Osmanlı Devletinde Beylerbeyliği Müessesesi
Özet
Türk-İslam
Devletlerinde Beylerbeyi ilk olarak komutan rütbesinde orduların başında görev
alıyordu, daha sonraları Osmanlıya geçen bu müessese, komutan olarak
kullanılmış, eyaletlerin çoğalması ile beylerbeyi, eyaletlere atanmıştır.
Beylerbeyinin büyük bir sorumluluğu vardı, eyaletin düzenini, adaletini ve
asayişini sağlamakla yükümlüydü, aynı sancaklardaki vergileri toplayıp,
devletin hazinesine göndermekle yükümlüydü. Beylerbeyi sefer zamanında yönetimi
altındaki sancaklardan asker toplayıp, sefere katılıyordu.
Beylerbeyi
müessesi, Osmanlının son dönemine kadar görevinde devam etmiş, 18. Yüzyılda
bozulmalar olduysa da III. Selim tarafından ferman çıkarılarak beylerbeyinin
kontrolü yeniden sağlanmaya çalışılmış, fakat bu müessese düzelememiştir. 18.
Yüzyılda vali olarak anılan beylerbeyi, Osmanlı devletinin idari ve askeri
teşkilatında görev almış, devletin düzenini, eyaletlerdeki durumu kontrol
altında tutmuştur. Osmanlıyı uzun süre ayakta tutan esaslardan birisi de
beylerbeyliği müessesi onun yüklendiği görevler olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Beylerbeyi,
Beylerbeyliği. Osmanlı.
Giriş
Beylerbeyi kavramı
tarihte birçok devlet ve imparatorlukta, ilk başlarda beylerin başındaki kişi
komutanlardan sorumlu bir komutan olarak tanımlanmıştır. Daha sonraları, vali,[1] eyalet yöneticisi, İran
kaynaklarında el-umera, mir-i miran olarak geçmektedir.[2] Türk-İslam devletlerinde
birisi olan, Selçuklu Devletinde ordunun sevk ve idaresi Beylerbeyine veya
diğer adıyla Melikül Ümera denilen ordu kumandanının görevi idi. Beylerbeyi
Selçuklu devletinde güçlü bir nüfuza sahipti ki, bu gücünden dolayı hükümdarlar
dahi tahttan indirilme tehlikesinden dolayı Beylerbeyinden çekinirdi.[3] Bu durumda Beylerbeyinin
ne kadar güçlü bir konuma sahip olduğunu görebiliriz. İlhanlı döneminde de
durum aynı idi. Beylerbeyi (Biglar Bigi) kavramı orduların başındaki tecrübeli
komutanlara verilen lakap idi.[4] İlhanlı ülkesinin askeri
idaresinden sorumlu emir-i ulusun en kıdemli görevlisi idi, askeri idarenin
yönetimi için merkezde bulunurdu.[5] Altın Orda Devletinde ’de
aynı makamın bulunduğu ve kaynaklarda, Emirü’l Ümera, Emir-i ulus,[6] şeklinde geçtiği
görülmektedir. Son olarak Osmanlı Devleti’nde Beylerbeyi kavramı, sancaklardaki
orduların kumandanı ve sancaklara tayin edilmiş beylerin komutanı olduğu
bilinmektedir.[7]
Beylerbeyi kavramı,
Türk-İslam Devletlerinde genel çerçevede eyalet yönetimi, orduların başındaki
komutan, yönetici olarak bahsedilmekte, yetkileri ve sorumlulukları benzerlik
göstermektedir. Ancak, Selçuklu ve İlhanlı devrindeki beylerbeyi kavramı Osmanlı
devletindeki gibi yetkileri sınırlı değildir, tam aksine güçlü bir yönetici
olarak ön plana çıkmaktadır. Nitekim Memlük dönemi alimlerinden, İbn Fazlullah
el-Ömeri, İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han zamanında beylerbeyi (emiru’l
umera) Emir Çoban adlı bir emirin güçlü bir konuma sahip olduğu, sultanlık
mertebesine ulaştığından bahsetmektedir.[8] Diğer iki devlet olan
Memlükler ve Safevi gibi devletlerde de Beylerbeyi kavramı diğer Türk-İslam
devletlerindeki gibi görevleri ve sorumlulukları benzerlik göstermektedir.
Birçok isim ve anlama sahip olan Beylerbeyliği, Türk-İslam devletlerinde
yönetici unvanına sahip olup, bazen üstün yetkilerle, bazen de sınırlamalarla
devletlerin askeri ve idari teşkilatlarında yer almış, Türk-İslam devletlerinde
hatırı sayılır bir konuma sahip olmuştur.
Osmanlı
Devleti’nde Beylerbeyliği
Osmanlıda Beylerbeyliği
müessesi tam olarak nereden geldiği tartışma konusudur, Türk ve Batı
kaynaklarındaki bahsi geçen konu, akıllarda çelişkiye neden olmuştur. Nitekim
batılı tarihçiler, Lavisse ve Rambaud, Osmanlıdaki devlet ve taşra teşkilatının
oluşumunda Bizans müesseselerinin etkisinden bahsedip, Avrupa ve Rumeli
beylerbeyliğinin benzerinin Bizans imparatorluğundaki ‘’domestique des
scholae’’ olduğunu söylemiş, Divandaki görevlilerin birebir aynısının Bizans
müesseselerinde yer aldığından bahsetmiştir.[9] Ancak Osmanlı tarihi
alanında uzman olan Halil İnalcık, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Fuat Köprülü gibi
tarihçilerin sentezleriyle, Türk-İslam devletlerinden gelme bir unvan, rütbe
olduğu anlaşılmaktadır.[10] Nitekim, Osmanlıdaki bu
müesseseyi tarihi ve kültürel bağlantısı olan, Selçuklularda incelemek ve
yorumlamak daha doğru olur.
Beylerbeyi, Osmanlıda
ilk dönemlerde askerlerin başındaki komutan olarak anılmıştır. Daha sonraları
toprakların genişlemesiyle, sancaklardan sorumlu kişiye beylerbeyi denildi. I.
Murat zamanında Lala Şahin Paşa önderliğinde Rumeli’ye seferler oldu ve sefer
sonucu ele geçirilen sancakları yönetmek için Rumeli adında beylerbeyliği
kuruldu. Rumeli beylerbeyliğinin temelini oluşturan asıl kişi Süleyman Paşadır.[11] Daha sonra ilk görevli
olarak Lala Şahin Paşa Rumeli beylerbeyliğine atanmıştır. Böylelikle
beylerbeyliği, komutan olmaktan çıkıp, sancaklardan sorumlu yönetici haline
gelmiştir. Ardından 1393’te I. Bayezid, Kara Timurtaş Paşayı Anadolu beylerbeyi
olarak atamıştır. Osmanlı Devleti’nde, beylerbeylik makamı süreç içinde yavaş
yavaş kurumsallaşmaya, devletin önemli kademelerinde gözükmeye başlamıştır.
Kurumsallaşmaya örnek olarak 15. Yüzyılda Fatih Sultan Mehmet tarafından kaleme
alınan Kanunname-i Al-i Osman’da, beylerbeyinin Divan-ı Hümayunda vezirin alt
tabakasında yer aldığını söylemek gerekir.[12] Lütfi Paşanın Asafnamesinde de beylerbeyinin
divanda vezirin alt tabakasında yer aldığı geçmektedir.[13] Buradan da anlaşılacağı
üzere beylerbeyliğinin divanda yer alması, bu müessesenin Osmanlı Devleti’nin
gözünde önemli bir yere sahip olduğunu gösterir. Bir diğer özel durum ise
herhangi bir olay sonrası vezirlerin beylerbeyliği payesiyle, orduların başına
geçtiği görülmektedir. Arşiv vesikasından örnek verecek olursak, Rumeli
Beylerbeyliği payesiyle Dukakin ve Prizin sancaklarından sorumlu olan Vezir
Mahmut Paşa’nın ve diğer paşaların düşmana karşı hazır olunması gerektiği
anlatılmaktadır.[14]
16. Yüzyılın sonlarına
doğru gelindiğinde beylerbeylikler, eyalet olarak anılmaya başlanmıştır, buna
örnek olarak 1513 tarihli ‘’Tafsilü’l-Kuzatü’l-Mens’ube Fi-Vilayet-i Anadolu’’
isimli kadı defterini gösterebiliriz. Ayrıca 16. Yüzyıl Ruüs Defterlerinde[15] Osmanlıdaki
Beylerbeyliklerden eyalet olarak söz edilmesi bu durumu anlaşılır kılmıştır.[16] 17. Yüzyılın başında ise
Osmanlıdaki beylerbeylerinin idaresinde bulunan eyalet sayısı 32’yi bulmuştur.[17]
Eyaletleri yöneten
beylerbeyliği kavramı 18. Yüzyıldan itibaren kaynaklarda ve arşiv vesikalarında
vali olarak geçmektedir.[18] Arşiv vesikasından örnek
verecek olursak, 1766-67 yılında Vali Mehmet Paşanın imzası ve mührü ile Adana
sancağı Yüreğir nahiyesinin köylerinde Abdurrahman oğlu Salihten tımarın oğlu
Aliye gönderilmesi istenmiştir.[19] Bir başka örnek ise, 1790
yılında Rumeli tarafından Vali Mustafa Paşa’nın gösterdiği ustalıkla, 500
kişilik topçu birliğinin İstanbul’a geleceğinden bahsedilmektedir.[20] Bunun gibi birçok arşiv
vesikası, 18. Yüzyılda Osmanlıda Vali kavramının kullanıldığını göstermektedir.
Osmanlının son dönemine kadar, beylerbeyliği müessesesi vali olarak görevine
devam etmiştir. Ancak hicri 1275 tarihli Salnamede Rumeli beylerbeyinin
payesinin devam ettiğini görebiliriz.[21]
Beylerbeyi
Tayini ve Azli
Beylerbeyi,
taşradaki en önemli birimin başındaki kişi idi. Küçük birimler haricinde
atamaların büyük çoğunluğu divan tarafından yapılırdı.[22] Beylerbeyleri 15. Yüzyıla
kadar, bizzat padişah kontrolünde atanırken, zamanla kurumsallaşan Beylerbeyi
müessesi divanda yer edinmiş, divanın bizzat ilgilendiği ve atadığı müesseseler
arasına girmiştir. Fatih Sultan Mehmet döneminde, sarayda ve devlet yönetiminde
devşirmeler ön plana çıkmıştır. Yedi sekiz yıl sarayda eğitim gören bu
devşirmeler, devletin önemli kademelerinde görev yapıyordu. İlim alanında
kendini geliştiren bazı devşirmeler, Enderun’daki has odaya alınıp, buradan
devletin yönetim kısımlarına tayin ediliyordu. Buradan bazı devşirmeler taşraya
atanıyor idi. Taşradaki bu devşirmeler, bilgisi ve yeteneği olanlar, sırasıyla
kapıcı başı, miri alem, yeniçeri ağası, sancak yöneticisi, beylerbeylik
mertebesine kadar yükseliyordu. Daha da yükselmek isteyen Vezir-i Azam
olabiliyordu.[23]
Beylerbeyi olarak tayin olan kişiler, devlete rütbesinin karşılığı olarak bir
miktar vergi verirdi. Ayrıca beylerbeyi, divanda görev alan bazı kişilere
hediyeler verirdi, bu hediyelerin miktarı, yöneteceği sancağın ekonomik
durumuna bağlı olarak değişmekte idi.[24]
Ayrıca
tayin edilen beylerbeyine berat verilirdi. Bu beratlar Divanı Hümayunda Tahvil
kaleminde kaydedilirdi.[25] Tayin edilen
beylerbeyinin yanı sıra birden fazla beylerbeyinin de farklı vilayetlere tayin
edildiği de kaynaklarda geçmektedir. Şanizade Tarihinde, Sivas, Kudüs,
Diyarbakır, Hamid, Bozok, Çirmen,[26] Edirne, Kırşehir ve
Beyşehir sancaklarının tayinleri anlatılmaktadır. [27] Beylerbeyliği makamında
göreve tayin edilen kişiler bazen vezir rütbesine yükselirken bazen de
görevinden azlediliyordu. Buna örnek olarak 18. Yüzyıl Osmanlı paşalarından
Ferhat Paşayı (1786- 1798) örnek gösterebiliriz, Ferhat Paşa, Bostancı ocağında
yetiştikten sonra Bostancı başı olmuş ardından Rumeli’ye vezir rütbesiyle
beylerbeyi olarak atanmıştır. Ardından görevinden azledilmiş, Silistre
muhafızlığına geçmiş, ardından tekrar vali olarak görevine devam etmiştir.[28]
18.
Yüzyıla gelindiğinde beylerbeyliklerinin tayinleri ve görevleri çok sık
değişmeye başlamış, bir yılda bir eyaletin iki üç kere değiştiği olmuştur,
bunun sonucu olarak beylerbeyi vergileri halktan haksız yere almakta idi.
Vilayetlerdeki bu sıkıntıyı gören III. Selim bir Hattı Hümayun çıkararak bu
sorunların önüne geçebilmek için çalışmalarını sürdürmüştür.[29] Osmanlı tarihçisi Raşid,
beylerbeyinin bu durumu hakkında, seferlerin sıklığı beylerbeyinde artışa neden
olmuş, yollu yolsuz nice beyin miri miran (beylerbeyi), olduğunu, Anadolu ve
Rumeli’deki sancakların vefa etmediğini, beylerbeylerin nöbetleşe yoluyla
istihdam edildiğini anlatmaktadır.[30] 17. Yüzyıldaki padişaha
sunulan bir yazıda, beylerbeyinin eyaletlerdeki idari öneminden bahsedip, beylerbeyinin
görevden alınmaması söylenilmekte, alındığı taktirde eyaletlerdeki halk ve
ayanların zulüm göreceği, asayişin sağlanamayacağı, beylerbeyinin görevden azl
edilmemesi, süresinin uzatılması istenmektedir. Ayrıca Sultan Selim zamanında
dahi, devlet yönetiminde beylerbeyinin ve sancak beylerinin yardım sağladığını,
yönetimde birlikte çalışıldığından bahsedilmektedir.[31]
18.
Yüzyıla kadar beylerbeyi müessesesi düzenli ve kontrollü bir şekilde, halkın ve
ayanların zarar görmediği, güvenliğinin savlandığı bir konumdan, 18. Yüzyılın
sonlarına doğru, beylerbeyi müessesesinde bozulmalar olmuş, beylerbeyinin
görevi, süresi, tayini sürekli değişmiştir. Bundan dolayı, vilayetlerdeki halk
ve ayanlar, bu durumdan şikayetçi olmuş, sancaklar zaman zaman eşkıyaların
işgallerine neden olmuştur. Osmanlı eyalet yönetimi çökmüştür. III. Selim
zamanında düzenlemeler yapılsa da pek fazla bir etkisi olmamıştır.
Beylerbeyinin
Görevi ve Sorumluluğu
Beylerbeyi
eyalet yönetimine atandığı zaman belli başlı görev ve sorumlulukları vardı. Bu
sorumlulukların başında eyaletin düzenini ve adaletini sağlamak idi. İkinci
olarak görevi ise sefer olacağı zaman ana orduya asker temini sağlamak ve bu
askerlerin başındaki yönetici komutan olarak icap edildiğinde sefere katılmak
idi. Beylerbeyi eyalet görevine atanınca eyalette bulunan sancakbeyleri ve
kadılar, beylerbeyine tabii olurlardı.[32] Beylerbeyi eyalet
yönetimi ve adaleti sağlamanın yanı sıra en önemli görevi ise tımar
meselesidir. Vekili saltanat olan beylerbeyi, tımardan sorumlu kişileri ve
görev yapan askerlerden sorumlu olduğu için, tımar tevcihleri beylerbeyinin
sorumluluğunda idi.[33] Fatih Kanunnamesinde, ‘’beylerbeyi
tımar ve zeameti tevcih edip arz etsinler, arzları kabul olsun’’
denilmektedir.[34]
Bu durumu genişletecek olursak, Ayn Ali eserinde tezkereli ve tezkeresiz tımar
sisteminin nasıl işlediğinden bahsedip, ‘’6 bin akçeyi hak edenlerin tımar
beratını beylerbeyi kendi beratıyla vermeyip tezkire verip tezkiresini
defterhaneye gelip dergaha maal eden mucibince berat verilir. Altı binden bir
eksik tımarı beylerbeyi kendi beratıyla verir, belki tezkeresiz tımarlar her
beylerbeyi de kendi beratıyla verilmek kanuni kadimdir’’ demektedir.[35] Buradan da anlaşılacağı
üzere tımar biriminden altı bin olarak bahsedilmiş, 6 bin üstü alanların
defterhaneye gidip kayıt ettirmesini, 6 binin altında tımar alanların beratını
bizzat beylerbeyi tarafından verildiği, tezkeresiz tımarların her birinin
beratını ait olduğu beylerbeyi tarafından verildiğinden bahsedilmekte, bu
uygulama padişahının koyduğu yasadır, uygulanması gerektiğini söylemektedir.
Fatih dönemine kadar ilk başlarda bütün tımarlar, beylerbeyi tarafından tevcih
edilirken, 17. Yüzyıla gelindiğinde, tımar tevcihleri ikiye bölünmüş, küçük
tımarlara beylerbeyi bakarken, büyük tımarlara divan bakmıştır. Sancaklarda
tutulan, icmal defteri, mufassal defteri, cizye defteri[36], beylerbeyinin kontrolünde
idi. Sancaklarda kayıt altına alınan bu defterler incelenmek ve onay almak
üzere merkeze gönderilirdi. Padişah beratı ve beylerbeyinin onayı olmadan,
tımar verilemezdi, tımar ile ilgili verilen son bilgiler, merkezde icmal
defterinde değil, beylerbeyinin elinde bulunan defterlerde tutulurdu.[37]
Beylerbeyinin
bir başka görevi ise, eyaletin güvenliğini sağlamaktı, Beylerbeyliğinin
yönetimi altında kapı halkı denilen askeri birlik bulunmaktaydı. Bu askeri
birlik, sefere gittikleri gibi, eyaletteki eşkıyaları ve suçluları yakalayıp
ceza verebiliyordu. Ayrıca eyaletin kadı tayinleri beylerbeyi tarafından
yapılıyordu.[38]
Kadı eğer rüşvet aldıysa hapis ediliyor, bu durum padişah kapısına
bildiriliyordu.[39],
böylelikle adaletteki yanlışın ve haksızlığın önüne geçilebiliyordu. Eyaletin
vergi sisteminden de sorumlu olan beylerbeyi herhangi bir anlaşmazlık sonucu,
divanda defterdar ve kadı ile birlikte yer alıp, sorun ile ilgili çözümler
aranıyordu.[40]
Beylerbeyinin
Gelirleri
Beylerbeyi
göreve geldiğinde, eyaletteki tımarların vergilerinden belli bir gelir elde
ederdi, bu vergilerin ne kadarı devlete verilecek ne kadarı eyalette kalacak
belirleniyordu. Fatih Sultan Mehmet Kanunnamesinde beylerbeyinin yıllık
gelirlerinin en az 1 milyon, 1,2 milyon, 800 bin akçe gelebileceğini
söylemiştir.[41]
Beylerbeyinin bu gelirlerin yanı sıra kendine ait olan gelirleri vardı, bu
gelirlerini kişisel olarak kullanıyordu. Muhasebe defterlerinde eyalet gelir ve
giderleri ayrıntılı bir şekilde geçmektedir.
17.
