TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ'NİN FİKİR İŞÇİSİ: "EROL GÜNGÖR" - akademitarih

EN YENİ MAKALELER

Post Top Ad

Your Ad Spot

22 Aralık 2021 Çarşamba

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ'NİN FİKİR İŞÇİSİ: "EROL GÜNGÖR"

Erol Güngör

Hazırlayan
Berkan ERKEÇ

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ'NİN FİKİR İŞÇİSİ: "EROL GÜNGÖR"

 

    25 Kasım 1938’de Kırşehir’de doğdu. Babası Hacıhâfızoğulları’ndan Abdullah Sabri Bey annesi Zeliha Gülşen Hanım’dır. İlk ve orta öğrenimini doğduğu şehirde yaptı. Dedesi Ahî Evran Camii imamı Hâfız Osman Efendi’nin çevresinde ve Kırşehir’in mânevî atmosferi içinde tarih ve kültür konularına ilgi duydu. Ortaokul sıralarında eski yazıyı öğrendi. Lise talebesi iken özel Arapça dersleri aldı. O yıllarda İslâm-Türk kültür tarihinin ana eserlerini okumaya başladı. Bu durum, onun daha sonraki ilim hayatının önemli bir tarafını teşkil edecek olan millî ve İslâmî kültür değerlerine ilgisinin temelini oluşturdu. Öte yandan Ziya Gökalp ve Hilmi Ziya Ülken gibi fikir adamlarının kitaplarını okudu. İlk yazısını da yine bu yıllarda mahallî bir gazetede takma adla yayımladı.

    1956’da Kırşehir Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Bu arada devrin ilim, fikir ve sanat adamlarının toplandığı meclislere katıldı; Fethi Gemuhluoğlu tarafından Mümtaz Turhan’a tanıtıldı. Onun teşvikiyle Hukuk Fakültesi’nden ayrılarak Edebiyat Fakültesi’nin Felsefe Bölümü’ne geçti; üniversitedeki tahsil hayatı boyunca hocasından çok etkilendi.

    Erol Güngör öğrenciliği sırasında kendi fakültesinde memurluğa başladı (1957). Bu yıllarda Fransızca yanında İngilizce de öğrendi. Misafir Profesör Hains’in laboratuvar asistanlığını yaptı ve derslerini Türkçe’ ye çevirdi. Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduğu yıl (1961) Tecrübî Psikoloji Kürsüsü’ne asistan tayin edildi. Asistanlığı sırasında Türkiye’de yeni bir ilim dalı olan sosyal psikolojiye yöneldi. Bu disiplinin önemli temsilcilerinden Krech ve Crutchfield’in eserini Sosyal Psikoloji adıyla Türkçe’ye tercüme etti. Akademik çalışmalarının yanı sıra dergi ve gazetelerde yazı yazmayı sürdürdü. 1965’te Mümtaz Turhan’ın yönetiminde hazırladığı Kelâmî (Verbal) Yapılarda Estetik Organizasyon adlı teziyle doktor unvanını aldı. 1966’da Colorado Üniversitesi’nden sosyal psikolog Kenneth Hammond’un daveti üzerine Amerika’ya gitti. Bu üniversitenin Davranış Bilimleri Enstitüsü’nde milletlerarası bir ekibin araştırmalarına katıldı. 1968’de yurda dönerek Tecrübî Psikoloji Kürsüsünde sosyal psikoloji derslerini yürütmeye başladı. Askerliğini yaptığı yıllarda hazırladığı Şahıslar arası İhtilâfların Çözümünde Lisanın Rolü adını taşıyan teziyle doçent oldu (1970).

    Üniversitede verdiği dersler ve ilmî yayınları ile Türkiye’de sosyal psikoloji dalını önemli bir alan haline getiren Erol Güngör Başbakanlık Planlama Teşkilâtı’nda, Millî Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı’nın çeşitli komisyonlarında görev aldı. 1978’de, genel değerler sistemiyle ahlâkî değerler arasındaki ilişkileri sosyopsikolojik açıdan incelediği Değerler Psikolojisi Üzerinde Araştırmalar başlıklı takdim teziyle sosyal psikoloji profesörü oldu. 1982 yılında Selçuk Üniversitesi’ne rektör tayin edildi. Bu görevi sırasında 24 Nisan 1983’te İstanbul’da vefat etti.

