Maya Aynı |
İlhan ŞAHİN Tarihçi-Yazar |
MAYA AYNI DA BİZE NE OLUYOR?
Ağustos ayı
bitti artık gelecek yıla kadar tartışmaları erteleyebiliriz. Bugün geride kalan
ve tarih üzerinden hakaret etme işini gelecek Ağustosa bırakalım diyeceğim
ancak Türk tarihi o kadar geniş ve bizde o kadar tarihçi var ki gelecek seneyi
beklemeden birbirimizi boğazlamak için nasıl olsa elimize bir malzeme geçer.
Zaten bilmeden konuşmak bize bir alışkanlık olarak aktarıldığı için “Bilmiyorum”
deme şerefini tercih etme yerine “Bilmiyorum ama konuşurum” deme densizliğini
tercih ediyoruz. Bu da bizim alışkanlıklarımızdan bir tanesi yapacak bir şey yok.
Alışkanlıklar
demişken yukardaki resim bize Akademi Tarih sayfasında bu konuyu yazma
mecburiyeti getirdi. Aslında planlama olarak başka konuları araştırıyorduk ancak
tam yerine geldi o zaman manzara koyalım dedik. Bu sözün sahibi Levent Kırca’yı
da rahmetle analım.
Akademi Tarih
sayfası kanalı Tarih uzmanlarının ve uzman olacakların birleştiği bir platform.
Dolayısıyla tarihe meraklı bir okuyucu kitlemiz var. Yani buradan öğrendikleri
kaynaklı bilgileri yanındakilere anlatacak ve yorumlayacak bir kitleye hitap
ediyoruz. Onun için rahat rahat bilimsel yazılar yazabiliriz. Ülkemizde Tarih
üzerinden bir tartışma aldı başını gidiyor. Adam karısını aldatıyor o nu bile
tarihe bağlıyor. Utanmadan çıkıp “bana ne kızıyonuz kardeşim. Osmanlı
padişahlarının da hareminde bir sürü karısı vardı” diyor. Vay koçum vay sanki
her işi Osmanlı’ya yakışıyormuş gibi yediği haltı bile tarihe bağlıyor.
Tarih
siyasiler içinde çok güzel bir malzemedir. Devlet yönetimiyle ilgili söyleyecek
bir şeyiniz yoksa hemen tarihi referans gösterebilirsiniz. Birazda bağırıp
damarlarınızı şişirerek “Bizim atalarımız…” deyip hamasi nutuklar
atabilirsiniz. Muhalefet yapıyorsanız yine elinizin altında tarih vardır.
Bilmenize gerek yok sallayın gitsin. Hatta Müslüman kıyafeti olmayan fesi takın
başınıza Müslümanlık satın sizi adam sanarlar. Hacılar hocalar ziyaretinize
gelir. Sonrada fesi kaldırdılar İslam elden gitti diye sövün gitsin. Nasıl olsa
toplumun büyük bir kısmı ön yargılı. Araştırma gerçeği öğrenme zahmetine de
girmez. Zaten ağzı olanın konuştuğu bir toplumda kimsenin Metodolojiden haberi
yok. Öyle bir şeye de ihtiyacı yok. Adama “metodoliji” diyorsun kendine küfür
ettin sanıyor.
Neyse sözü
uzatmadan genlerimizden ve alışkanlıklarımızdan söz edip başımızı belaya
sokmadan suya sabuna dokunmadan biraz hamasi nutuk atıp yazıyı bağlayalım. 26
Ağustos Türk tarihi bakımından çok önemlidir. Hem Büyük Taarruzun başladığı gün
hem de Malazgirt Zaferinin yıl dönümüdür. Malazgirt’e methiye dizen içimizdeki İrlandalılar
yalan yanlış üfürürken Malazgirt Savaşını kutlama özgürlüğünü bize kazandıran
hatta kendine küfür edilecek özgür bir vatan bırakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten
söz dahi etmediler. Mesela Diyanetin camilerinde hutbelerde mesele konuşuldu mu
bilmiyorum. Halbuki bugün minberlerde İslam adına konuşan din adamları 26
Ağustos’un kumandanı olmasaydı “Beşik Ulemalığı[1]”
sistemi sebebiyle ilim camiasına giremeyecekler ve her ayın 15’de banka
kartlarını kullanamayacaklardı. Eğer Atatürk olmasaydı Diyanet İşleri Başkanı
olan Anadolu’nun garip çocukları ırgat olarak çalışacaklardı. Yani en azından
her ayın 15’de maaş sırası bekleyen din görevlileri vefayı biraz hatırlasa da
kendilerine verilen o ücrete sebep olanların arkasından bir fatiha okusa iyi
olmaz mı diye düşünüyorum.