Yüzyılda Anadolu Eyaletinde toplamda on dört sancak vardı. Kütahya sancağı
Anadolu beylerbeyinin sancağı idi. Bu sancağın gelirleri, 1 milyon olup,
zeameti 39, tımarı 948’dir. Toplam 14 sancağın gelirleri ile Anadolu beylerbeyliğine
5 milyon 194 bin 125 akçe gelir geliyordu.[42] Rumeli Eyaletinde yirmi
dört sancak vardır, Sofya sancağı Rumeli Beylerbeyinin sancağı idi. Bu sancağın
gelirleri, 11 yük akçedir, zeamet 48, tımar 10 bin 7’dir. Toplam 24 sancağın
geliri ile Rumeli beylerbeyliğine, 16 yük 5 milyon 597 bin 53 akçe gelir
gelmektedir.[43]
17. Yüzyılda iki büyük eyalet olan Rumeli ve Anadolu beylerbeyliğinin Osmanlı
hazinesine getirdiği gelir, 16 yük, 10 milyon 791 bin 178 akçedir.
Beylerbeyliğinin gelirleri bu dönemde yüksek bir miktar olarak gözükmektedir.
Anlaşılacağı üzere beylerbeyliğinin topladığı gelirler, Osmanlı hazinesine
büyük katkı sağlamakta idi.
Beylerbeyi
emekli olduğu zaman, Fatih Sultan Mehmet kanunnamesine göre, ‘’ve beğlerbeğiler
yüz bin akçe ile müteka’id olalar.’’ Yani 100 bin akçe ile emekli olacakları
denmiştir.[44]
Rumeli ve Anadolu beylerbeyinin stratejik önemi büyük olduğu için diğer
beylerbeyinden daha fazla akçe alıyor, ayrıcalık tanınıyordu.
Rumeli
Beylerbeyliği
Rumeli Beylerbeyliği I.
Murat zamanında Lala Şahin Paşa ve Süleyman Paşa önderliğinde Osmanlı
topraklarının Rumeli’de genişlemesiyle, 1362 tarihinde Edirne merkez olmak
üzere, sancakların yönetilmesi için kuruldu. I. Murat, Rumeli eyaletini
yönetmesi için, Lala Şahin Paşayı beylerbeyi olarak atadı.[45] İsmail Hami Danişmende
göre I. Murat tahta çıkana kadar Rumeli Beylerbeyi idi. Daha sonra tahta
çıktıktan sonra Lala Şahin Paşayı Rumeli Beylerbeyliğine tayin ettiğini
söylemektedir.[46]
Böylelikle Rumeli bir
beylerbeyi idaresi altında ayrı bir askeri ve idari bölge olarak ortaya
çıkmıştır. Rumeli Beylerbeyliğinin Osmanlı Devletindeki önemi, kurulan ilk
Beylerbeylik olması ve Balkanların sistemli bir şekilde yönetilmesi hususudur.
1536 yılına
gelindiğinde Rumeli Beylerbeyliği Divanda bulunmaya başlamıştır. Rumeli
Beylerbeyinin İstanbul’da herhangi bir işi bulunması hususunda Divanda yer
alıp, Divanı Hümayun toplantılarında yetkisi az olan Vezirin bir alt makamında
yer almaktaydı.[47]
Fatih Kanunnamesinde, Rumeli Beylerbeyinin Divanı Hümayunda Baş defterdar ile
birlikte yer aldığını eşit payede olduğu geçmektedir.[48] Buradaki duruma
bakıldığında Rumeli Beylerbeyinin Divandaki yerinin önemini anlamaktayız. Tevki
Abdurrahman Abdi Paşa Kanunnamesinde ise, Rumeli Beylerbeyinin Divanı Hümayuna
geldiğinde kubbe altında iskemlede oturduğunu, hilat giymek için arza girmekte
sair beylerbeyleri ile arasında fark olmadığını vezir-i azamın yanında durmayıp
taşraya çıktığını söylemektedir. Diğer beylerbeylerinden farklı olarak, Rumeli
Beylerbeyinin ahkamı için (paşa) lafzı kullanıldığından bahsetmektedir.[49]
Beylerbeyinin Aldığı Unvanlar
Beylerbeyinin divanda kendine has bir yeri
vardı, görevi ve unvanı sebebiyle protokolde farklı unvanlarla anılırdı. Fatih
kannunamesinde beylerbeyi için, Emirü’l ümerai’l-kiram-ı
kebirül-küberai’l-fiham, zül-kadri vel ihtiram, sahibül-izzi vel-ihtişam, el-muhtassu
bi mezidi, inayetil-Melikül-ala, denilmekteydi. Ayrıca vezir payesi olan
beylerbeyi için, Düstür-ı ekrem,, müşir-i efham, nizamü’l-a-lem, nazımu,
manazım’il-ümem, mütemmimü mehammi’l-enam, d-devleti ve’l ikbal,
umuri’l-cumhur, bi’r-re’yi’s-sa’ib, bi-sunufi’l-avatı-fil-Meliki’l-a’la
denilmekteydi.[50]
Sonuç
Beylerbeyi müessesi, ilk Türk İslam
devletlerinde ortaya çıkıp, sancaklar, il, eyalet ve vilayetlerin askeri ve
idari yönetimi için kurulmuştur. Türk-İslam devletlerindeki bu müessese
sayesinde, ait olduğu devlete hem asker hem de eyaletlerin düzenli bir şekilde
yönetilmesini sağlamış, yerel düzen korunmuştur.