    XX. yüzyılın ikinci yarısında İslâm’ı ve milliyetçiliği yeniden ele alıp değerlendirenler arasında önemli bir yeri bulunan Erol Güngör, bir tarafıyla Ziya Gökalp ve Mehmet İzzet’le başlayıp Mümtaz Turhan’la devam eden Türk sosyoloji mektebinin bir halkasını teşkil ederken diğer taraftan İslâm’ın ve milliyetçiliğin ilgiyle takip edilen bir yorumcusu olmuştur. Erol Güngör ise yine sağlam bilgilere ve objektif davranışa sahip olmakla beraber bu bilgileri her sınıftan aydının kavrayabileceği şekilde ifade edebilmiştir. Din, kültür, medeniyet, milliyet gibi birçok düşünür ve yazarın parça parça ele aldığı konulara Güngör sistematik, kategorik, hatta didaktik bir yön vermiştir. Bu bakımdan terkipçi bir zihniyete sahiptir.

    Erol Güngör eserlerinde nakillerden çok birinci kaynaklara, tercümesi yapılmış eserlerde bile orijinal metinlere başvurmuştur. Yazılarının ikna edici oluşunun sebeplerinin başında, ele aldığı her konuda metot olarak önce o fikri veya insanı anlamak, öncekilerle veya başka fikirlerle kıyaslamak, daha sonra da tahlil ve terkip etmek gibi açık ve güvenilir bir yol tutması gelir. Kendisinin taraftarı olduğu dünya görüşünün mensuplarını da eleştirmesi inandırıcılığını destekler. Sosyal çalkantıların yoğunlaştığı 1960 sonrasının yayın hayatında Erol Güngör’ün kitaplarından bazılarının yüksek tirajlara ulaşması, birçok münakaşa ve ihtilâflarda aklî ve mantıkî delillerle ikna edici bir ifade kullanarak uzlaştırma kabiliyetiyle açıklanabilir.

    Erol Güngör, sosyolojiyi Türkiye’ye getirmesi ve üniversitelerde sosyoloji kürsüsünün kurulmasına öncülük etmesi, sosyolojik tahlillerini Türk sosyal hayatına uygulaması gibi başarıları dolayısıyla takdir ettiği Ziya Gökalp’in din konusundaki fikirleriyle kültür-medeniyet ayırımını da ilmî bir şekilde ele almış ve eleştirmiştir.

    İslâmiyet’in güncel problemlerini çeşitli yazılarında ele alan Erol Güngör’ün İslam’ın Bugünkü Meseleleri adlı kitabı Müslümanlığı hayata açmak, reform konusunu spekülasyona kapılmadan sağlıklı olarak yorumlamak, faiz meselesinde yeni bir hamle yapmak gibi önemli konuları ihtiva eder. Ona göre Hristiyanlıkta olduğu gibi Kayser’in ve Îsâ’nın ayrı ayrı hâkimiyetleri söz konusu olamaz. İnsanı maddî ve manevi bütünlüğüyle kavrayan İslâm’da bu bakımdan laiklik sadece vicdan hürriyeti manasında düşünülebilir. İslâm Tasavvufunun Meseleleri adlı kitabında da şeriat, tasavvuf, akıl-bâtın, dünya nizamı - iç yaşayış konularını irdeler. Çeşitli felsefe ve dinlerde mistisizmi inceledikten sonra tasavvufun tarihî gelişimi, iktidarla ilişkisi, bilgi ve vecd gibi felsefî-psikolojik problemleri değerlendirir. Bütün gayretlere rağmen tasavvufî hareketin zaman zaman Ehl-i sünnet itikadının dışına taşmasını ve birçok parlak zekâyı kültür alanının dışında bırakmasını, böylece mutasavvıfların toplum meselelerine ilgi göstermemelerini de hareketin olumsuz tarafı olarak görür. Buna karşılık pozitivist düşüncenin aşkı ve imanı kalplerden uzaklaştırdığı bir çağda tasavvufun ahlâkî ve psikolojik değerini vurgular. Sonuç olarak İslâm toplumunun bugün sahip olduğu potansiyelin en çok ihtiyaç duyulan içtihat yönüne çevrilmesini ister.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.

Post Top Ad

Your Ad Spot