Türk tarihi
binlerce yıldır nice zaferlere sahne olmuştur. Niğbolu, Kosova, Çanakkale ve
diğerleri. Ancak hiç dikkat ettiniz mi biz Kosova’yı, Niğbolu’yu, Kanije’yi
kutlamıyoruz. Peki neden? Cevabını çok kıymetli hocam Prof.Dr. Cemalettin Taşkıran 30 Ağustos günü NTV’de
canlı yayın programında veriyor. Şöyle diyor Taşkıran “ Çünkü Kosova, Niğbolu
ve diğerlerinin bulunduğu topraklar bugün bizim değil. Ancak Malazgirt’in
bulunduğu alan 30 Ağustos zaferi ve onun kahramanları sayesinde vatan
topraklarının içinde kaldı. Eğer bugün Malazgirt Zaferini kutluyorsak bu milli
mücadele kahramanlarının sayesindedir. Çünkü Malazgirt bugün Türkiye
Cumhuriyeti topraklarına dâhildir ve bizimdir.” Rahmetli anamın bir sözü vardı “Anlayana
sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.” Sanıyorum hocamın sözü anlayan için
yeter anlamayana da diyecek söz çokta bizim terbiyemiz el vermiyor.
Şimdi gelelim
Atatürk ve Alparslan’ın ortak kişiliğine yani Türklük mayasına. Aylardan
ağustos günlerden cumadır. Sultan Alparslan Malazgirt Ovasında zaferini
kazanmış şükür namazını kılmıştır. Askerler Bizans İmparatoru Romen Diojen’i büyük
hakanın karşısına bir esir olarak getirirler. Hepimizin bildiği o meşhur
hareketi yapar ve yenik imparatoru bir misafir gibi ağırlar. Diojen’e moral verir.
Türk Hakanının yapmadığını Bizans yapar ve yenik imparatorun gözlerine mil
çeker.
Aradan tam 851
yıl geçer. Alpaslan’ın torunu Gazi Mustafa Kemal ile Diojen’in torunu Yunan
Orduları Başkomutanı General Trikupis, Karacahisar yakınlarında karşı karşıya
gelirler. Tarih tekrar tekerrür etmiş haklı olan hakkını kazanmıştır. 851 yıl
sonra Malazgirt'te yaşanan hadise tekrarlanır. Alparslan’ın torunu Mustafa
Kemal yine galip, Diojen’in torunu Trikupis mağluptur. Gazi Paşa damarlarında
taşıdığı asil kanın bir gereği rakibini aynı dedesi gibi karşılar. Ona kötü
muamele etmez. Bir esir gibi değil bir misafir gibi muamele eder. Sonra 1071’de
alınan tapuyu hatırlatır rakibi ve zora ki misafirine “Sizin ne işiniz var bu
topraklar da?” der. Bu soru zaten bitkin
ve yorgun olan Yunan Generalini yerlere sokar.
Evet dostlar
cahil cühela ne kadar uğraşırsa uğraşsın tarihin gerçeklerini değiştiremezler.
Türk tarihini kendi sığ ideolojik çıkarlarına alet edemezler. Alparslan ve
Atatürk aynı kanı taşıyorlar ve aynı mayadan çıkmışlardır. Sorun onlarda değil,
Alparslan ve Atatürk'ü kıyaslayıp ayrım yapanların mayasında dır. Gerçekten
Alparslan ve Atatürk’ün mayası aynı da, bunları karşı karşıya getirenlerin
mayası kimden onu merak ediyorum?
KAYNAKLAR
Kütükoğlu Mübahat,
Osmanlı’nın Sosyo-Kültürel ve İktisadi Yapısı, TTK, 2018, Ankara
General Trikupis/Hatıralarım, Çeviren: Ahmet
Angın, Hüsnütabiat Matbaası, 1967, İstanbul, sayfa 26
Eyice, S. Malazgirt
savaşını kaybeden 4.Romanos Diogenes 1068-1071, 1971, Ankara
Özakman Turgut: Atatürk Kurtuluş Savaşı ve
Cumhuriyet Kronolojisi, Bilgi Yayınevi, İstanbul
[1] BEŞİK
ULEMALIĞI: Osmanlı Devletinin yıkılış sebeplerinden gösterilir. Alimin çocuğu da
alim sayılır doğduğu günden itibaren devlet maaş verir. Çocuğun ilerde aklı
başında olup olmadığına yeteneğine bakılmazdı. Bu da yeni bir kast sisteminin
oluşmasına neden oldu. Yaklaşık 27 aile içinde dönen sisteme dışardan girme şansı
bırakmadı. Buda bilimsel gelişmelerin önüne geçtiği gibi toplumun eğitim
sistemine büyük darbe vurdu.
Kaleminize sağlık İlhan Başkanım, çok güzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSil