasında kocasının atı yaralanır. Savaşa hazır bir şekilde kenarda bekleyen Selcen Hatun atını düşmanların üzerine sürer ve düşmanları kılıçtan geçirmeye başlar. Yine Manas Destanı‟nda ise kahraman Manas‟a zehir  verilerek atıldığı çukurdan kurtaran eşi Kanikey Hatun ile oğlu Uruz‟u kurtarmak için düşman ile savaşan Kazan Bey‟in karısı Burla Hatun kadın kahramanlardan bir kaçıdır.[12]

 

SONUÇ

 

Sonuç olarak Kadının toplumdaki yeri, özellikle Arap kültürüyle ilişkiye geçildikten sonra önemli oranda değişti ancak hiçbir zaman eski Türk geleneklerinden tam olarak kopulmadı. Eski yaşam biçimleri ve alışkanlıklar, önemli oranda korundu. Anadolu Türkleri’nde kadınlar, eskisi kadar olmasa da toplumsal yaşam içindeki önemli yerlerini korudular. Özellikle nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan kırsal kesimde, üretimden ve ev dışı yaşamdan kopmadılar. Türk kadını hem toplum hem de devlet içerisinde bir değere sahiptir. Kadınlar doğrudan toplum içerisinde faal bir şekilde hayatını devam ettirmektedirler. Kız çocukları erkek çocukları gibi silah kullanabilmekte ve gerektiğinde elde silah savaşabilmektedir. Türk devletlerini idare eden hanedanlar arasında akrabalık kurulması için veya daha başka nedenlerle siyasi evlilikler yapılmıştır. Toplumda kadına büyük değer verilmektedir. Günümüz Türk toplumunda zaman zaman görülen kadına karşı şiddet olayları kadınla erkeğin tıpkı bir elmanın yarısı gibi birbirini tamamlayan parçası olduğunun şuuruna varmamış insanlar tarafından yapılan münferit olaylar olarak değerlendirilmelidir. Türk insanı geçmişini yeniden öğrendiğinde veya maneviyatına döndüğünde Türk kadını da tarihte olduğu gibi layık olduğu yeri bulacaktır.



[1] (İnalcık,2000: 21)

[2]( Turan,Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi,2020 s.141)

[3] (Gökalp,Türkçülüğün Esasları,1970 s.35)

[4] (Ögel,Türk Kültürürünün Gelişme Çağları,1979 s.179)

[5] (Gökalp,Türk Medeniyet Tarihi,1976 s.142-143)

[6] (Öğel,Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları,1998 s.256)

[7] (Sevinç,Eski Türklerde Kadın ve aile,1987 s.31)

[8] (Ahmetbeyoğlu,Avrupa Hun İmparatorluğu,2001 s.151)

[9] (Gökalp,Türkçülüğün Esasları,1970s.35

[10] İzgi,İslamiyetten önce Türk kadınları,Türk kültürü araştırmaları 1975s.145155)

[11] (Ergin,Dede Korkut Kitabı, 2001 s.64)

[12] (İnan,Manas Destanı,1972 s.60)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.

Post Top Ad

Your Ad Spot