Beylerbeyliği müessesi, Osmanlıya, tarihi ve
kültürel bağlantısı olan Selçuklu devletinden intikal etmiş, Osmanlı ilk
başlarda beylerbeyini ordunun başına komutan olarak tayin etmiş, daha sonraları
Osmanlı topraklarının genişlemesiyle, vilayetler çoğalmış, Osmanlı bu
vilayetleri düzenli ve kontrollü bir şekilde yönetmek için, komutan olan
beylerbeyini, eyalete vali, yönetici olarak atamış, eyaletleri beylerbeyinin
yönetmesi için sorumlu kılmıştır. Tarihe ve devlet yönetimine bakacak olursak,
bu müessese başarılı bir şekilde görev almış, devletlerin idari ve askeri
kontrollerinde bir hayli kolaylık sağlamıştır. Ayrıca beylerbeyi, eyaletleri
yönetmenin yanı sıra, buradaki halkların güvenliğinden de sorumlu idi.
Sancaklardaki beyleri kontrol eder herhangi bir olumsuzluk durumunda yardım
ederdi. Bu eyaletlerin vergi, hukuk ve mali sorunlarına da bakmıştır.
Beylerbeyliği müessesi, 13. Yüzyılın
sonlarından, Osmanlının yıkılışına kadar, devam etmiş, 17. Yüzyıla gelene kadar
eyaletleri düzenli ve kontrollü bir şekilde yönetmiş, 17. Yüzyıldan sonra
devletteki idari ve askeri sorunlar yüzünden beylerbeyliğinde bozulmalar olmuş,
düzeltilmeye çalışılsa da herhangi bir gelişme gösterememiştir. Osmanlının son
dönemine kadar, beylerbeyi kendine verilen vazifeyi yer yer sıkıntılar yaşansa
da sorunsuz bir şekilde yönetmiş, yönetimin başında yer alıp sorumluluklarını
yerine getirmeye çalışmıştır.
Kaynaklar
BOA, A (DVNSMHM.d.), 98/158. H. 1100 (M. 1688).
BOA, C. T.Z., 114/5694. H. 1180 (M.1766-67).
BOA, HAT, 197/9857. H.1205 (M.1790-91).
(Hicri 835 Tarihli), Süret-i Defter-i Sancak-i Arvanid, (nşr. Halil İnalcık),
Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1987.
Ayn Ali, Kavanin-i Al-i
Osman, 1018 (1609/1610) ‘’Der Hulasa-i Mezamin-i Defter-i Divan’’, Tasvir-i
Efkâr Gazetehanesi, İstanbul, 1280(1863).
Ahıshalı, Recep, ‘’Ruüs’’,
TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, Cilt: 35., 2008.
Ahmet Cevdet
Paşa, Tarih-i Cevdet, (nşr. Abdülkadir Özcan), Türk Tarih Kurumu,
Ankara, Cilt: 3, 2018.
Bekadze, Lasha, ‘’Osmanlıda
Kullanılan Vilayet Tabiri Üzerine’’, Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi,
Cilt: 36, Sayı.36, 2017.
Doerfer, Gerhard,
Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen, Franz Steiner Verlag
GMBH Wiesbaden, 1975.
Danişmend, İsmail
Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi (M. 1258 – 1512, H. 656 – 918), Türkiye
Yayınevi, İstanbul, Cilt: 1, 1971.
Fatih Sultan
Mehmet, Atam Dedem Kanunu, (Kanunname-i Al-i Osman), (nşr.
Abdülkadir Özcan), Kronik Yayınları, İstanbul, 2018.
Hezarfen Hüseyin
Efendi, Telhisül Beyan, Fi Kavanin-i Ali Osman, (nşr: Sevim İlgürel), Türk
Tarih Kurumu, Ankara, 1998.
İpşirli, Mehmet, ‘’Beylerbeyi’’, TDV İslam
Ansiklopedisi, İstanbul, Cilt:6, 1992.
İbn Fazlullah
el-Ömeri, Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım (Mesaliku’l
Ebsar), (çev. D. Ahsen Batur), Selenge Yayınları, İstanbul, 2014.
İnalcık, Halil,
Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, (1300-1600), (çev. Ruşen Sezer), Yapı
Kredi Yayınları, İstanbul, 2003.
--------- Devlet-i Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine
Araştırmalar-I (Klasik Dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik
Gelişim), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Cilt:1, 2020.
--------- Osmanlıda Devlet, Hukuk ve Adalet, Kronik Yayınları, İstanbul,
2020.
--------- Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları, İSAM Yayınları,
Ankara, 2018.
Jackson, Peter, ‘’Beglerbegi’’, in EI, Vol. IV, Fasc. 1.
Köprülü, Mehmet
Fuat, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, Ötüken
Yayınları, İstanbul, 1986.
Kunt, İbrahim
Metin, Sancaktan Eyalete (1550-1650 arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi),
(Doçentlik Tezi), Boğaziçi Üniversitesi Matbaası, İstanbul, 1975
Lavisse Ernest, et
Rambaud, Alfred, Histoire Generale, Du IV Siecle A Nos Jours,
(Renaissance et Reforme Les nouveaux mondes 1492-1559), Armand Colin &
C, Editeurs, Tome IV, Paris, 1894.
Mehmet Süreyya, Sicilli
Osmani, (nşr. Seyit Ali Kahraman), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,
Cilt:2, 1996.
Mumcu, Ahmet,
Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2020.
Murphey, Rhoads, The
Veliyuddin Telhis: Notes On The Sources and İnterrelations Between Koçi Bey and
Contemporary Writers of Advice to Kings, Belleten Dergisi, Cilt: 43, Sayı:
171, 1979.
Özkaya, Yücel,
Osmanlı İmparatorluğunda Ayanlık, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014.
Raşid Mehmet
Efendi, Tarih-i Raşid, Matbaa-i Amire, İstanbul, Cilt: 5, 1282.
Spuler, Bertold,
İran Moğolları (Siyaset, İdare ve Kültür İlhanlılar Devri, 1220-1350),
(çev. Cemal Köprülü), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1957.
Salname, 1275
(1858-59).
Şanizade Mehmet
Ataullah Efendi, Şanizade Tarihi, Ceride-i Havadis Matbaası, İstanbul,
Cilt:3, 1291.
Tiesenhausen, W.
De, Altınordu Devletine Tarihine Ait Metinler (çev. İsmail Hakkı
İzmirli), Maarif Matbaası, İstanbul, 1941.
Tevkii
Abdurrahman Abdi Paşa Kanunnamesi’’, Milli Tetebbular Mecmuası, Matbaa-i Amire,
Cilt: 3, 1331.
Uzunçarşılı, İsmail
Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatında Medhal (Büyük Selçukiler, Anadolu
Selçukileri, Anadolu Beylikleri, İlhaniler, Karakoyunlu ve Akkoyunlularla
Memluklerdeki Devlet Teşkilatına Bir Bakış), Türk Tarih Kurumu, Ankara,
2014.
--------------- Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı,
Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2020
Uğur, Ahmet, ‘’Asaf-name-i
Vezir Lütfi Paşa’’, AÜİFD, sy. 4, Ankara, 1980
Yücel, Yaşar,
Osmanlı Devlet Teşkilatına Dair Kaynaklar, ‘’Kitab-ı Müstetab’’, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 1988
[1] Peter Jackson, ‘’Beglerbegi’’,
in EI, Vol. IV, Fasc. 1, p.84.
[2] Gerhard Doerfer, Türkische und
Mongolische Elemente im Neupersischen, Franz Steiner Verlag GMBH Wiesbaden,
1975, s. 437.
[3] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı
Devleti Teşkilatında Medhal (Büyük Selçukiler, Anadolu Selçukileri, Anadolu
Beylikleri, İlhaniler, Karakoyunlu ve Akkoyunlularla Memluklerdeki Devlet
Teşkilatına Bir Bakış), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014, ss. 95-98.
[4] Bertold Spuler, İran Moğolları
(Siyaset, İdare ve Kültür İlhanlılar Devri, 1220-1350), (çev. Cemal
Köprülü), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1957, s. 436.
[6] W. De Tiesenhausen, Altınordu
Devletine Tarihine Ait Metinler (çev. İsmail Hakkı İzmirli), Maarif
Matbaası, İstanbul, 1941, s. 407.
[7] İbrahim Metin Kunt, Sancaktan
Eyalete (1550-1650 arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi), (Doçentlik
Tezi), Boğaziçi Üniversitesi Matbaası, İstanbul, 1975, s. 26.
[8] İbn Fazlullah el-Ömeri, Türkler
Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım (Mesaliku’l Ebsar), (çev. D. Ahsen
Batur), Selenge Yayınları, İstanbul, 2014, s. 151.
[9] Ernest Lavisse et Alfred Rambaud, Histoire
Generale, Du IV Siecle A Nos Jours, (Renaissance et Reforme Les nouveaux mondes
1492-1559), Armand Colin & C, Editeurs, Tome IV, Paris, 1894, p. 750.
[10] Mehmet Fuat Köprülü, Bizans
Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, Ötüken Yayınları, İstanbul,
1986, s. 48. Ayrıca bk. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ,
(1300-1600), (çev. Ruşen Sezer), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2003, s.
108. Uzunçarşılı, a. g. e. bk. İndeks.
[11] Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye,
Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I (Klasik Dönem (1302-1606):
Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim), Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul, Cilt:1, 2020, ss. 56-57.
[12] Fatih Sultan Mehmet, Atam Dedem
Kanunu, (Kanunname-i Al-i Osman), (nşr. Abdülkadir Özcan), Kronik
Yayınları, İstanbul, 2020, s. 7.
[13] Ahmet Uğur, ‘’Asaf-name-i Vezir
Lütfi Paşa’’, AÜİFD, sy. 4, Ankara, 1980, s. 247.
[14] BOA, A (DVNSMHM.d.), 98/158. H.
1100 (M. 1688).
[15] Ruüs Defteri, Osmanlı
Bürokrasisinde resmi tayinlerin, yazılıp kaydedildiği defterdir. Recep
Ahıshalı, ‘’Ruüs’’, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, Cilt: 35., 2008, s. 272.
[16] Iasha Bekadze, ‘’Osmanlıda
Kullanılan Vilayet Tabiri Üzerine’’, Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi,
Cilt: 36, Sayı.36, 2017, s. 250.
[17] İnalcık, a. g. e. s. 109.
[18] Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i
Cevdet, (nşr. Abdülkadir Özcan), Türk Tarih Kurumu, Ankara, Cilt: 3, 2018,
s. 23.
[19] BOA, C. T.Z., 114/5694. H.
1180(M.1766-67).
[20] BOA, HAT, 197/9857. H.1205
(M.1790-91).
[21] Salname, 1275 (1858-59). s. 32.
[22] Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun,
Phoenix Yayınevi, Ankara, 2020, s. 90.
[23] Yaşar Yücel, Osmanlı Devlet
Teşkilatına Dair Kaynaklar, ‘’Kitab-ı Müstetab’’, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1988, s. 6.
[24] Yücel Özkaya, Osmanlı
İmparatorluğunda Ayanlık, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014, s. 19.
[25] Uzunçarşılı a. g. e. s. 43.
[26] Hamid sancağı, Isparta ve çevresi.
Bozok sancağı, Yozgat şehridir. Çirmen sancağı, günümüz Yunanistan sınırları
içerisinde kalan bir Osmanlı sancağı.
[27] Şanizade Mehmet Ataullah Efendi, Şanizade
Tarihi, Ceride-i Havadis Matbaası, İstanbul, Cilt:3, 1291, ss. 149-150.
[28] Mehmet Süreyya, Sicilli Osmani,
(nşr. Seyit Ali Kahraman), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, Cilt:2, 1996,
s. 518.
[29] Özkaya, a. g. e. s. 19.
[30] Raşid Mehmet Efendi, Tarih-i
Raşid, Matbaa-i Amire, İstanbul, Cilt: 5, 1282, ss. 277-278.
[31] Rhoads Murphey, The Veliyuddin
Telhis: Notes On The Sources and İnterrelations Between Koçi Bey and
Contemporary Writers of Advice to Kings, Belleten Dergisi, Cilt: 43, Sayı:
171, 1979, s. 560.
[32] ’Tevkii Abdurrahman Abdi Paşa
Kanunnamesi’’, Milli Tetebbular Mecmuası, Matbaa-i Amire, Cilt: 3, 1331, s.
528-529.
[33] İpşirli, ‘’beylerbeyi’’, a. g. a.
s. 71.
[34] Fatih, a. g. e. s. 14.
[35] Ayn Ali, Kavanin-i Al-i Osman,
1018 (1609/1610) ‘’Der Hulasa-i Mezamin-i Defter-i Divan’’, Tasvir-i Efkâr
Gazetehanesi, 1280(1863), İstanbul, s. 66.
[36] İcmal Defteri: Toprakların miri,
has, zeamet ve tımar olup olmadığını, toplam hasılatları gösteren defter.
Mufassal Defteri: Vergilerin kaynaklarını belirlemek amacıyla yapılan
sayımların kayıt olunduğu defter. Uzunçarşılı, a. g. e. s. 96.
[37] (Hicri 835 Tarihli), Süret-i
Defter-i Sancak-i Arvanid, (nşr. Halil İnalcık), Türk Tarih Kurumu, Ankara,
1987. Giriş, XX.
[38] Özkaya, a. g. e. s. 18.
[39] Halil İnalcık, Osmanlıda Devlet,
Hukuk ve Adalet, Kronik Yayınları, İstanbul, 2020, s. 118.
[40] İnalcık, a. g. e. s. 117.
[41] Fatih, a. g. e. s. 21.
[42] Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhisül
Beyan, Fi Kavanin-i Ali Osman, (nşr: Sevim İlgürel), Türk Tarih Kurumu,
Ankara, 1998, ss. 123-124
[43] Hezarfen a. g. e. ss. 117-118.
[44] Fatih, a. g. e. s. 21.
[45] Halil İnalcık, Kuruluş Dönemi
Osmanlı Sultanları, İSAM Yayınları, Ankara, 2018, s. 95.
[46] İsmail Hami Danişmend, İzahlı
Osmanlı Tarihi Kronolojisi (M. 1258 – 1512, H. 656 – 918), Türkiye
Yayınevi, İstanbul, Cilt: 1, 1971, s. 38.
[47] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı
Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2020,
s. 18.
[48] Fatih, a. g. e. s. 9.
[49] ‘’Tevkii Abdurrahman Paşa, a. g. e,
s. 527.
[50] Fatih, a. g. e. ss. 23-24.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayın takipçilerimiz hakaret etmeden yorumlarınızı yapabilirsiniz.